İstanbul Sultanahmet Camii
Sultanahmet Camisi’de tarihinin en kapsamlı restorasyon çalışmaları başlatılıyor. Osmanlı mimarisinin ilk ve tek 6 minareli camisi olarak İstanbul’un siluetine önemli bir katkı sunan, çinileri dolayısıyla yabancı turistlerin “Mavi Cami/Blue Mosque” diye tanımladıkları Sultanahmet Camisi, 400 yıllık tarihinin en kapsamlı restorasyonundan geçirilecek. Her ne kadar restorasyon sırasında ibadete ve ziyarete açık olacak deniyorsa da, ziyaretlerin ve fotoğraflarla belgelemenin zor olacağını söylemek mümkün. Bu durumu gözönüne alarak yazıyı güncellemek istedim.
Türk ve İslam dünyasının en ünlü anıtlarından birisi olan Sultanahmet Camisi, İstanbul’a gelen yerli ve yabancı turistlerin ziyaret programlarına aldıkları en önemli anıtlardan biridir. Sultanahmet merkezli bütün tur programlarında; Sultanahmet Camisi, Ayasofya ve Topkapı Müzeleri ile meydandaki örme dikili taş, Obelisk ve Yılanlı sütunun yanı sıra Yerebatan sarayı ve Binbirdirek sarnıcı da ziyaret edilen önemli yerlerdendir.
Gerek Hıristiyan dünyasında, gerekse Müslümanların dünyasında yer alan ve bu dinlerin hamiliğini üstlenen imparatorlar, padişahlar ve sultanlar; Tanrıya ulaşmanın ve inancının en iyi biçimde ifade edebilmenin yolu olarak, bir benzeri daha olmayan kiliseler, mabetler ve camiler yapma ve yaptırma yarışına girmişlerdir.
17.Yüzyılın iki önemli eserinden biri olan Sultanahmet Camisi, Sinan’dan sonra Türk mimarlığının meşalesini ele alan Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa’nın ellerinde yükselirken; Sinan’ın Şehzade Camisi göz önünde tutulmuş, ancak onun şeması çok ileriye götürülmüştür. Şehzade Camii İstanbul’un Şehzadebaşı semtinde Mimar Sinan tarafından yapılmış olan cami. Kanuni Sultan Süleyman tarafından Saruhan valisi iken 1543’de 22 yaşında ölen oğlu Şehzade Mehmet adına yaptırılmıştır. Camiyi 1543–1548 yılları arasında Mimar Sinan’a yaptırttı. Mimar Sinan’ın çıraklık eserimdir dediği camidir. 18,42 metrelik kubbesi 4 büyük yarım kubbeye yaslanır. Şadırvan avlusu 12 sütunda 16 kubbelidir. İkişer şerefeli çift minaresi vardır. İmaret ve medrese, tabhane, türbeler cami bahçesinde ve arka sokaktadır.
Bilindiği gibi; Sultanahmet Camii’nin banisi Sultan I.Ahmet genç yaşta, henüz 14 yaşında iken Osmanlı tahtına 14.hükümdar olarak oturmuş ve 14 yıl saltanat sürdükten sonra 1617 de vefat etmiştir. Zitvatorok barış anlaşması bölgeye ve Osmanlıya bir rahatlama dönemi açıp devletinin saygınlığını tekrar perçinleyince Allah’a bir teşekkür belgesi olmak üzere, Taht Şehrinde, o zamana kadar görülmemiş güzellikte bir mabed yükseltmeyi aklına koyar. Baş motifi ve tutkusu, kulluğunu kanıtlayabilmek üzere, o zamana kadar yapılmış olan camilerin en büyüğünü ve en güzelini yaptırmak ister.
Özellikle de Ayasofya’yı geçmek, buna bir de nam-u şanını kıyamete kadar yaşatacak bir eser bırakma ihtirası hiç çekinmeden eklenebilir. Ayasofya yapılıncaya kadar, dünyanın en ünlü ve en ulaşılmaz mabedİ, Hz. Süleyman’ın Kudüs’te yaptırmış olduğu ”Mescidi Aksa” idi. Mescidi Aksa’yı aşmak isteyen Bizans İmparatoru Justinianus, bu hayalini, Ayasofya’yı yaptırarak gerçekleştirmiş.
Kanuni Sultan Süleyman da, Ayasofya’yı aşacak bir cami yaptırmak ister.1551-1558 yılları arasında yapılan bu cami ile Ayasofya da aşılır. Sultan I. Ahmet, Ayasofya ile Süleymaniye arasında; atalarına saygısızlık olmasın diye, Süleymaniye’yi aşmayacak ama Ayasofya’dan daha görkemli bir cami için, At Meydanını seçer. Caminin tasarımını ve gerçekleştirilmesi işini; mimarlığının yanı sıra musikişinaslığı ve sedefkârlığı ile de ün yapmış olan Mimarbaşı Mehmet Ağa’ya verir. Sedef, günümüzde çok değerli olan bir malzeme olarak bilinir. Sedefin sahip olduğu sağlam yapı, birçok bilim adamının ilgisini çektiği gibi, Mehmet Ağanın da ilgisini çekmiş ve sedef konusunda uzmanlaşmıştı.
Genellikle, yanardöner renkli ve parlak yapılı olan sedef, kendi kendini tamir edebilen bir madde olarak bilinir. Sedefkâr Mehmet Ağa; karşısında Süleymaniye, yanı başında Ayasofya gibi eşsiz iki anıtın arasında, onlarla yarışacak bir eser tasarlar ve Sultan I. Ahmet’in onayını alarak, 1609 yılının güneşli bir gününde, başta padişah olmak üzere, bütün devlet erkânının katılımıyla caminin temeli atılır
Aynı yüzyılda yaşayan Evliya Çelebi, temel atma törenini şöyle anlatıyor. ”Cümle üstad, mimar ve mühendisler toplanıp; Üsküdarlı Mahmut Efendinin ve üstadımız Evliya Efendinin duaları ile temelin kazılmasına başlandı. Evvela; Sultan Ahmed Han, eteğine toprak doldurup ‘’Ya Rab, Ahmed kulunun hizmetidir, kabul eyle’’ deyup, amelelerle birlikte temelden toprak taşıdı.”
İnşaat 7 yılda tamamlandı.1616 yılı 2 Haziran Cuma günü başta padişah olmak üzere, devlet erkânı açılış yerine geldi. Açılış dualarla yapıldı. Sultan I. Ahmet, meydana gelen şaheserden memnun kalmıştı. Cami; kapladığı alan bakımından, Ayasofya ve Süleymaniye’yi geçmişti. Ana yapının kapladığı alanın eni 64 metre, boyu 74 metre olup, yüksekliği de 43 metre olmuştu. Üstelik Mekke’deki 6 minareli mabedden sonra, 6 minaresi olan tek cami, I. Ahmet camisiydi. o dönem, İslam aleminden gelen bir takım itirazlar üzerine, Mekke’deki mabede yedinci bir minare yaptırarak, itirazların önünü aldığı söylenir.
Geçtiğimiz yıllarda yaptırılan Adana’daki Sabancı camisiyle Mersin’deki Mugdat camisinin de 6 minaresi olup, 6 minareli cami sayısı 3 e çıkmıştır. Sultanahmet camisinin tasarımı, Osmanlı cami mimarisi ile Bizans kilise mimarisinin 200 yıllık sentezinin zirvesini oluşturur. Komşusu olan Ayasofya’dan bazı Bizans esintileri içermesinin yanı sıra geleneksel İslami mimari de ağır basar ve klasik dönemin son büyük camisi olarak görülür.
Köşe kubbelerin üstündeki küçük kulelerin eklenmesi dışında, geniş ön avlunun cephesi Süleymaniye Camii’nin cephesiyle aynı tarzda yapılmıştır. Ağır bir demir zincir batı tarafındaki avlu girişinin üst kısmını asılı tutar. Sultan, caminin avlusuna yalnızca at sırtında girebilirdi. Sultan avluya at sırtında girdiği zaman başını zincire çarpmamak için eğerdi. Bu, padişahın bile camiye girerken kendisine çeki düzen vermesi gerektiğini göstermek amaçlı sembolik bir eylemdi.
Avlu neredeyse caminin kendisi kadar geniştir ve kesintisiz bir kemer altıyla çevrilmiştir. Her iki tarafında abdesthaneler vardır. Ortadaki büyük altıgen fıskiye avlunun boyutları göz önüne alındığında küçük kalır. Avluya doğru açılan dar anıtsal geçit kemer altından mimari olarak farklı durur. Yarı kubbesi kendinden daha küçük çıkıntılı bir kubbe ile taçlandırılmış ve ince sarkıt bir yapıya sahiptir.
Her katında alçak düzeyde olmak üzere, caminin içi İznik’te, 50 farklı lale deseninden üretilmiş 20 binden fazla çiniyle bezenmiştir. Alt seviyelerdeki çiniler gelenekselken, galerideki çinilerin desenleri çiçekler, meyveler ve servilerle gösterişli ve ihtişamlıdır.20binden fazla çini İznik’te çini ustası Kasap Hacı ve Kapadokyalı Barış Efendi’nin yönetiminde üretilmiştir.
Cami; mavi, yeşil ve beyaz renkli İznik çinileriyle bezendiği, yarım kubbeleriyle büyük kubbesinin içi de mavi ağırlıklı kalem işleriyle süslendiğinden, Avrupalılarca Mavi Cami (Blue Mosque) olarak bilinir.Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesiyle, ana cami konumuna gelmiştir. Aslında Sultan Ahmet Camii külliyesiyle birlikte, İstanbul’daki en büyük yapı komplekslerinden biridir.
Bu külliye bir cami, medreseler, hünkâr kasrı, arasta(çarşı), dükkânlar, hamam, çeşme, sebiller, türbe, darüşşifa, sıbyan mektebi, imarethane ve kiralık odalardan oluşmaktadır. Bu yapıların bir kısmı günümüze ulaşamamıştır. İstanbul şehrinin en güzel manzarası, denizden ve Galata Kulesinden görülür.
Bu şahane manzaralarda, tarihi yarımadadaki camiler yer alır.Bu camilerden biri de Sultanahmet Camii’dir. Dünyada bir eşi daha bulunmayan İstanbul Silueti ortaya çıkar. İstanbul silueti bir dünya mirası olarak görülmektedir. İstanbul’un, Unesco’nun Dünya Mirası listesinde yer almasının nedenlerinden biri, İstanbul siluetidir.
Kaynaklar:
1) Vikipedi (Özgür Ansiklepodi)
2) Sultanahmet Camii koruma ve İhya Derneği
Yorumlar kapalı.