?stanbul Modern Sanat Müzesi

İstanbul Modern Sanat Müzesi Karaköy limanında, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ile Tophane-i  Amire arasında yer alır. Karaköy’de, Meclis-i Mebusan Caddesi Liman İşletmeleri Sahasındaki Antrepolarda yapılanmış olan İstanbul Modern,  kurumun resmi internet sitesi ve Özgür Ansiklopedi Vikipedi’ ye göre; Eczacıbaşı ailesinin öncülüğünde, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından kurulan müze, 11 Aralık 2004’te ziyarete açılmıştır. T.C. Denizcilik İşletmeleri için kuru yük deposu olarak inşa edilen 4 no’lu antrepo binasının müzeye dönüştürülmesi ile hayata geçmiştir. Türkiye’de modern ve çağdaş sanat sergileri düzenleyen ilk özel müze olarak, 2004 yılında, İstanbul Boğazının kıyısında, 8.000 metrekarelik bir alanda kurulmuştur.

 

 İstanbul Modern Sanat Müzesi, Türkiye’nin sanatsal yaratıcılığını kitlelere ulaştırmayı ve kültürel kimliğini uluslararası sanat ortamıyla paylaşmayı amaçlayarak, disiplinler arası etkinliklere ev sahipliği yapan bir müzedir.Modern ve çağdaş sanat alanlarındaki üretimleri uluslararası bir yönelimle koleksiyonunda toplar, korur, sergiler ve belgeleyerek sanatseverlerin erişimine sunar.  Müzeyi ziyaret edenler zamanın akışının farkına varamazlar.Güncel ve kalıcı sergileriyle bir müze bu kadar ilgi çekici olabilir. Açıklamalardan ve sunulanlardan gözünü alamazsınız.

 

 

Müzenin Baş Küratörü Levent Çalıkoğlu’nun katkıları kendini gösteriyor ve müze sizi içine çekip alıveriyor.2011 Yılı Haziran ayında ilk kez gezdiğim İstanbul Modern’i fırsat buldukça tekrar geziyor ve büyük keyif alıyorum.

Antrepolardan düzenlenen devasa salonlarından birinde; “Yeni Yapıtlar, Yeni Ufuklar” sergisi adı altında; Türkiye’de üretilen modern ve çağdaş sanatın başlangıç evresinden bugüne geçirdiği süreci, en önemli sanatçı ve çalışmalar üzerinden izleyiciye sunuyor. Sergi mekânında eserlere eşlik eden metinler bu gelişim sürecinin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik dinamiklerini anlatıyor. Sanat eserinin hayatın bir parçası olduğunu ve onu kuşatan etkileşimlerle birlikte ilerlediğini hatırlatan bu metinler, 20. yüzyılda Türkiye’de yaşanan sanat tarihsel dönüşüme de işaret ediyor.

 

”Yeni Yapıtlar, yeni Ufuklar” sergisi heyecan vericiydi. Kısa ve özet olarak yapılan açıklamalar doyurucu ve anlaşılır bir dille yazılmıştı. Açıklamaları okuduktan sonra, eserin yanında da, eser sahibi ve eserin içeriği ile ilgili yazıları okuduktan sonra; esere çok değişik açılardan bakarak, edindiğim bilgileri hazmetmeye çalıştım.

“Çalışma Alanı” olarak tanımlanan küçük salon ise, çağdaş sanatta eşzamanlı bir gelişimi araştıran bir proje mekânı olarak konumlanıyor. Farklı coğrafyalardan sanatçıları yan yana getiren sergileme biçimi, sanatçı ve sanatçı önceliklerinin projelerine ev sahipliği yaparak, üretimlerini teşvik etmeyi amaçlıyor.

 

İstanbul Modern’in Kayıp Cennet sergisi ise; ”Doğa” kavramını, çağdaş sanatçıların video ve dijital medya eserleri üzerinden ele alarak, değerlendirmeye sunuyor.Sanatçıların eserleri, ”Doğa”nın kültür ve teknoloji ile olan ilişkisini irdeliyor.

 

Sözgelimi, ”GÖÇ” adlı video sunumuyla; mekanın hem toplumsal, hem de psikolojik özelliklerini ele alarak;  insanlar, diğer canlılar ve bunların içinde yaşadıkları daha geniş kapsamlı fiziksel çevre arasındaki değişen ilişkiler üzerinde duruyor.

 

”Sessiz suretler” kurduğu mizansenleriyle tanıdığımız Lale Tara, Masum Suretler başlıklı son fotoğraf serisinde izleyiciyi özellikle Rönesans resminde sıkça işlenen anne ve çocuk temasına başka bir açıdan bakıyor. Sanatçı, fotoğrafladığı suretlerine masalsı nitelikler kazandırarak, uzay-zamanda yapılan bir yolculuğu belgeliyor.

 

”Masum Suretler” serisinin, inandığımız gerçekliğin iki boyutlu kopyaları olduğunu ifade eden sanatçı, bizlere aktardığı hikâyelerle bu suretlerin hayal dünyamıza dâhil olmasının, gerçek olduklarının bir kanıtı olduğunu belirtiyor

 

Her neyse. Sadece anlatmakla olmaz. Mutlaka görülmesi gereken bir sergi. Kaçırmayın derim…

Share Button