Garipçe Köyü İstanbul
Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile birlikte adını sıkça duyduğumuz Garipçe Köyü, özel aracınızla Sarıyer’e 10 dakika uzaklıkta, Rumeli Feneri ile Rumeli Kavağı arasında yer alan şirin bir balıkçı köyü.
Üçüncü köprünün de hayata geçmesi ile birlikte sınırları biraz daha genişleyen İstanbul, Garipçe köyünü İstanbullulara daha yakın bir hale getirdi.
Kıyı köyü olduğu için halkın geçim kaynağı balıkçılık. Özellikle Sarıyer ve Tarabya balıkçılarının ürünlerinin bir kısmı bu güzel köyden gelmekte.
Üçüncü köprü ile birlikte aranan bir yer olmasının nedenlerinden bir başkası da gözden uzak ve doğa ile iç içe olması.
Boğaziçi’nin kumsala vuran dalgaları, doymak bilmeyen martıları, suda hafifçe süzülen balıkçı kayıkları ile huzur arayanlar için muhteşem bir seçenek Garipçe Köyü.
Köyün girişinde bulunun otoparka arabanızı park ettikten sonra on dakikalık bir yürüyüş ile bütün köyü baştan sona gezebilirsiniz.
Köyü gezdikten sonra da sahilde bulunan mekânlardan birini seçerek, günün saatine göre ister kahvaltınızı yapabilir ister öğle ya da akşam yemeğinizi yiyebilirsiniz.
Boğaziçi kıyısında bulunun ve bir elin parmaklarını geçmeyen mekânların neredeyse hepsinin kendine göre bir özelliği dikkat çekici bir yapısı var.
Ortak noktaları ise lüksten uzan ve samimi olmaları.
Az daha unutuyordum. Köyün tam karşısında, Anadolu yakasında Poyrazköy bulunmaktadır…
*****
Sarıyer İlçesi’ne bağlı 8 köyden biri. Sarıyer’e yaklaşık 10 km uzaklıkta bulunuyor. Sakin, doğal güzellikte, henüz el değmemiş güzel bir yer olan Garipçe, Garipçe Köyü’nü gezen bazı arkadaşlar ‘’İnsanın kendini Cennetteymiş gibi sanmasına neden olan muhteşem bir manzarası var’’ demişlerdi.
Köy meydanına giriş yaptığınızda sol tarafta köy kahvesini, sağ tarafta da lokantaları görürsünüz. Avuç içi gibi küçük bir koyun yamacına kurulmuş 105 haneli bir yerleşim yeri Garipçe.
SİT alanı olmalı ki bazı yapılar yıkılmak üzere ama işlem yapılamamış. Köyün içinde bir süre dolaştıktan sonra, köyü yukarılardan görmek istedim. Koyun iki yakasında yüksek tepeler köyün bir bakışta tamamını görme imkânı ve panoramik fotoğraflar çekme olanağı veriyor. Sol yakasında antik bir kale bulunmakta.
Kale, Osmanlı Padişahı III. Mustafa tarafından, Macar asıllı Fransız mimar Baron François de Tott’a yaptırılmış. Antik Çağ’da Likyalıların Limanı adı verilen koyda kayalıklar üzerine inşa edilen kale Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından bir süre kullanılmış. Kalenin yıkılan ve dökülen bölümleri betonarme malzemeyle yenilenmiş.
Mimari yapısı ile dikkat çeken ve muhteşem bir boğaz manzarasına sahip olan kalenin, Anadolu Yakası Poyrazköy Burnu’nda da bir ikizi bulunuyor ki orası da kale olmaktan çıkmış.
24 Ağustos 2014 Garipçe İstanbul…
Sakin, doğal güzellikte, henüz el değmemiş güzel bir yer olan Garipçe, Sarıyer İlçesi’ne bağlı 8 köyden biri. Sarıyer’e 8 km uzaklıkta bulunuyor. Garipçe Köyü’nü gezen bazı arkadaşlar da ‘’İnsanın kendini Cennetteymiş gibi sanmasına neden olan muhteşem bir manzarası var’’ demişlerdi. Biz de aynı kanıya varmıştık daha önceki ziyaretlerimizde.
Otobüsümüz Sarıyer’den, Sarıyer Rumelifeneri yoluna girdi. Koç Üniversitesi’nin önünden geçip, yeşillikler içindeki yolu izliyoruz. Rumeli Feneri yoluna doğru dönerek rampa çıkmaya başladığımız zaman, boğazın damı sayılabilecek bir yüksekliğe çıkıyoruz ki manzara muhteşemdi. Biyolojik çeşitlilik olarak tanımlanan bitki ve hayvan çeşitliliği bakımından da önemli bir yere sahip Sarıyer sırtları ve Boğaziçi kıyıları… İstanbul ve çevresindeki orman alanları, dünyanın önemli kuş göçü yoğunlaşma alanlarından biri olup, yüz binlerce su kuşuna, yırtıcı ve ötücü kuş türüne göç döneminde ev sahipliği yapmaktadır.
Bu özellikleri nedeniyle İstanbul Boğazı, ülkemizde ve dünya üzerinde kuş göçünün en iyi izlenebildiği yerlerden biridir. Ayrıca Sarıyer’deki Türkmenbaşı Tabiat Parkı, barındırdıkları önemli bitki örtüsü ve yaban hayatı ile halkın dinlenme ve eğlenmesine uygun tabiat parçaları olarak bu orman alanları içinde yer almaktadır. Bu yolun her iki yanı ve gözlerinizin uzanabildiği yamaçları sahilçamı, karaçam ve meşe ağaçları ile kaplı… Bitki örtüsü ve çam kokusu bizi kendimizden geçirdi. Arabamızın camlarını açarak ciğerlerimizi çam kokularıyla doldurduk.
Yıllar önce, Marmaris’ten Datça’ya giderken de aynı duyguluları yaşamıştık. Yol boyunca çam ağaçlarının arasından görebildiğimiz ölçüde, Boğaziçi’ne ve Anadolu yakasındaki Poyrazköy kıyılarına bakıyoruz. Poyrazköy ’de birçok teknenin yan yana dizilip, kıçtankara bağlandıklarını görüyoruz. Girdiğimiz bu ormanlık yolda ilerlerken başka bir dünyaya gelmiş duygusuna kapılıyor insan. Çiftlik Caddesi yolunu geçtikten biraz sonra da boğazın damından kıvrılarak sahile doğru inmeye başlıyoruz ve köye ulaşıyoruz.
Köy meydanına giriş yaptığınızda sol tarafta köy kahvesini, sağ tarafta da lokantaları görürsünüz. Avuç içi gibi küçük bir koyun yamacına kurulmuş 105 haneli bir yerleşim yeri Garipçe. SİT alanı olmalı ki bazı yapılar yıkılmak üzere ama işlem yapılamamış. Köyün içinde bir süre dolaştıktan sonra, köyü yukarılardan görmek istedim. Koyun iki başında yüksek tepeler köyün bir bakışta tamamını görme imkânı ve panoramik fotoğraflar çekme olanağı veriyor.
Önce köprü tarafındaki yamaca tırmanarak panorama fotoğraflar çektim. Sonra da diğer taraftaki kaleye çıktım. Kale ile ilgili herhangi bir levha ya da tanıtım yazısı yoktu. Kale, Osmanlı Padişahı III. Mustafa tarafından, Macar asıllı Fransız mimar Baron François de Tott’a yaptırılmış. Antik Çağ’da Likyalıların Limanı adı verilen koyda kayalıklar üzerine inşa edilen kale Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından bir süre kullanılmış. Kalenin yıkılan ve dökülen bölümleri betonarme malzemeyle yenilenmiş. Mimari yapısı ile dikkat çeken ve muhteşem bir boğaz manzarasına sahip olan kalenin, Anadolu Yakası Poyrazköy Burnu’nda da bir ikizi bulunuyor ki orası da kale olmaktan çıkmış.
2014 yılında 3. köprü ile birlikte, Kültür ve Turizm Bakanlığı, kalenin turizme kazandırılması çalışmaları başlatmış olacaktı. Kale ve kulenin 5225 sayılı Kültür Yatırımları ve Girişimlerini Teşvik Kanunu kapsamında ‘Kültürel Amaçlı Özel Tesis’ olarak yerli girişimcilere kullandırılması amaçlanmıştı. Buna göre, Garipçe Kalesi ve Kulesi, müze, çok amaçlı salon, sergi salonları, sanat atölyeleri, sanat galerileri, kütüphane, arşiv ve dokümantasyon merkezi haline getirilecekti.
Halk kültürü araştırma, eğitim ve uygulama merkezi ya da kültür ve sanat araştırma ve uygulama merkezi gibi kültürel üniteler ile müze mağazacılığı düşünülüyordu. Kafeterya ölçeğindeki yeme ve içme üniteleri, açık ve kapalı otopark gibi ticari ve sosyal işlevli mekânlar olarak 49 yıllığına kiraya verilecekti. Bu tasarımların hiçbiri gerçekleşmemiş.
Kalenin hemen dibine, doğru düzgün yaya yolu bile olmayan yerlere, evler yapılmış, şimdi bu evlerden bazıları, metruk bir halde, kaderlerine terk edilmiş. Garipçe köyünün, Yeni Cami adında, 1941 yılında inşa edilmiş bir camisi de var. 1974 ve 2003 yıllarında olmak üzere, iki büyük onarım görmüş.
Mevsim gereği olsa gerek, balıkçı lokantalarında müşteri yok denecek kadar azdı. Konuşma fırsatı bulduğum bazı çalışanlar, eski yıllara oranla ziyaretçilerin çok azaldığını söylediler. Üzüldüm doğrusu… Köyün yeniden canlandırılması gerekiyor. Yazılarımla benim de katkım olursa ne mutlu bana.