İstanbul Boğaziçi Turu 4

Bu yazı dizimize, Kuleli Askeri Lisesinin hemen yanında yer alan Çengelköy Yakamoz ile başlıyoruz. Kuleli Askeri Lisesi önüne geldiğimde ilk dikkatimi çeken Kuleli Camii, sonra da Kuleli Yakamoz Restaurant oldu. Katıldığım Boğaziçi turlarında, Kuleli ‘den geçerken bu iki yapı hep dikkatimi çekmiştir. Yakamoz, bahçesinde asırlık çınar ağaçlarının bulunduğu ayrıcalıklı bir mekân olarak biliniyor.

Kuleli Yakamoz

Kuleli Yakamoz

Kuleli Yakamoz İstanbu

Kuleli Yakamoz İstanbul

Asırlık çınar ağaçlarının altında boğazın manzarasını panoramik çevreleyen, bir yanı Kuleli Askeri Lisesi diğer yanı Boğaz Köprüsünü gören çok özel konuma sahip restoranımız kendini özel hissetmek isteyenler için ayrıcalıklı bir mekân. 2009 yılından beri hizmet veren Kuleli Yakamoz gerek konumu gerek mutfak ve servisi gerekse özel organizasyonlardaki başarısı ile büyük beğeni toplamıştır.

Arnavutköy-Çengelköy

Çengelköy İskelesi İstanbul

Çengelköy İskelesi İstanbul

Tur vapurundan Çengelköy İskelesi ve Koyu görülüyor. Çengelköy; İstanbul’un Üsküdar İlçesi sınırları içerisinde, Vaniköy ile Beylerbeyi arasında yer alıyor. Genelde, yüksek gelirli İstanbulluların oturdukları bir semt olarak biliniyor.1960 lı yıllara kadar, nüfusunun büyük bir bölümünün Rum kökenli olduğu bilinmektedir. Semt sakinleri sahili, tarihi çınarı, iskelesi ve televizyon dizileriyle,  Çerkezköy’ü ‘Boğaziçi’nin saklı cenneti’ olarak tanımlıyor. Gerçekten de Rumeli yakasında bulunan Hisarüstü’ndeki Duatepe Parkından bakıldığında rüya gibi bir görüntü karşınıza çıkar.

Çengelköy Pazarı

Geçmişte diğer pek çok Boğaziçi semtinde olduğu gibi Çengelköy’de de sebze ve meyve yetiştirilirdi. Şimdi pek rastlayamadığımız eski yıllardaki kiraz ve ayvası da lezzetliymiş. Ancak, İstanbul’da Çengelköy denince ilk akla gelen salatalıktır. Çengelköy bademi olarak bilinir ve oldukça pahalı satılmaktadır. Çengelköy bademi olarak bilinen salatalıkları, adından da anlaşıldığı gibi ince, küçük ve oldukça lezzetlidir. Organik ve gerçek salata tadında olup, kütürdeterek yenirler.

Çengelköy Çınaraltı

Çengelköy Çınaraltı

Semtte bugün artık pek kullanılmayan Aya Yorgi adında bir Rum kilisesi bulunuyormuş. Abdullah Ağa Yalısı ve Sadullah Paşa Yalısı Çengelköy’deki önemli yalılar olarak biliniyor. Çengelköy ismi hakkında değişik söylenceler var. Bunlardan birisi, İstanbul’un fethi hazırlıkları sırasında Fatih’in Çengelköy sahillerine geldiği ve gördüğü Bizans’tan kalma gemi çengelleri (çıpalar) nedeniyle buralara önceleri “Gemi Çengeli” şeklinde isim verildiği, daha sonraları sadece “Çengelköy” olarak anılmaya başlandığı şeklindedir. Çengelköy, İstanbul Asya yakasının en popüler ve en pahalı semtlerinden biridir.

Tarihi Çınaraltı Kahvesi

Tarihi Çınaraltı Kahvesi

Asya yakasında ilerlemekte olan vapurumuzdan, kıyılardaki yalıları hayranlıkla izliyorum. Bir taraftan da fotoğraflarını çekiyorum. Romanlara konu olabileceği söylenen renkli ve esrarengiz bir yalı, Sadullah Paşa yalısı, fotoğraf karelerimde yerini alıyor. Sadullah Paşa Yalısının, Boğazın en eski ve içi dışı en güzel, klasik ahşap yalılardan biri olduğunu öğreniyoruz. Geleneksel Osmanlı yalı mimarisinde yapılmış.Fotoğrafta, sol başta, kırmızı kiremit renginde olan yalı, Sadullah Paşa Yalısıdır.

Sadullah Paşa Yalısı

Şimdi de Asya yakasının en önemli mekânlarından birine, Beylerbeyi’ne ve Beylerbeyi Sarayına ulaşmış bulunuyoruz. Beylerbeyi, tarihi Bizans dönemine kadar uzanan ender Boğaziçi semtlerinden biri olarak biliniyor. Anadolu yakasında, Kuzguncuk ile Çengelköy arasında yer alan semt, tarihi boyunca Boğaziçi’nin en eski ve en fazla rağbet gören yerlerinden biri olmuş.

Boğaziçi Köprüsü’nün ayakları altında kaldığı için fazla dikkat çekmeyen bu semt, gözden kaçırılmaması gereken doğal ve tarihi bir değere sahiptir. Kimilerine göre; karşı kıyıda, köprü ayağındaki Ortaköy ile yarışmaktadır. Beylerbeyi Sarayının mimarları Sarkis Balyan ve Hagop Balyan olup, İstanbul’daki ünlü bir Ermeni ailenin üyesidirler.  İmparatorluk binalarının  tasarım ve inşaatlarını üstlendiği bilinmektedirOsmanlı döneminde, padişahların ”Has Bahçelerinden biri olarak kullanılan bu yer, 16. yüzyılda, Beylerbeyi Mehmet Paşanın yaptırmış olduğu köşkten sonra, Beylerbeyi adını almıştır. 1829 yılında, Sultan II. Mahmut’un yaptırdığı ahşap Sahil sarayı, Sultan Abdülaziz tarafından 1861 yılında yıktırılarak, Mimar Sarkis Balyan tarafından tasarlanarak, yeniden yapılmıştır.

Sarayının yapımının 4 yıl sürdüğü ve inşaatında 5 000 işçinin çalıştığı söylenmektedir. Genellikle yaz aylarında, yabancı devlet başkanlarının ağırlanmasında kullanılıyor. Boğaziçi’ne paralel olarak yerleştirilen sarayın uzunluğu 65 metredir.Üç yönden basamaklarla çıkılan sarayda, 6 salon ve 24 oda bulunmaktadır.  1984 yılında müze olarak ziyaretlere açılmıştır.

Kuzguncuk

Vapurla Boğaziçi Köprüsünün altından geçerek Kuzguncuk kıyılarına geliyoruz. Kuzguncuk İstanbul’u Anadolu yakasında Üsküdar ilçesinde yer alan bir semttir. Boğaziçi’nin Anadolu kıyısında, Üsküdar; Paşa limanı ile Beylerbeyi arasındaki yerleşme Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda oluşmuş, Boğaziçi’ne açılan bir vadi içinde gelişmiştir. İstanbul’un Asya kesimindeki ilk Musevi yerleşim bölgesi Kuzguncuk’tur.

Kuzguncuk Üryanizade Sokak

Kuzguncuk Rum Ortodoks Kilisesi

Musevilerin buraya geliş tarihleri bilinmemekle birlikte, 17. yüzyıl kaynaklarında Kuzguncuk’un bir Musevi köyü olarak anıldığı görülmektedir. Kuzguncuk’un Avrupa Musevileri tarafından “Kutsal topraklara varmadan önceki son durak” olarak kabul edildiği ve herhangi bir nedenle vaat edilmiş topraklara gidemeyenlerin hiç değilse Kuzguncuk’a yerleşip orada ölmeyi ve gömülmeyi vasiyet ettikleri bilinir. Bu nedenle de, yerleşmede geniş bir Musevi mezarlığı olduğu 17. yüzyıldan itibaren sık sık vurgulanır.

Fethi Paşa Korusu

Fethi Paşa Korusu

Halk arasında “Kuzguncuk Korusu “olarak da bilinen Fethi Ahmet Paşa Korusu, yoğun bir ağaç topluluğuna sahip olup, Anadolu yakasının siluetine, tabiattaki hemen hemen tüm renklerin karışımından oluşan rengârenk bir tablo eklemektedir. İçerisinde yüzlerce tür bitki ve ağaç türü barındıran Fethi Paşa Korusu güzel İstanbul’umuzun Botanik Bahçesi gibidir.

Fethi Paşa Korusu

Fethi Paşa Korusu

Koruda en çok görülen ağaç türleri kermes meşesi, defne, akçakesme, sakız ağacı, erguvan ve gümüş ıhlamur olup normalde bir maki türü olan ve boyu ortalama 4–5 metre ye ulaşan kermes meşesi, bu koruda 15–16 metreye ulaşır. Korunun üst kısımlarında sırt ve düzlüklerde sıralar halinde dikilmiş kızılçamlar, fıstık çamları ve sedirler ve arka giriş kapısının önündeki düzlük alanda yer alan sakız ağacı büyük çap ve boylara ulaşmış anıtsal nitelikte bir ağaçtır. Koruda ayrıca atkestanesi, saplı meşe, akdut, Trabzon hurması, yalancı akasya, dişbudak, yeşil kartopu, Japon kadife çamı bulunmaktadır.

Ve nihayet, şarkılara konu olan Üsküdar ve Üsküdar İskelesi bütün görkemiyle karşımızda duruyor. Doğusunda Ümraniye, güneyinde Kadıköy, kuzeyinde Beykoz ve kuzey batısında İstanbul boğazı yer almaktadır. Dillere destan şarkısı;

 Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur,        

Kâtibimin setiresi uzun eteği çamur

Kâtip uykudan uyanmış gözleri mahmur.

Kâtip benim ben kâtibim el ne karışır?                           

 

Kâtibime kolalı da gömlek ne güzel yaraşır

Üsküdar’a gider iken bir mendil buldum,

Mendilin içerisine lokum doldurdum.      

Kâtibimi arar iken yanımda buldum

Sözcüklerini mırıldanarak, Eminönü’ne doğru yolculuğumuzu sürdürdük. Üsküdar hep meşhur `Üsküdar`a gider iken …` şarkısı ile anılır. Bu şarkı İstanbul sınırlarını çoktan aşmış bütün Türkiye`ye hatta Türk müziğinin bilindiği her yere yayılmıştır. Şarkıyı herkes zevkle dinler ve terennüm eder.Ben de, becerebildiğim kadar, şarkıyı alçak sesle söylemeye başladım. Gerçi, rüzgarın sesinden benimki pek anlaşılmıyordu ama, yine de söylemeye devam ettim ve neşelendim, büyük keyif aldım.

Salacak balıkçı barınağı

Üsküdar İstanbul

Salacak Üsküdar İstanbul

Eskiden Salacak vapur iskelesinin bulunduğu mekân, balıkçı barınağına dönüştürülmüş. Eski vapur iskelesinin yanlarında da Salacaklıların denize girdikleri bir plajları varmış. Hatta plajın sağında ve solunda, gençlerin denize atladıkları yüksek kayalıklar bulunurmuş. Harem Üsküdar sahil yolunun yapımıyla birlikte, bu oluşum sona ermiş. Barınaktan Avrupa yakasına bakıldığında, muhteşem bir görüntüyle, Kız Kulesi karşımıza çıkar. Seyrine doyum olmaz. Hele bir de sahildeki kaffelerden birinde demli çayınızı da yudumluyorsanız, neşenize neşe katılır.

Share Button
2927 cevaplar

Yorumlar kapalı.