Metabolizmalar

Hayvanlarda canlılığın sürdürülmesi için bedenimizde gerçekleşen tüm kimyasal tepkilerin bütünü metabolizmaları oluşturur.Her organizmada olduğu gibi, bedenimiz de dış çevreden bazı maddeleri alarak enerji çevrimini gerçekleştirmek zorundadır. Dış çevreden bazı maddeleri alabilmek için harekete, hareketi sağlayan kuvvetli ve esnek kaslara ihtiyaç vardır.

Bedenimizin hareketini sağlayan kaslarımız; milyonlarca yılda özenle tasarlanmış ve hayvanlar dışında bir eşi daha bulunmayan olağanüstü makinelerine benzer.

Avlanmamızı ve meyve toplamamızı sağlayan bu olağanüstü makinelerde, enerji dönüşümlerini sağlayan içten yanmalı motorlar, yani bakteriyel mitokondriler bulunmaktadır. Kaslarımızın enerji santrallerini oluşturan mitokondriler, oksijen kullanarak, bedenimizdeki yağ ve glikozu enerjiye dönüştürmektedirler. Bu nedenle bedenimiz, hem dizel hem de benzin kullanabilen muhteşem bir arabanın olağanüstü bir tasarımıdır. Bu muhteşem arabanın motorları yani mitokondriler, ‘’Ölmemek için savaş ya da kaç’’ durumlarında ekstra enerji için oksijensiz de glikozu yakıt olarak kullanırlar. Mitokondrilerin oksijensiz ortamda glikozu yakıt olarak kullanıp, enerjiye dönüştürmesi olayına ‘’ anaerobik’’ denir.  

Kaslarımız ve metabolizmalar

Demek ki, hayvanlar dışında bir eşi daha bulunmayan olağanüstü arabamız ya da bedenimiz üç değişik biçimde enerji çevrimi gerçekleştirmektedir.

1)   Zaman ve dayanıklılık isteyen meyve toplama eylemlerinde, tasarruflu bir yakıt olan dizel ya da yağ kullanılmaktadır. Çok geniş bir alana yayılmış olan meyve ağaçlarına erişim için günde 15-20 kilometre yürümek ve ağaçlara tırmanmak gerekir.Meyve toplayıcı metabolizması…

2)   Toplu avlanma olaylarında ivmelenme ve hız kazanmak gerekir. Ani manevralar yapan avı yakalayabilmek için bizim de ava uyum sağlamamız ve ondan daha hızlı olmamız gerekir ki bu durumda ek enerji sağlayan gazolin ya da glikoz kullanmalıyız. Avcı metabolizması…

3)   Ölüm kalım savaşlarında hayatta kalabilmenin yolu olağanüstü enerji ve güce ihtiyaç vardır. Bu durumlarda glikozun enerjiye dönüşümü için kaslara gelen oksijen yeterli olmayabilir. Ekstra enerji için oksijensiz yakıt kullanımı devreye girer. Anaerobik metabolizması…Bakteriyel mitokondrilerin bedenimizde olmadığı dönemlerde enerji çevrimini anaerobik metabolizma olarak adlandırılan yöntemle, oksijensiz olarak  gerçekleştiriyorduk.

Yukarıda sıralanan enerji çevrimlerini ve aralarındaki farkları bilmek, yapacağımız egzersizlerden daha fazla yararlanmamızı ve verim almamızı sağlar.

Aerobik egzersiz, hafif ve ağır olmak üzere ikiye ayrılır. Yapacağımız seçimde kullanacağımız yakıt, birbirinden farklı iki ayrı kas mekanizmasına dayanır. Düşük yoğunluklu hafif egzersizde yağ yakarken, yüksek yoğunluklu ağır egzersizlerde glikoz yakılır.

Atalarımız, meyve toplayıcı ve avcılık dönemlerinde bu iki egzersiz türünden birini kullanmışlardır. Ölüm kalım savaşının yaşandığı anlarda, ölümcül bir tehdit altında kaldıklarında ‘’anaerobik’’ yöntemi kullanmışlar. Saniyelerle ölçülen bir süre içerisinde maksimum savaş ya da kaçış gücünü oluşturabilmek için oksijensiz yöntemle ekstra enerji çevrimini gerçekleştirmişler.

Meyve toplayıcı metabolizması

Atalarımız, baharda çok geniş bir alana yayılmış meyve ağaçlarındaki meyveleri toplayabilmek için bazen bütün gün 15-20 kilometre yürümek ve ağaçlara tırmanmak zorunda kalmışlardır. Böyle bir uygulama; dayanıklılık istediği gibi, enerji kullanımında da maksimum verimlilik ister. Dayanıklılık ve maksimum verim isteyen uzun mesafelerde arabalar dizel kullanırken, bedenimiz yağ kullanmaktadır.

Günümüzde; meyve toplamaya gitmek yerine sabah yürüyüşleri yapıyor ve parklara gidiyoruz. Ağaçlara tırmanmak yerine merdivenleri tırmanıyoruz. Genlerimize işlemiş olan meyve toplayıcılık, günümüzdeki asansörlerin işlevini kavrayamaz. Bedenimiz, merdivenleri tırmanmak yerine asansör kullanmayı, ağaca tırmanmaktan vazgeçtiğimiz ve meyve toplayamadığımız biçiminde algılar. Kıtlık etkisi yapan bu algılama üzerine bedenimiz yağ stoklamaya başlar. Asansörlere binmek, bozulmayı ve çürümeyi başlatır.

Avcı metabolizması

Geniş çayırlıklarda ya da atalarımızın yaşadığı ‘’savana’’ da avlanmak, ivmelenme ve hızlanma gerektirir. Antilopu yakalayabilmek için, aniden hızımızı arttırabilmeli ve maksimum hıza ulaşabilmeliyiz. Bu da yetmez. Antilopun ani manevralarına da uyum sağlamalıyız. Bu koşullarda ise bedenimiz zorlanacağından, yağa ilave olarak glikoz da yakmaya başlar. Bunu sağlayabilmek için de daha fazla oksijene ihtiyaç duyar. Kaslarımıza daha fazla oksijen taşınır ve kalbimiz normal atış hızının % 60 ışı geçecek şekilde atmaya başlar.

Bedenimizde %60 dan daha fazla bir kalp atış oranı, glikoz yakmaya başladığımız ve farklı bir metabolizmaya, avcı metabolizmasına geçtiğimiz anlamına gelir. İkinci vites olarak adlandırabileceğimiz bu aşamada, kaslarımızda depolanmış olan glikoz mitokondrilere gönderilerek, ihtiyacımız olan fazladan enerji elde edilir.

Anaerobik metabolizması

Ölüm kalım savaşlarında glikozdan üretilen fazladan enerji de yeterli olmaz. Fazladan enerji üretiminde belli bir seviyenin üzerine çıkıldığında; kaslarımıza oksijen taşıyan ve yanma sonrasında oluşan karbondioksiti uzaklaştıran kimyasallar talebi karşılayamazlar. Bu durum, kalbimizin maksimum atış hızının %80 nine ulaşıldığını gösterir.

72 yaşında olan benim için bu rakam dakikada 120 atış anlamına gelir. Yeterli talep karşılanamadığı için kaslarımız oksijensiz kalır. Glikoz, karbondioksit ve suya dönüşecek şekilde yakılamaz. Bunun yerine, laktat olarak adlandırılan bir tortu oluşur. Laktat, tam olarak yanmamış glikozdan oluşur ve bu seviyeden sonra kaslarımızın fonksiyonu sona erer.

Oksijen kullanılmadan glikozun enerjiye dönüştürülmesini sağlayan ‘’Anaerobik Metabolizma’’ nın devreye girmesiyle birlikte bedenimizde küçük bazı sarsıntılar olur. Bu nedenle, ölüm kalım savaşı olmadığı sürece anaerobik metabolizma durumuna girmemelidir.

Yaptığımız egzersizlerde, metabolizmanın hangi aşamada olduğunu bilme ve anlama olanağımız yok. Araştırma sonuçları ve bu konudaki uzmanların söylediklerine göre, olimpiyat sporcularının bile, bu konuda, hangi aşamada olduklarını bilmeleri olası değil. Bu nedenle, uzmanlar, aerobik egzersizler sırasında hangi aşamada olduğumuzu anlamak için bir kalp monitörü edinmemizi öneriyorlar.

Share Button