İstanbul Düş Bahçelerinden biri Hıdiv Kasrı
Hıdiv, Osmanlı Padişahı Abdülaziz zamanında (1861 – 1876) Mısır valilerine verilen unvandır. 1867 yılında ilk kez Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu olan İsmail Paşa’ya verildi. İsmail Paşa’dan sonra oğlu Tevfik Paşa, daha sonra da Abbas Hilmi Paşa, Mısır Hıdivi oldular. Mısır Hıdivleri protokol bakımından şeyhülislâm ve sadrazam ile aynı derecede idiler.
İstanbul’un İmparatorluk merkezi olduğunu hatırlatan nadide yapılardan biri olan Hıdiv Kasrı Çubuklu Korusu’nda bulunuyor. 172 dekarlık bir alanı kapsayan Çubuklu Korusu, her biri künyeli ve soy kütüğüne sahip asırlık ağaçlarla kaplı, muhteşem boğaz manzaralı bir koruluktur.
Genelde, hükümdarlar/sultanlar için kent dışında yaptırılan saray ya da köşkler kasır olarak anılmaktadır. Mısır Hıdivleri de kendi bölgelerinde birer hükümdar olarak saltanat sürüyorlardı. Zamanının büyük bir bölümünü İstanbul’da geçiren son Mısır Hıdivi olan Abbas Hilmi Paşa 1903 yılında, Çubuklu’da iki ahşap yalıyı, sonra da yalıların arkasındaki yamaçları ve üst düzlüğü de satın alır. Ünü Avrupa’ya kadar giden ve ‘’Düş bahçelerinde ağırlanmak’’ deyiminin geçerli olacağı bir yapı ve çevre düzenlemesi ortaya çıkar.
172 000 m2 lik bir alanı olan Çubuklu Korusu’nda, 1 000 m2 lik inşaat alanı üzerine kurulmuş şato tipindeki Hıdiv Kasrı ilginç bir yapıya sahip. Hıdiv Kasrı yapısının kuşbakışı görünüşünde, düz olan ana giriş cephesinin güney-batıya baktığı görülüyor. Ay yıldızlı Mısır Hıdiv Tacı arma haline getirilip, yarım daire biçiminde ana giriş kapısının üzerine işlenmiştir.
Hıdiv, Osmanlı Padişahı Abdülaziz zamanında (1861 – 1876) Mısır valilerine verilen unvandır. Sultan Abdülaziz,” Hıdiv” unvanını, Meclis Başkanı Fuad Paşa’nın arzusu üzerine, 1867 yılında ilk kez Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu olan İsmail Paşa’ya verdi. İsmail Paşa’dan sonra oğlu Tevfik Paşa, daha sonra da Abbas Hilmi Paşa, Mısır Hıdivi oldular. Mısır Hıdivleri protokol bakımından şeyhülislâm ve sadrazam ile aynı derecede idiler.
Emirgan’daki köşkleri yaptıran İsmail Paşa’nın dedesi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Kavalılar Hanedanı’nın kurucusudur. 1805 yılında Mısır’ın valisi oldu. Mısır’ın kalkınması için önemli yenilikler ve uygulamalar yaptı. Avrupa’dan getirttiği uzmanlarla güçlü bir ordu kurdu.
1821 yılında Yunanistan’ın başlattığı Mora Yarımadası’ndaki isyanı bastırmakta güçlük çeken Osmanlı Devleti’ne yaptığı yardım sonrası vaat edilenleri alamayınca Mısır Hıdivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı’ya başkaldırdı ve üzerine gelen Osmanlı ordularını bozguna uğrattı. Mehmet Ali Paşa kuvvetleri Halep, Şam ve Adana’yı ele geçirdiler. Konya’daki Osmanlı kuvvetlerini de yenip Kütahya’ya kadar ilerlediler.
İngiltere ve Fransa’dan gerekli yardımı alamayan Osmanlı Sultanı II. Mahmut, Rusya ile Hünkâr İskelesi antlaşmasını imzaladı. Rusya’ya olağanüstü imtiyazlar tanıyan bu antlaşmanın bazı maddelerinin geçersiz kılınması için, İngiltere ve Fransa’nın araya girmesi ile 1833 yılında Kütahya antlaşması yapıldı.
Mısır, Suriye ve Girit Valilikleri Mehmet Ali Paşa’ya, Cidde ve Adana Valilikleri de oğlu İbrahim Paşa’ya verildi. Bu anlaşmadan her iki taraf da memnun değildi. Bir süre sonra Nizip’te tekrar karşı karşıya geldiler ve Osmanlı kaybetti. Rusya’nın etkinliğinden ve Mehmet Ali Paşa’nın güçlenmesinden çekinen Avrupa Devletleri düzenledikleri Londra Konferansı’nda Suriye, Girit ve Adana Osmanlı’ya geri verildi.
Mısır ise Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın soyundan gelenlere bırakıldı. Böylelikle Mısır iç işlerinde bağımsız, dış ilişkilerde Osmanlı Devleti’ne bağlı olacaktı. Kavalılar Hanedanı, her ne kadar Osmanlılara bağlı görünse de Mısır, yaklaşık 150 yıl boyunca hanedan tarafından gerçek sultanlar gibi yönetilmiştir.
Londra Konferansı’ndaki sonuçlar ve Mısır’ın bağımsızlığı, yani Mısır Hıdivi unvanı 1867 yılına kadar Osmanlı Sultanlarınca kabul edilmemiştir. İsmail Paşa, Amcası Said Paşa’nın ölümü üzerine, Londra Konferansı’nda veraset yoluyla kazanılan edinim nedeniyle 1863 yılında Mısır Valisi oldu.
Çubuklu Korusu
6 Nisan 2014 Pazar, Hıdiv Kasrı İstanbul…
Eyüp İlçesi’nin merkez mahallesi konumunda olan Göktürk’ten, Çubuklu Korusu’nda bulunan, Beltur’un işlettiği Hıdiv Kasrı’na gitmek için yola çıkıp birçok otobüs değiştirdikten sonra da Üsküdar’dan bindiğim Beykoz otobüsünden, Kanlıca yerine Kandilli’de indim.
Kanlıca’ya doğru yaptığım sahil yolu yürüyüşümde; Anadoluhisarı, Göksu Deresi, Otağtepe ve bu tepedeki Fatih Parkı, Kanlıca ve Mihrabat Korusu gödükten sonra Kanlıca’da, Glaros Cafe önünde Meşhur Kanlıca Yoğurdunu pudra şekeriyle yedim.
Arkasından kola eşliğinde yediğim balık ekmekle gerekli enerjiyi topladıktan sonra Çubuklu Korusu’na ve içindeki Hıdiv Kasrı’na gitme gücünü buldum.
Kanlıca İskelesi’nin yer aldığı bu mekândan Barış Manço Caddesi’ne çıkarak Çubuklu yönünde yürümeye başladım. Yaklaşık 150 metre sonra Halide Edip Adıvar Caddesi’ne ulaştım. İstanbul Boğazı kıyısındaki bu caddede 850-900 metre yürüdükten sonra sağa yönelmemizi isteyen Hıdiv Kasrı levhasını gördüm.
Levha beni Hekimler Sitesi Caddesi’ne götürüyor. Kıvrımlaşmış uzun bir Boa Yılanını andıran Hekimler Sitesi Caddesi’nin iki tarafı son derece görkemli, boğaz manzaralı, pahalı ve güvenlik çemberine alınmış özel sitelerle dolu.
Sol tarafında, Çubuklu Korusu eteklerinde Kanlıca Hekimler Sitesi’nin görkemli konutları ve villaları yer alıyor. Caddenin sağ tarafında ise İstanbul Boğazı’na hâkim bir konumda, Kanlıca Hekimler Sitesi ile Maya Villaları yer almış. Bir kilometreye yakın uzunluğu olan Hekimler Sitesi Caddesi oldukça eğimli ve hava da oldukça sıcak.
Eğimi oldukça fazla olan yolu tırmanmakta zorlanıyorum, bereket yolun her iki tarafında yer alan sık ve yüksek ağaçların gölgesi imdadıma yetişiyor. Nihayet Hıdiv Kasrı Caddesi’ne ulaşıyor ve Çubuklu yönünde 200 metre daha ilerledikten sonra Çubuklu Korusu’na ulaşıyorum.
Koruya girer girmez çevre düzenlemesi dikkatimi çekiyor ve Emirgan Korusu özelliklerinin burada da yer aldığını görüyorum. 2011 yılında, Emirgan Korusunu gezerken, Emirgan Korusu’nun tarihçesi ve koruda bulunan Pembe Köşk, Beyaz Köşk ve Sarı Köşk ilgi alanıma girmiş ve fotoğraflarını çektikten sonra da köşklerle ilgili araştırma yapmıştım.
472 dönüm lük bir araziye sahip olan Emirgan arazisi ve içindeki Köşkler, Osmanlı Sultanı Abdülaziz tarafından, 1867 yılında Mısır Valisi olan İsmail Paşaya hediye edilmiş. Ayrıca, veraset yoluyla geldiği valilik makamı yasal hale getirilmiş ve Hıdiv unvanı da verilmiş.
Kavalalı İbrahim Paşa’nın oğlu olan İsmail Paşa Paris’te öğrenim görmüş, Avrupa’da birçok diplomatik görevde bulunmuş birisiydi.
Avrupa ve İngiltere’deki kent parkları ilgisini çekmiş ve Mısır Hıdivi olarak, Mısır’da kent parklarının yanı sıra gösterişli ve pahalı bahçeler yaptırmıştı.
İsmail Paşa, kendisine hediye edilen Emirgan Koruluğunda da araziyi yeniden şekillendirip; 1871-1878 yılları arasında da Emirgan’daki Pembe, Beyaz ve Sarı Köşkleri yaptırmış.
İstanbul’daki diğer köşkler gibi, bu köşkler de Beltur tarafından işletilmektedir.
Hıdiv Kasrı
Beltur tarafından işletilen köşkler içinde en ihtişamlısı ve bir saray yavrusu olan Hıdiv Kasrı, Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa tarafından yaptırılmış.
Abbas Hilmi Paşa, kasrın bir benzerini de Mısır’da Nil Nehri kıyısında yaptırmış olduğundan, Hıdiv Kasrı, bir ikizi olan tek eserdir.
İstanbul’daki tarihi ve koruma altına alınmış eski eserlerle köşkleri Beltur işletmektedir. Beltur; Büyük İstanbul Eğitim Turizm ve Sağlık Yatırımları İşletme ve Tic. A.Ş adıyla 01.01.1997 tarihinden itibaren faaliyete geçmiş. İlk yıl yaptığı işler genellikle artık çürümeye yüz tutmuş ve tarihi özelliğini kaybetmek üzere olan bu tarihi köşk ve kasırlarda restorasyon çalışmalarını başlatmak olmuş.
Tüm tarihi özellik taşıyan el işlemeleri ve oymalar aslına uygun olarak yenilenmiş ve halkın hizmetine sunulmuş.
Beltur şirketi tarafından işletilen köşklerle ilgili araştırmamda, Hıdiv Kasrı ile birlikte Hıdiv sözcüğü de ilgimi çekti.
Hıdiv sözcüğü bana yabancı gelmişti. Bu nedenle, Osmanlı İmparatorluğu’nun Mısır’daki Valileri olarak bilinen Mısır Hıdivliğini de biraz daha ayrıntılı tanıtma gereğini duydum. Çünkü Emirgan Korusu’ndaki köşkler de Mısır Hıdivi İsmail Paşa tarafından yaptırılmıştı.
Bu tarihi kasrın kendilerine tanıklık etmesini isteyen nişanlılar ve evlenmek üzere olanlar fotoğraf çektirmek üzere bahçenin cennet köşelerinde yerlerini almışlardı.
Osmanlı İmparatorluğu ve Mısır Hıdivleri
Hıdiv, Osmanlı Padişahı Abdülaziz zamanında (1861 – 1876) Mısır valilerine verilen unvandır. Sultan Abdülaziz, ”Hıdiv” unvanını, Meclis Başkanı Fuad Paşa’nın arzusu üzerine, 1867 yılında ilk kez Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu olan İsmail Paşa’ya verdi.
İsmail Paşa’dan sonra oğlu Tevfik Paşa, daha sonra da Abbas Hilmi Paşa, Mısır Hıdivi oldular. Mısır Hıdivleri protokol bakımından şeyhülislâm ve sadrazam ile aynı derecede idiler.
Valilik ve Hıdivlik ayırımını daha iyi kavrayabilmek için Osmanlı Mısır ilişkilerine kısaca göz atalım.
Yavuz Sultan Selim zamanında Memlük devleti ile Osmanlının arası bozulmuştu.
Osmanlı Devleti Hindistan Ticaret yollarını denetimi altına almak istiyordu. Bu nedenle de Suriye ve Mısır’ı denetim altına almalıydı.
Yavuz Sultan Selim 1514 yılında, Halep yakınlarındaki Mercidabık’ta Memlük ordusuyla karşılaştı ve yendi. Böylelikle Ürdün, Suriye, Filistin, Lübnan toprakları Osmanlıların eline geçti.
Yavuz Sultan Selim, Filistin ile Mısır arasındaki geçilmez denilen çölü de geçerek, 1517 yılında Kahire’nin kuzeyindeki Ridaniye’de Memlük Ordusunu bir kez daha yendi, karışıklığı önlemek ve denetimi sağlamak için Memlük Sultanını astı. Böylelikle Mısır’da denetimi bütünüyle sağladı.
Mısır’da yönetimin tek bir grubun eline geçmesini önlemek için de denge siyaseti izledi. Mısır’ın daha önceki yöneticileri olan Memlüklü’lerin büyük bir kısmını yönetimde bıraktı ve bu durum Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya kadar sürdü.Emirgan’daki köşkleri yaptıran İsmail Paşa’nın dedesi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Kavalılar Hanedanı’nın kurucusudur. 1805 yılında Mısır’ın valisi oldu. Mısır’ın kalkınması için önemli yenilikler ve uygulamalar yaptı. Avrupa’dan getirttiği uzmanlarla güçlü bir ordu kurdu. 1811 yılında, yönetimde hala etkili olan Memlük Beyleri’ne karşı harekete geçerek egemenliklerine kesin olarak son verdi. 1815 yılında Sudan’ı kontrol altına aldı ve Sudan Valisi unvanını da kazandı.
1821 yılında Yunanistan’ın başlattığı Mora Yarımadası’ndaki isyanı bastırmakta güçlük çeken Osmanlı Devleti’ne yaptığı yardım sonrası vaat edilenleri alamayınca Mısır Hıdivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı’ya başkaldırdı ve üzerine gelen Osmanlı ordularını bozguna uğrattı. Mehmet Ali Paşa kuvvetleri Halep, Şam ve Adana’yı ele geçirdiler. Konya’daki Osmanlı kuvvetlerini de yenip Kütahya’ya kadar ilerlediler.
İngiltere ve Fransa’dan gerekli yardımı alamayan Osmanlı Sultanı II. Mahmut, Rusya ile Hünkâr İskelesi antlaşmasını imzaladı.Rusya’ya olağanüstü imtiyazlar tanıyan bu antlaşmanın bazı maddelerinin geçersiz kılınması için, İngiltere ve Fransa’nın araya girmesi ile 1833 yılında Kütahya antlaşması yapıldı. Mısır, Suriye ve Girit Valilikleri Mehmet Ali Paşa’ya, Cidde ve Adana Valilikleri de oğlu İbrahim Paşa’ya verildi. Bu anlaşmadan her iki taraf da memnun değildi. Bir süre sonra Nizip’te tekrar karşı karşıya geldiler ve Osmanlı kaybetti. Rusya’nın etkinliğinden ve Mehmet Ali Paşa’nın güçlenmesinden çekinen Avrupa Devletleri düzenledikleri Londra Konferansı’nda Suriye, Girit ve Adana Osmanlı’ya geri verildi.
Mısır ise Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın soyundan gelenlere bırakıldı. Böylelikle Mısır iç işlerinde bağımsız, dış ilişkilerde Osmanlı Devleti’ne bağlı olacaktı. Kavalılar Hanedanı, her ne kadar Osmanlılara bağlı görünse de, Mısır, yaklaşık 150 yıl boyunca hanedan tarafından gerçek sultanlar gibi yönetilmiştir. Londra Konferansı’ndaki sonuçlar ve Mısır’ın bağımsızlığı, yani Mısır Hıdivi unvanı 1867 yılına kadar Osmanlı Sultanlarınca kabul edilmemiştir. İsmail Paşa, Amcası Said Paşa’nın ölümü üzerine, Londra Konferansı’nda veraset yoluyla kazanılan edinim nedeniyle 1863 yılında Mısır Valisi oldu.
1867 yılında, Padişah Abdülaziz’in fermanıyla yasal olarak Hıdiv unvanını aldı. Hıdiv Kasrı’nı yaptıran Abbas Hilmi Paşa son Mısır Hıdivi’dir. Babası Hıdiv Tevfik Paşa’nın ölümü üzerine, 1892 de 18 yaşında iken Mısır Hıdivi olan Abbas Hilmi Paşa’ya Osmanlı Devleti’nce danışman olarak Ahmet Muhtar Paşa atandı. Yaşamının büyük bir bölümünü İstanbul ve Avrupa’da geçiren Abbas Hilmi Paşa, Mısır Nil Nehri’nde yaptırdığı kasrın bir ikizini de İstanbul’da yaptırmıştır.
Çubuklu Korusu ve Hıdiv Kasrı
İstanbul’un İmparatorluk merkezi olduğunu hatırlatan nadide yapılardan biri olan Hıdiv Kasrı Çubuklu Korusu’nda bulunuyor.172 dekarlık bir alanı kapsayan Çubuklu Korusu, her biri künyeli ve soy kütüğüne sahip asırlık ağaçlarla kaplı, muhteşem boğaz manzaralı masalımsı bir koruluktur. 972 dekarlık Emirgan Korusu’nun yanında küçük kalmakla birlikte, çevre düzenlemesi daha bir göz alıcıdır. Çubuklu Korusu’nun girişinden Hıdiv Kasrı’na doğru yürüyorum. Asırlık ağaçların altı bütünüyle yeşil ve çim. Lale mevsimi geçmiş. Çimler arasındaki özenle seçilmiş alanlarda begonya, sardunya ve camgüzelleri muhteşem bir manzara oluşturuyor.
Bu muhteşem manzarayı da ‘’O anı’’ belgelemeye çalışan gelin-damat ve yakınları tamamlıyor. Gelecekte çocukları ve torunlarına gösterebilmek için fotoğraf çektiriyorlar. Nişan ve düğünlerini burada yapmak, gelin ve damat için ‘’Düş Bahçelerinde Ağırlanmak’’ oluyor deyim yerindeyse. Derken, bütün heybetiyle ‘’Hıdiv Kasrı’’ görünüyor.
Tam bir şatovari yapı karşıma çıkıyor. Kulesinde de Ay Yıldızlı bayrağımız dalgalanıyor. Hıdiv Kasrı’nın ön bahçesi, ortasında fıskiyeli havuzu bulunan ve yaklaşık 1 000 kişilik davetliyi konuk edebilecek büyüklükte. Mekânda nişan varmış, görevliler büyük bir özenle hazırlık yapıyorlardı. Şato biçimindeki yapıya doğru yürürken, özellikle sol tarafta, sabah kahvaltısı ile öğle yemeğini birleştiren bir uygulama olan brunch için gelenlere ayrılmış mekânların yer aldığını görüyorum. 172 000 m2 lik bir alanı olan Çubuklu Korusu’nda, 1 000 m2 lik inşaat alanı üzerine kurulmuş şato tipindeki Hıdiv Kasrı ilginç bir yapıya sahip. Hıdiv Kasrı yapısının kuşbakışı görünüşünde, düz olan ana giriş cephesinin güney-batıya baktığı görülüyor. Ay yıldızlı Mısır Hıdiv Tacı arma haline getirilip, yarım daire biçiminde ana giriş kapısının üzerine işlenmiştir.
Yapının kuzey-doğu cephesi de düz olup, yaklaşık 1 000-1 200 konuğun ağırlandığı özel bir bahçeye bakmaktadır. Yapının kuzey-batı ve kuzey-doğusunu oluşturan cephe çeyrek daire biçiminde olup, konkavdır. Yapı üzerinde iki kule bulunuyor. Kuzey-doğu köşesindeki kule alçak olup, üstü kapalıdır. Yapıya özel bir kimlik kazandıran kuzey-batıdaki kule ise görkemli olup, iki bölümden oluşmaktadır. Revakların altında kalan birinci bölümün dört cephesinde konkav balkonlar bulunmaktadır. Revakların üstündeki bölüm ise tam bir şato görünümünde olup, dört köşesinde burçları bulunmaktadır. Yapının büyük seyir kulesi olarak bilinmektedir. Buharla çalışan bir asansörü bulunmakta olup, kullanılmamaktadır. Ayrıca elektrikle çalışan bir asansörü de bulunmaktadır. Yapının ana giriş katında, holden devam edilirse, yapının tam ortasında anıtsal çeşme ile karşılaşılır.
Bunun üstü açıktır, yapının kuşbakışında da görülmektedir. Çatıya varan ve kuşbakışı görülen üst kısmında 8-10 art Nouveau tarzdaki parçanın üstünü, dış etkilere karşı koruyan cam bir fener örtmektedir. Yeni akım olarak tanımlanan art Nouveau, zarif dekoratif süslemelerin ön plana çıktığı, kıvrımların ve bitkisel desenlerin sıklıkla kullanıldığı bir sanat akımıdır. Yeni akımın bütün uygulamaları yapıda görülmektedir. Yazıyı yine bitiremedim. Hıdiv Kasrı ile ilgili araştırmalarımın ve görsel resimlerimin bir bölümünü yazamadım. Bir sonraki yazımda Hıdiv Kasrı ile ilgili izlenimlerim devam edecek.
Kaynaklar :
2) http://www.millisaraylar.gov.tr
Yorumlar kapalı.