Seine Nehri Tekne turu 1
Her iki yakası da, 1991 yılından beri UNESCO Dünya Miras Listesinde yer alan bir nehirden, Seine Nehri’nden söz etmek istiyorum. Her iki yakası da UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren, taş duvarların arasından akan bu nehir başlı başına bir cazibe merkezidir.
Tarih ve Mimari derseniz; Notre Dame’ın ortaçağdan kalma kuleleri, 19. yüzyıl anıtı Eyfel Kulesi, Arap Dünya Enstitüsü gibi post modern yapılar…Sanat ve Tasarım derseniz Louvre Müzesi, Musee d’Orsay’ın yanı sıra dünya çapında eserlerin sergilendiği pek çok küçük müze…Yemek, festival derseniz hedonistleri cennete taşıyacak restoranlar… Şehrin soluk aldığı Tuileries bahçeleri, Jardin des Plantes.
Paris varlığını Sen Nehri’ne borçludur. Dünyada en çok ziyaret edilen ve bir marka olan Paris, düz bir ovanın ortasından kıvrılarak geçen bir akarsuyun, Seine Nehri’nin, içine ve çevresine kurulmuş bir kenttir.
Notre Dame Katedrali’nin de üzerinde bulunduğu Şehir Adası Paris yerleşkesinin ilk atası olarak biliniyor. Fransızlar bu adaya ‘’İle de la Cite’’ demektedirler. Nehrin ortasında kalan Şehir adası düşmanlara karşı korunması kolay bir yerleşim yeri olduğundan, Paris’in doğum yeri olmuş. Keltler’in nehir üzerindeki küçük bir adaya kurduğu kale zamanla dünyanın kültür ve sanat merkezine dönüşmüş.
Seine nehri Paris’i boydan boya kıvrılarak geçerken üç adet adacık oluşturmaktadır. Bunlardan ikisi Paris’in tam merkezinde ve yerleşime açık adacıklardır. Paris’in tam ortasındaki bu adacıklardan batıya bakanı üzerinde Notre-Dame Katedrali gibi birçok tarihi yapıyı barındırır.
Paris’in tarihi merkezi de diyebileceğimiz ve dilimize ancak Şehir Adası diye çevirebileceğimiz “ile de la Cite” ile doğusunda kalan “Saint-Louis” Adasıdır.
Paris’in resmi armasında Latince “Fluctuat nec mergitur” yazar. Sallanır ama batmaz anlamına geliyormuş. Belki de bu yüzden Paris’i daha iyi anlamaya Seine Nehri ile başlamak en doğru yol olacaktır.
Fransa’nın batısında, 446 metre gibi çok yüksek sayılmayacak bir yerden doğup 777 km kıvrılarak ilerledikten sonra Manş Denizine kavuşan Seine Nehri, kolları ile beraber, yaklaşık 80 000 km2 lik bir bölgeyi sulamaktadır. Sulanan bu bölge de Fransa nüfusunun yüzde otuzu yaşamaktadır. Fransız ekonomisinin yüzde ellisinden fazlasını bu bölge tek başına üretir.
Paris’in doğusundan batısındaki Manş Denizi’ne doğru akan nehir Paris’i iki yakaya ayırır. Nehrin akış yönünde baktığınızda; sağ tarafınızda kentin kuzeyi, sol tarafınızda ise güneyi yer alır. Bu nedenle nehrin kuzeyine Sağ Yaka, güneyine ise Sol Yaka denir.
Paris’in iki yakası, Seine Nehri üzerindeki irili ufaklı 37 köprü ile birleştirilmiştir. Bu ünlü nehir 37 köprünün altından geçiyor ve Işık Kenti’nin etrafında 12 kilometrelik kavis yapıyor. Altından geçtiği köprülerin en görkemlisi ve en güzeli Üçüncü Alexandre Köprüsü’dür. 1900 yılında inşa edilmiş eşsiz bir sanat eseridir.
1892 yılında oluşturulan Fransa-Rusya birliğinin ardından 1896’da inşaatına başlanan köprü, dönemin Rus Çarı II. Nicolas’ın babası Çar III. Alexandre’ın adını taşıyor. Sen Nehri’nin Kıyıları, Paris’te, Eyfel Kulesi’nden Notre-Dame Katedrali’ne, Concorde Meydanı’na kadar ünlü anıtları birbirine bağlayan bir sahil şerididir.
İsterseniz nehir kenarını takip eden 72 numaralı otobüse, olmadı nehirdeki Batobus’a atlayıp tarihi ve mimari zenginlikler arasında bir tekne turu yapın ya da büyük bölümü trafiğe kapalı nehir kıyısındaki parkurda doyasıya yürüyün…Sonra nehir kıyısındaki diğer seyyar açık hava barlarına, mutfaklarına ve yüzen platformların üstündeki konser mekanlarına göz atın.
Paris anlatılmaz yaşanır…
Paris, 24 Ekim 2014 Cuma…
Paris’te ikinci günümüz…Bu dünyadan göçmeden önce görülmesi gereken yerlerim arasında ilk sırada yer alan Işıklar ve Aşıklar Kenti Paris’i ve Seine Nehri’ni eşimle birlikte görme şansını yakaladık. Seine Nehri tekne turuna katıldık. Nehrin üzerindeki muhteşem köprüleri altından geçtik. Serbest zamanımızda da üzerinden gezdik ve fotoğraflar çektik.
İstanbul Boğaziçi turlarına birçok kez katılmış birisi olarak, Seine Nehri turunda biraz hayal kırıklığına uğradım. Boğaziçi turu nerede, Seine Nehri turu nerede? Her neyse… Fransızlar, Turistleri adeta bir mıknatıs gibi kendine çeken bu nehri, Seine Nehri’ni bir marka haline getirmişler. Paris’i boydan boya ikiye bölen ve 776 km. uzunluğundaki bu nehir üzerinde 37 muhteşem köprü bulunuyor. Nehrin, İstanbul Boğazı’nda olduğu gibi, hem bir ulaşım aracı hem de kenti ikiye bölen bir yapısı var. İstanbul’un Anadolu ve Rumeli yakalarının yerini, Seine Nehri’nin Kuzey ve Güney yakaları almış.
Yaz aylarında, çok kısa bir süre için de olsa, Paris Belediyesi tarafından Paris Plages olarak adlandırılan Paris Plajları kapsamında nehir kıyısına yapay plajlar yapılıyormuş. İşte o zaman ortamın tam bir şenliğe dönüştüğü söyleniyor. Yaz mevsimi kısa sürdüğü için bu plajların da ömrü kısa oluyor ki biz bu plajları göremedik. Aklıma Eskişehir Porsuk Nehri, plajları ve köprüleri geldi. Porsuk köprüleri de özel ve güzeldi… Seine Nehri üzerindeki bu köprülerin içinde en eski ve en dikkat çekeni ise Pont Neuf olarak bilinen yeni köprü olduğu söylendi. Yeni köprü üzerinde bulunamadık ama bana göre bir sanat şaheseri olan Alexandre III Köprüsü üzerinden bulunduk.
Bu köprü üzerinden Seine Nehri’ni ve Demir Leydi olarak da bilinen Eyfel Kulesi’ni seyretmenin ayrı bir keyfine vardık. 24 Ekim 2014 Cuma günü, tekne turunun başlangıç noktası olan Bateaux Mouches istasyonunda buluştuk. Bateaux Mouches İstasyonu, Alma ve İnvalides köprüleri arasında, nehrin kuzey kıyısında bulunuyor. Ortalık tam bir ana baba günüydü. Biletlerimiz rehberimiz Can iriliş tarafından önceden alınmıştı. Biletlerimizi turnikede okutup, tekneye bindik.
Teknenin sahibi olan Bateaux Mouches Seine Nehri üzerinde yemekli-yemeksiz gezi turları düzenleyen bir şirket olup, 1949’da kurulmuş. Turist yoğunluğunun düşük olduğu sezonda günde 16 sefer yaparlarken, yüksek sezonda 20 dakikada bir tekne kalkıyor. İstanbul Boğaziçi turlarında kullanılan gezinti tekneleri kıvamında bir yolcu motoru ile Notre Dame ile Eyfel kulesi arasında bir tur atılıyor. Turistik ve anıtsal yerlerden geçilirken anons yapılıyor. Her kafadan ayrı bir ses çıktığı için, anons anlaşılmadığı gibi, seçenekleri arasında ne yazık ki Türkçe de yok. Yine de haksızlık etmeyelim… Şirket, ‘’Seine Nehri Üzerindeki Paris’’ adlı bir broşürü Türkçe olarak bastırmış. Broşüre göre, ilk dikkatimizin çekilmesi gereken yerlerden biri Alexandre III Köprüsü ile solunda yer alan Grand Palais ve Petit Palais. Büyük saray ve Küçük Saray… Köprüye yaklaşıyoruz. Herkes gibi ben de sürekli fotoğraf çekiyorum. Bu yüzden bazı ayrıntıları kaçırdığım da oluyor.
Bence, Seine Nehri üzerindeki irili ufaklı 37 köprüden en görkemlisi ve en güzeli olan Pont Alexandre III olarak adlandırılan Üçüncü Alexandre Köprüsü… 1900 yılında inşa edilmiş eşsiz bir sanat eseri… Art Nouveau tarzında yapılmış lambaları, melekleri, kanatlı atlardan oluşan süsleriyle Paris‘in en güzel köprüsü. 1896 ile 1900 yılları arasında evrensel sergi için açılmış ve adını 1896 yılında temelini atan Çar III. Alexandre‘dan almış. Köprü, Seine Nehri üzerinde 6 metre yüksekliğinde tek aralıklı çelik bir kemerden oluşuyor.
Köprü yapılırken Şanzelize‘nin manzarasını kapatmaması için büyük titizlik gösterilmiş. Bu titizlik sayesinde köprü üzerinden muhteşem manzaralar izlenebiliyor. Aklıma İstanbul Haliç üzerine yapılan Haliç Metro Köprüsü geldi. İstanbul’un doğal siluetini bozduğu halde, olmamış muamelesi yapıldı. III. Alexandre Köprüsü üzerinden kuzeye bakıldığında, Küçük Saray olarak bilinen Petit Palais ile karşısındaki Büyük Saray ya da Grand Palais hem göz dolduruyor, hem de merak uyandırıyor. Güneye bakıldığında ise Les İnvalides karşımıza çıkıyor.
Teknemiz III. Alexandre Köprüsü’nü geride bırakarak Pont de la Concorde olarak bilinen Konkort Köprüsü’ne yaklaşıyor. Köprünün kuzeyinde Placa de la Concorde olarak anons edilen Konkort Meydanı bulunuyor. Paris’in en meşhur meydanlarından biridir Concorde… Kraliyet Meydanı olarak da bilinir. Bu kraliyet Meydanı 18. yüzyılda Mimar Gabriel tarafından tasarlanmış. Devrimden sonra, 1792 yılında, meydana bir giyotin yerleştirilmiş ve binlerce kişinin kafası kesilmiş.
Şanzelize Bulvarı ile 250 bin metrekarelik Tuileries Bahçeleri arasında kalan bu sekizgen meydan, Fransızca adıyla Place de la Concorde, Bordeaux’ta bulunan Quinconces Meydanı’ndan sonra Fransa’nın en büyük ikinci meydanıdır. Meydanın dört bir yanına ülkenin önemli geçim kaynağı olan su taşımacılığını/Seine Nehri taşımacılığını simgeleyen altın yaldızlı heykellerin süslediği fıskiyeli çeşmeler bulunmaktadır. Seine Nehri’nde ilerleyen teknemizden nihayet kuzey yakasında bulunan Louvre Müzesi görünüyor.
Paris’in en çok ziyaret edilen yerlerinden birisi olan Louvre Müzesi, dünyanın da en büyük ve ünlü müzelerindendir. Önceleri kraliyete ait olan bu yapı, dünyanın en ünlü ve değerli sanat eserlerine de ev sahipliği yapmaktadır. Louvre Müzesi, şehrin merkezinde Seine Nehri’nin sağ/kuzey yakasıyla şehrin ünlü yerlerinden birisi olan Rivoli Caddesi arasındadır.
Louvre Müzesi ya da sarayının tarihi 1190 yılında kraliyet adına Philip Augustus tarafından Louvre Kalesi’nin kurulmasına kadar dayanır. Bu kale Paris’in batı yakasını gelecek çeşitli saldırılardan korumak amacıyla yapılmıştır. Yılda ortalama 9 milyon ziyaretçisi olan Louvre Müzesi’nin ana giriş kapısı, Louvre Sarayı avlusunda bulunan Cam piramitlerin bulunduğu Aslanlı Kapı olup, müze kadar ünlü bilet kuyruklarının ulaşmak istediği yerdir. Kimi günler ve saatlerde 15 000 kişinin bilet kuyruğunda olduğu söylenmektedir. Bu demektir ki, yalnız bilet alabilmek için harcayacağınız zaman yaklaşık 3 saati bulur.
Bu arada gezinti teknemiz Paris gençlerinin en popüler buluşma noktası ve yayalara özel köprü Pont des Arts geçilmiş durumda… Önümüzde Seine Nehri içinde yer alan iki adacık bulunuyor. Birinci adacığı nehrin kuzey ve güney yakalarına bağlayan Pont Neuf olarak bilinen Yeni Köprü’nün güney bölümüne yöneliyor teknemiz. Pont Neuf olarak adlandırılan “Yeni Köprü”, adının aksine Paris’teki Seine nehri üzerinde bulunan en eski köprüdür. Adacık üzerinde Notre Dame Katedrali de bulunuyor. Notre Dam sözcüğünü ilk kez ‘’Notre Dame’nin Kamburu’’ adlı filmi izlerken duymuştum. Orijinal ismi Notre Dame de Paris olan, Notre Dame’ın Kamburu, Victor Hugo’nun ünlü bir romanıdır.
19. yüzyıl başlarında Paris şehir planlamacıları, Notre Dame Katedrali’nin bakımsızlığı ve pisliğinden ötürü, katedrali yıktırmak istemişlerdir. Ünlü Fransız yazar Victor Hugo, 1831 yılında, halkın ilgisini buraya çekmek ve katedralin yenilenmesini sağlamak için Notre Dame’ın Kamburu adlı romanını yazmıştır. Roman, Notre Dame Katedrali’nin yenilenmesinde büyük rol oynamıştır. Köprülerden Pont de I’Archeveche geçiliyor ve daha önce ‘’İnekler Adası’’ olarak bilinen İle St. Louis çevresinden dolaşılarak geri dönülüyor. Teknemizin geri dönüş yolculuğunu bir sonraki yazıda anlatmak üzere…