İstanbul Anadoluhisarı
Anadoluhisarı’nda, kalenin hemen yanında Boğaziçi’ne ulaşan Göksu Deresi Göztepe’nin güney yamaçlarından inen sel yataklarının birleşmesiyle meydana gelir. Tepelik bir alanda hafif büklümler çizerek Göksu Çayırı denilen düzlüğün kuzey kenarında denize dökülür. Aynı ovanın güney kenarından da Küçüksu geçer ve Göksu Kasrı yanında denize ulaşır. Bu ikiz akarsuya Batı dillerinde Asya Tatlı Suları denilir. Bu isim Bizans devrinde Göksu’ya verilen Potamion (küçük ırmak) adından türemiştir. Hem bir balıkçı barınağı hem de kenarına kurulu mekânlarda hoş vakit geçirebileceğiniz Göksu Deresi ve çevresi Anadoluhisarı’nın en güzel kesimleridir. Asırlık çınarları, kıyılarında kış aylarında bile yemyeşil kalan ağaçları ile sessiz bir doğa harikasıdır Göksu Deresi. Fasıllı sandal sefaları ile ünlü Göksu Deresi şiirlere ve şarkılara konu olmuştur.
Çek küreği güzelim uzanalım Göksu’ya
Gün inerken dönelim süzülelim Göksu’ya
Karşımda güzel Bebek bakarken dolgun aya
Su üstünde sekerek süzülelim Göksu’ya
Mavi bir cennet gibi uzanıyor Marmara
Bizde cennetten geçip uzanalım Göksu’ya
Arif Sami Toker
Anadoluhisarı kulelerinin yer aldığı Otagtepe, Cemile Sultan Korusunun tam karşısında yer alıyordu. Karşısında Rumelihisarı, sağında Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve solunda Boğaziçi Köprüsü bulunan bu tepe, İstanbul Boğazının panoramik olarak en iyi görüldüğü yermiş. Boğaziçi’nin adeta masalımsı bir göle döndüğünü, baktıkça kendinizi bir masal diyarında olduğunuzu hissediyorsunuz. Otagtepe’nin tarihçesinden bahsetmek gerekirse, ilk akla gelen Fatih Sultan Mehmet’tir.
Fatih, İstanbul’u almayı aklına koymuştur. Öncelikle, Yıldırım Bayezid’in yaptırdığı Anadoluhisarı’nın karşısına Rumelihisarı’nı yaptıracaktır. Rumeli Hisarının yapımını ve de gerçek anlamıyla bir efsane olan İstanbul’un fethinin hazırlıkları bu tepede yapmıştır. Eski bir söylenceye göre Fatih Sultan Mehmed, Otağtepe’de İstanbul’un fethini planlarken toprağa iki tohum atar. Bu tohumlar bugün Otagtepe’nin girişinde bulunan iki selvi ağacını oluşturur. Bu selvilere uzaktan bakıldığında, bir at ve üzerinde bir insan görüntüsü algılanıyor. Bu görüntünün Fatih Sultan Mehmet ve atını simgelediği söyleniyor.
Tepede Otağ Kafe ile Güzelcehisar Cafe ve Restourant’ı bulunuyor. Biz, Güzelcehisar Cafe & Restaurant’a gidiyoruz. Her cumartesi ve Pazar günü, 09–14 saatleri arasında açık büfe brunch keyfinin yaşandığını söyleyen Lütfi, ‘’Enişte, memnun kalacaksın.’’ Dedi. Güzelcehisar,Anadoluhisarı’nın sırtlarında, Boğazın bir göl görünümündeki güzelliğinin izlenebildiği tarihi bir mekân. Bana, Tarihi Rumelihisarı ve Anadoluhisarı Kalelerinin görkemli görüntülerini sunduğu gibi, çok miktarda harika fotoğraflar çekmeme de olanak sağladı. Kahvaltımı bitirip, fotoğraflarımı da çektikten sonra, kayınbirader ve eşinden izin isteyerek, yeni fotoğraflar çekmenin peşine düştüm.
İstanbul Anadoluhisarı
Otoparktaki bir görevlinin önerisiyle, dar ve kestirme bir sokaktan Anadolu Hisarına inerek, Anadolu Hisarı kulelerinin fotoğraflarını çektim. Anadoluhisarı Müzesi kapalı olduğu için, kuleleri gezme olanağım olmadı.Yeri gelmişken biraz da Anadoluhisarı ve çevresinden de söz etmeliyim. Anadoluhisarı, İstanbul’un Beykoz ilçesinde İstanbul Boğazı kıyısında bir semttir. Kuzeyinde Kanlıca, güneyinde Kandilli bulunur. Semt adını 1395′te Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan Anadolu Hisarı’ndan alır. Anadolu Hisarı, Osmanlılar tarafından Boğaz’da yapılan ve geçişleri kontrol altına almayı hedefleyen ilk hisardır. Büyük Zağanos Kulesi ile Küçük Zağanos Paşa Kulesi’nde yer alan iki kitabeye göre hisar, takriben dört ay gibi kısa bir sürede yapılmıştır.60.000 m² alanı kapsayan anıtın kargir hacmi yaklaşık 57.700 m³ tür.
Anadoluhisarı kalesinin Dağ Kapısı, Dizdar Kapısı, Hisarpeçe Kapısı ve Sel Kapısı olmak üzere dört esas ve Mezarlık Kapısı adında bir tali kapısı vardır. Saruca Paşa, Halil Paşa ve Zağanos Paşa adlarında üç büyük ve küçük Zağanos Paşa adında bir ufak toplam dört kulesi; 13 adet irili ufaklı burcu bulunmaktadır. Yapıldığı yer boğazın en dar noktası olup, boğazın Rumeli yakasına 660 metre uzaklıktadır. Yıldırım Bayezıt tarafından yaptırılmıştır. Cenevizliler, Bizans’la birlik olup Karadeniz’de koloniler kurmuşlardı. Bu sebeple, Boğaz geçişi Cenevizliler için hayati önem taşımaktaydı. Aynı durum Osmanlılar için de söz konusuydu.
İstanbul’u fethetmek isteyen ve kuşatan Sultan Yıldırım Beyazıt tarafından, Karadeniz’den Bizans’a gelecek yardımlara engel olmak için 1394’te yaptırılmıştır. Karşı sahilde, İstanbul’un Avrupa yakasında bulunan Rumelihisarı ise, 1451–1452 yılları arasında Fatih Sultan Mehmed tarafından, bu yabancı ülkelerin gemilerinin geçişlerini denetim altında tutabilmek amacıyla inşa ettirilmiştir. Fatih Sultan Mehmed, Rumeli Hisarı’nı yaptırırken bu kaleye dış surlar ekletmiştir. Anadolu Hisarı, iç ve dış kale ile bu kalelerin surlarından oluşur. İç kale, dikdörtgen biçimindeki dört katlı bir kuledir. İlk yapıldığında, bir giriş kapısı bulunmadığı için, kuleye iç kale surlarına uzanan bir asma köprüden giriliyordu. Üst katlarına da içerideki ahşap merdivenlerle çıkılıyordu. Anadoluhisarı kulelerinin fotoğraflarını çektikten sonra, önce Göksu Deresi’ne uğradım.
Göksu Deresi
Aman Allah’ım! O ne muhteşem görüntü. Kendimi bir an için Hayaller ve Âşıklar Kenti Venedik ile gondolların dolaştığı kanallarda bulduğumu sandım. Venedik’in gondol keyfi varsa, Göksu Deresinde de fasıllı sandal sefası var. Dere kenarında sıralanmış sandallar ve kotraları fotoğraf karelerine alıyorum. Küçük kotrasında temizlik yapan bir beyefendiye yaklaşarak selamlıyorum.‘’ Göksu Deresini Venedik Kanallarına ve kanallardaki gondollara benzettiğimi’’ söylüyorum. Haklısınız diyor. ‘’Üstelik Venedik gondollarından üstünlüğümüz var. Saltanat kayıklarının birebir düzenlemesi olan kayıklarla fasıllı turlar düzenleniyor.’’
Geçmişte bir mesire yeri olan Göksu Çayırından söz ederken; karşımıza iki türlü Göksu eğlencesi çıkmaktadır. Bunlardan birincisi Göksu deresi içerisinde yapılan sanatsal ve kültürel etkinliklerdir. Göksu deresinin bir başka simgesi de dere boyunca kendini gösteren sandallardır. Bu sandallar arasında ara sıra yer alan saltanat kayıkları da ayrı bir renk ve canlılık katarlardı. İçi kadife kumaşla kaplanmış ve üç kürekçi tarafından çekilen bu sandallar mesire yerine olan ilgiyi arttırırdı. Saltanat mensupları Göksu’daki bu canlılığı paylaşmak üzere buraya gelirlerdi. İkincisi ise boğaz sefası olarak tanımlanan ve Göksu deresi dışına dek uzanan eğlencelerdir. Boğaz sefası olarak düzenlenen etkinlikler bitmiş. Ancak, Anadoluhisarı Turizm Kalkındırma Derneği’nin öncülüğünde, Göksu Deresinde, fasıllı sandal sefalarının sürmesi için büyük çaba harcanıyor. Derneğin yönetim kurulunda bulunan turizmci Gül Küçükserim, aynı zamanda Göksu Marina Restoranı işletiyormuş. Oğlu Ali Gültekin demir ile birlikte fasıllı sandal sefalarının düzenlenmesine önayak oluyorlarmış.
Göksu’yu en iyi tanımlayan Arif Sami Toker’in dizeleridir.
Çek küreği güzelim uzanalım Göksu’ya,
Gün inerken dönelim süzülelim Göksu’ya,
Karşımda güzel Bebek bakarken dolgun aya,
Su üstünde sekerek süzülelim Göksu’ya,
Mavi bir cennet gibi uzanıyor Marmara
Bizde cennetten geçip uzanalım Göksu’ya
Hisarın hemen yanı başında bulunan Göksu deresi boğaza dökülür. Göztepe’nin güney yamaçlarından inen sel yataklarının birleşmesiyle meydana gelir ve tepelik bir alanda hafif büklümler çizerek Göksu Çayırı denilen düzlüğün kuzey kenarında denize dökülür. Aynı ovanın güney kenarından da Küçüksu geçer ve Göksu Kasrı ya da Küçüksu Kasrı yanında denize ulaşır.
Küçüksu Kasrı
Bu ikiz akarsuya Batı dillerinde Asya Tatlı Suları denilir. Göksu Deresi ile güneyinde denize dökülen Küçüksu deresi arasında kalan eski çayır alanına Göksu çayırı denir. Bu alanın Küçüksu Deresi kıyısına Abdülmecit tarafından Nikoğos Balyan’a yaptırılmış olan Küçüksu Kasrı bulunmaktadır. Kasrın hemen yanı başında da Küçüksu Çeşmesi olarak da bilinen Mihrişah Valide Sultan Çeşmesi bulunur. Göksu’da Küçüksu Kasrı’nın yanında bulunan çeşmeyi 3. Selim, annesi Mihrişah Sultan için 1807′de yaptırdı. Pitoresk üslupla yapılan bu çeşme Boğaziçi resimlerini en çok süsleyen çeşmedir. Göksü ve Küçüksu dereleri arasındaki ünlü mesirenin varlığına bağlı olarak, İstanbul literatüründe özel bir yer taşır.Barok ve Ampir üsluplarının geçiş döneminde yapılmış. Dikdörtgen planlı olan çeşme, deniz kenarında olduğu için yüksek bir sofa üzerine yerleştirilmiş.
Mihrişah Valide Sultan Caddesinden, Göksu Deresine paralel olarak yürüyorum. Önce, Sakıp Sabancı Öğretmenevi’ne uğruyorum. Muhteşem bir bahçe düzenlemesinin yanı sıra masalımsı bir boğaz manzarasına da sahip. Fotoğraflarımı çektikten sonra, Küçüksu Kasrı’na gidiyorum. Boğaziçi’nde, Küçüksu ile Göksu Derelerinin arasındaki alanda bulunan Küçüksu Kasrı’nın bulunduğu yörenin yerleşim tarihi Bizans dönemine dek inmektedir. Osmanlı döneminde padişahın has bahçelerinden biri olan Küçüksu ve çevresini, Sultan IV. Murat’ın çok sevdiği ve buraya “Gümüş Selvi” adını verdiği bilinmektedir.
Kasır’lar, padişahlar için şehir dışında yaptırılmış saray ile köşk arasında büyüklüğü olan yapılardır. Sultan Abdülmecid dönemi, özellikle saray ve kasır mimarlığında Batılı biçimlerin tercih edildiği yıllardır. Sultan Abdülmecid, Dolmabahçe ve Ihlamur yapılarında olduğu gibi Küçüksu Kasrı’nın bulunduğu alanda da eski ve ahşap yapıyı yıktırarak, yerine bugünkü kasrı yaptırmıştır. Küçüksu Kasrı’nın mimarı Nikogos Balyan’dır. Uzun kenarı denize paralel, dikdörtgen planlı bir yapıdır. Yerden 3m kadar yüksekteki bir alt bölüme oturan iki kattan oluşmuş. Deniz cephesi üç düşey parçaya ayrılmıştır. Bunlardan ortadaki düz, yanlardaki dışbükeydir. Orta bölümde bulunan kapıya, at nalı biçimli, iki kollu görkemli bir mermer merdivenle ulaşılır. At nalının iki kolu arasında fıskiyeli mermer bir havuz yer alır. Kasrın hemen yanı başındaki iskele, çeşme meydanı ve özgün bahçenin geçmişte olduğu gibi halkın eğlenip dinlenebildiği bir mesire kimliğine kavuşturulması amacıyla çeşme civarında ziyaretçilere kafeterya hizmetleri verilmekte, genişletilen rıhtım ulusal ya da uluslararası nitelikteki kabullere tahsis edilebilmektedir.
Küçüksu Kasrı’nın bulunduğu Göksu Çayırı eskiden mesire yeriymiş.Çimler üzerine yer sofraları kurulmakta ve geleneksel Türk tiyatrosunun en güzel örnekleri buralarda sergilenmekteymiş. Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprülerinin yapım çalışmaları sırasında şantiye alanı olarak kullanılan Göksu Çayırı bitmiş. Çayırın bir bölümü de 1982 yılında Marmara Üniversitesine verilmiş.Yeşillendirme ve eski günlerine geri döndürülme çabaları devam ediyor. Küçüksu deresi geçilip, Cemile Sultan Korusu eteklerine ulaşıldığında Küçüksu Çayırı karşımıza çıkar. Küçüksu Çayırı tarihi, kültürel ve doğal yapısı açılarından kent içinde büyük öneme sahip bir alandı. 1914 yılında Alman Goben ve Breslav savaş gemilerinin mürettebatının Küçüksu Mesire yerine gelip Anadoluhisarı İdman Yurdu sporcuları ile futbol maçı yaptıkları anımsanıyor. Bu dönemde atletizm, güreş, kürek eskrim gibi sporların yapıldığı Küçüksu Çayırı, Osmanlı döneminde önemli bir mesire yeri olarak hizmet vermiş. Bu işlevini cumhuriyetten sonra da devam ettirmiştir. Çayır, halkın Küçüksu plajında denize girdiği, piknikler yaptığı, bisiklete bindiği, Açıkhava sinemasında filmler izlediği, balık tuttuğu, gazinolarında vakit geçirdiği, ortaoyunları izlediği, bir araya geldiği önemli bir kentsel kamusal alan olarak 1970’lerin başına kadar hizmet vermiş.
Kaynaklar:
1) TC Kültür ve Turizm Bakanlığı internet sitesi
2) Vikipedi (Özgür Ansiklepodi)
Yorumlar kapalı.