Kafatasımızın içinde bulunan, üç ayrı evrim basamağından miras olarak devraldığımız beyinlerimizden ilki ‘’Fiziksel Beyin’’ dir. Kafatasımızın içi her zaman karanlık; nemli, biraz tuzlu ve ortalama sıcaklığı 37 santigrat derecedir. Bu mekânda bulunan FİZİKSEL BEYNİMİZ, gerçek anlamda sağır, dilsiz ve kördür.

Sağlık; gerçek anlamda sağır, dilsiz ve kör olan fiziksel beynimizin; bedenimizi, içinde yaşadığımızı sandığı doğal çevreye mükemmel bir şekilde adapte etmesidir. Bu adaptasyon işlemini ise çevresinden aldığı sinyallere göre gerçekleştirir. İlkel beyin olarak da adlandırılan fiziksel beynimize gönderilecek olan sinyalleri de biz ya da siz belirlersiniz.

Koku almanın dışında, içinde yaşadığımız doğal ve sosyal çevre ile hiçbir bağlantısı yoktur. İçinde yaşadığımız doğal ve sosyal çevre ile hiçbir bağı, bağlantısı olmayan ilkel beynimiz, yalnız ‘’YAŞAM TARZIMIZ aracılığı ile ilettiğimiz’’ mesajları algılar.

Yontma veya Eski Taş Çağı olarak da adlandırılan Paleolitik Çağ günümüzden yaklaşık 2 milyon yıl önce başlamış ve 10.000 yıl önce son bulmuştur. İnsanlık tarihinin % 99’u gibi çok büyük bir bölümünü kapsayan bu çağ, aynı zamanda ilk atalarımızın ortaya çıkışı ve ilk aletlerin üretimini de kapsar. Belli ölçüde sosyalleşme sürecine girişi temsil etmesiyle de söz konusu tarihin gelişimi içinde çok önemli bir yer tutmaktadır. 

Doğanın acımasız, sınırlayıcı, belirleyici ve zorlu baskısı altında yaşayan Paleolitik Çağ’daki atalarımız ekonomik açıdan, avcı ve toplayıcı toplulukları temsil ederler.Besin üretmeyi bilmeyen bu atalarımız, yalnızca yaşadıkları ortamda bulunan yabani sebze, meyve ve kökler ile avlandıkları hayvanları yiyerek beslenmişlerdir. Geniş bir alana yayılmış olan meyve ve sebzeleri toplayabilmek, av hayvanlarını yakalayabilmek için kilometrelerce yürümek ve koşmak zorunda kalmışlardır. İklim ve çevre koşullarının değişkenliği nedeniyle; yeni besin kaynakları aramak, av hayvanlarını izlemek, grup halinde avlanmak için, küçük gruplar halinde konar – göçer bir tarzda yaşamışlardı.

Darwin Kuralları doğrultusundaki yaşam tarzı üzerinde araştırma yaparken, 9 Ocak 2012 tarihli Hürriyet gazetesindeki bir haber dikkatimi çekti. Sefa kaplan adındaki bir muhabir tarafından kaleme alınan bu haberde, Harvard Üniversitesinin Evrim Biyologu Prof. Daniel E. Liberman tarafından gerçekleştirilen bazı uygulamalardan söz ediliyordu. Prof. Daniel E. Liberman, üniversite kampüsünde çıplak ayakla koşarak, evrimin önemli bir halkasını kanıtlama peşinde olduğunu söylüyor.

Vahşi doğadaki insanların, günümüzün koşu ayakkabılarına sahip olmadan ve çıplak ayakla; Afrika ceylanı, zebra ya da antilop peşinde nasıl koşabildiklerini araştırıyor. Çıplak ayakla koşarak; modern ayakkabılı ve çıplak ayak arasındaki biyomekanik farkı anlamaya çalışıyor. Prof. Liberman, ‘’modern ayakkabılarla koşan insanla çıplak ayakla koşan insan arasında büyük farklar var. Çıplak ayakla koşanlar, yere çok daha yumuşak basıyor. Zaten ayak yapısı da buna göre şekillenmiş.’’ Diyor. 

Liberman, Bilim dergisi Nature’da yayınlanan makalesinde ‘’Bu gün insanlara acı veren pek çok hastalığın gerisinde modern alışkanlıklar yattığını’’ söylüyor. Bedenlerimizin ‘’Taş Devrinden kaldığını; oysa modern hayatın pek çok fonksiyonu yavaşlattığını ya da ortadan kaldırdığını’’ vurguluyor.Taş Devrinden kalan bedenlerimizin içinde yaşadığımız ortama uyum sağlayabilmesi için ‘’Ceylan Avlar Gibi Koşun’’ uyarısında bulunan Prof. Liberman Fiziksel Beynimize ‘’Bahar Hayatı’’nı yaşatabilmek için, BEDEN DİLİ’Nİ kullanmamızı öğütlüyor.

Evrimleşme sürerken, bizler; gittikçe daha karmaşık ve gelişmiş dokulardan oluşan bedenlere doğru evrildik. Kanla taşınan ve hormon adı verilen kimyasal uyarıcıların yanı sıra ilkel sinir sistemleri de geliştirdik. Daha sonraki aşamalarda; milyarlarca hücre ile kurulan İLETİŞİM ile birlikte BEYNİMİZ ile de iletişime geçildi. Böylelikle, tüm uyarıların toplandığı ve kararların verildiği FİZİKSEL BEYİN ortaya çıktı. Dünyadaki tüm internet iletişimine, diğer iletişim araçlarını eklesek bile; bedenimizdeki hücrelerle FİZİKSEL BEYNİMİZ arasındaki iletişimin yanında yok denecek kadar az olan bir iletişim ortaya çıkar. 

Ana rahmine düştüğümüz andan itibaren ölünceye kadar her gün otomatik olarak; gün boyunca bedenimizden trilyonlarca içsel uyarı Fiziksel beynimize gönderiliyor. İstesek de istemesek de bütün dokularımız, bedenimizin bütün parçaları ve Fiziksel beynimiz, sürekli olarak bu uyarıları dinliyor. Bütün uyarılara ve beden diliyle gönderilen bütün bilgilere inanıyor, her istenileni yerine getiriyor.

Fiziksel Beynimiz ve İLETİŞİM AĞINDAKİ parçalarımızın her biri, konuşma dilinden anlamıyor. Anladığı dil Beden Dilimizdir. Beden dilimizi kullanarak; ortamın mükemmel olduğunu, baharın geldiğini, yaşanacak bir hayat bulunduğuna inandırabiliriz.Bahar sağlığını yaşamaya karar verip; meyve toplayıcı ve avcı atalarımızın torunları olarak sahaya çıkmalıyız. Sabah yürüyüşleri ve aerobik, bedenimiz ve ilkel beynimiz tarafından ‘’Bahar Geldi Gül Açıldı, Ruhuma Neşe Saçıldı. Hayat Güzel be Kardeşim. Şimdi gelişme Zamanı’’ biçiminde algılanacaktır.Bu algılama;   bedensel bozulmayı engelleyecek, dinçleşme ve gençleşmemizi sağlayacaktır.

Share Button