Antik Çağda Batı Hristiyan Dünyasını, Doğu ise İslam Dünyasını temsil etmekteydi. Batı’da, ‘’bilgi’’ nin kaynağını kutsal kitaplarda aramaktan vazgeçen toplumlar Rönesans’a geçiş yaparken, Doğu’da durum nasıldı acaba?…

Sorumuzun yanıtı Doğu’nun ünlü bazı bilim adamlarını, az da olsa, tanımaktan geçiyor. Farabi, İbn-i Rüşd,  El Biruni bunlardan bazıları…

870 yılında Türkistan’ın Farab şehrinde doğan Farabi Aristo’yu, Platon’u, Zenon’u okuyup, yorumlamıştı. Bilim ve inancı uzlaştırmaya çalışmıştı. Felsefe, matematik, fizik ve musikiyle uğraşmıştı. Bilimi de matematik, fizik ve metafizik olarak üçe ayırmıştı.

Aristo’nun İslam coğrafyasındaki sözcüsü ve yorumlayıcısı olan İbn-i Rüşd, yaklaşık 30 yıl boyunca Aristo’nun eserleri üzerinde çalışmıştı. Ulaşamadığı “Politika” dışında, filozofun tüm eserlerini Arapçaya çevirmişti. Aklı imandan, bilgiyi vahiyden üstün tutan İbn_i Rüşd her şeyin akıl ile anlaşılabileceğini öne sürmüştü. İslam felsefesiyle Aristo’nun mantık kuramını bağdaştırmaya çalışan İbn-i RüşdDüşünceleri, yazdıkları ve çevirdiği kitaplar nedeniyle uzun yıllar gözetim altında tecrit hayatı yaşamıştı.

İnsanların düşünceleri çeşit çeşittir. Dünyadaki gelişme ve refah da bu çeşitliliğe dayanır.” diyen El Biruni 973 yılında bugünün Özbekistan’ı sayılan Harezm’de doğmuştu. Bilim konuları ile ilgili ilk eğitimini bölgenin hükümdar ailesinden olan Ebu Nasr Mansur’dan edinmişti. Ebu Nasr Mansur, seçkin bir matematikçi ve gökbilimciydi. El-Biruni ’ye Öklid geometrisi ve Batlamyus astronomisini öğretmişti. Böylelikle Biruni 11. yüzyılın başında astronomi, matematik, tarih, coğrafya ve doğa bilimleri alanlarında döneminin en büyük bilginlerinden biri olarak ünlenmişti.

Deneysel ve gözlemsel olan gerçek bilim anlayışını benimsemişti. Kanun-i Mesudi adlı astronomi eserini Gazneli Sultan Mesud’a sunduğu zaman, karşılığında, sultan tarafından bir fil yükü gümüşle ödüllendirilmek istenir. Ancak El Biruni “Bu hediye beni baştan çıkarır, bilimden uzaklaştırır.” diyerek ödülü geri çevirmişti.

İslam’ın doğuşundan 150 yıl, Hz. Muhammed’in ölümünden 120 yıl sonra, Abbasiler döneminden başlayarak, 500 yıl kadar süren dönem “İslam’ın Altın Çağı” olarak bilinir. Aynı zamanda bu dönem, insanlık tarihinin de en verimli ve dikkate değer çağlarından biri olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde gerçekleştirilen ilerlemeler ve buluşlar, M.Ö. 6. yüzyılda Ege Havzası’nda filizlenmeye başlayan antik felsefe, bilim ve edebiyatın paralel olarak gelişmiştir.

İslamın Altın Çağı, 15.yüzyıldan başlayarak, Avrupa’da ortaya çıkan Rönesans’a eşdeğerdi. Bir anlamda da, Antikiteyi Rönesans’a bağlamaktaydı. O dönemde Doğu toplumlarının gerçek bilim anlayışı ve bilimci profili El Biruni’de ifadesini bulmuştu. Onun Batı toplumlarındaki karşılığı ise 500 yıllık bir gecikmeyle de olsa Leonardo da Vinci olmuştu. 16. yüzyılın başında Leonardo da Vinci, El Biruni gibi astronomi, matematik, tarih, coğrafya ve doğa bilimleri ile diğer bilim ve sanat dallarında döneminin en büyük bilginleri arasındaydı. Leonardo aynı zamanda Avrupa’daki gelişme ve aydınlanma sürecinin halkalarından biriydi. Bu süreç daha sonra Rönesans olarak adlandırılacaktı.

El-Biruni, 75 yaşında vefat etmişti. Kendisinden çok sonra gelen Newton, Toricelli, Copernicus, Galileo gibi bilim adamlarına ilham kaynağı olmuştu. Türkçe dâhil 15 dilde yayımlanan The UNESCO Courier dergisi, 1974 yılında çıkardığı sayıyı El-Biruni’ye ayırmış, El-Biruni’yi “Bin yıl önce, Orta Asya’da yaşamış evrensel deha” olarak tanıtmıştı.

Temel Kaynak. Homo Deus-Yarının kısa tarihi (Harai)

Share Button