İvriz’de ilk yaz tatilim

19 Haziran 1959 Perşembe, Misli Köyü…

İvriz İlköğretmen Okulunda 1958-59 Eğitim ve Öğretim yılı sona ermiş, köye geleli neredeyse 15 gün olmuştu. Misli Köyünün kızlı erkekli gençlerinin yanında, kumlu burçak tarlasında dizlerimizin üzerine çökmüş onlarla birlikte, hasadı oldukça zor bir bitki olan burçak yoluyorum. Yan yana 20-25 kişi olduğumuzu anımsıyorum. Kardeşimle İlkokul arkadaşım Osman yanımdaydı. Annem sıranın diğer ucuna yakın bir yerdeydi. Bir taraftan burçakları yoluyor bir taraftan da kızlarımızla birlikte o günlerde Halk türküleri sanatçısı Nezahat Bayram tarafından çok güzel söylenen Burçak Tarlası türküsü söyleniyordu.

Sabahtan kalktım da ezan sesi var.
Ezan sesi değil burçak yası var.
Bakın şu adama kaç tarlası var. 

Aman da kızlar ne zor imiş burçak yolması
Burçak tarlasında gelin olması. 

Nezahat Bayram tadında olmasa da bizler yaşayarak,  duyarak ve duygulanarak söylüyorduk. Öyleydi çünkü burçak tohumlarının çevresi diken gibi sertti.  Hayvan yemi için yetiştirilen burçak bitkisi fazla boylanmazdı. Hasadı elle yolunarak yapılırdı. Yolanın elini kan içinde bırakırdı. Var gücümüzle ve duyarak söylediğimiz Burçak Tarlası türküsü bizi bambaşka bir havaya sokmuş ve bitkinin dikenlerini unutmuştuk. Ezgiler ve türküler acılarımızın panzeri olmuştu, olmaya da devam edecekti.

Bilindiği gibi ezgi ve türkülerimiz, insanımızın bağrından çıkarak dillere dökülen acılar, üzüntüler, sevgiler, kırgınlıklar, öfkeler ve isyanlardı. Zorluklara ve haksızlıklara karşı koymanın bir başka yoluydu. Burçak Tarlası türküsü de zengin bir ailenin kızının aşkı uğruna, İstanbul’dan Anadolu’nun bir köyüne gelin olarak gidip, daha ilk sabah gönderildiği burçak tarlasında karşılaştığı zor hayata isyan edilmesinin hikâyesiydi.

Hayvan yemi olarak kullanılan burçak, İvriz İlköğretmen Okulu’ndaki tarım derslerinde insanlar için mucizevi bir bitki olarak tanıtılmıştı. Burçak gibi yembitkilerinin hayvan besleme açısından öneminin büyük olması yanında, toprağın oluşumu ve ıslahı, toprak ve su koruma, toprak verimliliğini artırma ve ekim nöbetindeki yeri, zirai ekonomideki yeri ve diğer fayda ve öneminden dolayı da tarla ziraatı için önemli bitki grubunu oluşturmaktaydı. İvriz’deki tarım dersleri bu konuda bizleri oldukça bilgilendirmişti. Bir taraftan türkü söyleyip diğer taraftan burçak yolarken birden düşüncelerim Ereğli’deki 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı şölenlerine gitmişti. Ne şölendi ama! Yıllarca aklımdan çıkmayacaktı, çıkmadı da…

Ereğlililerle birlikte, Ereğli’deki stadyumda, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı coşku ile kutlandıktan sonraki günlerde İvriz’de yaz hazırlıkları başlamıştı. Neredeyse bütün yazılı ve sözlü sınavlar bitmişti. Durumu kritik olan bazı arkadaşlarımız için öğretmenlerimiz kurtarma yazılısı ve sözlü sınav yapıyorlardı. Yapıyorlardı çünkü Köy Enstitüleri insanları kurtarmak ve kazanmak üzerine kurulmuştu. Ardılı olan İvriz İlköğretmen Okulu da bu anlayışı sürdürüyor ve durumu kritik olan arkadaşlarımızın eksikliklerinin tamamlanmasına çalışıyordu. Eksik bilgiler ve beceriler tamamlanmamış ise bütünleme sınavlarına bırakılıyordu. Bana gelince, bütün derslerimdeki not ortalaması on üzerinden on olmuştu. Çok mutluydum.

1958-59 Eğitim ve Öğretim yılı sona ermiş olduğundan, öncelikle okulun eksikliklerini tamamlayacak aktiviteler gerçekleştirilmişti. Bütün birimlerde alet ve edevatlar gözden geçirilmiş, eksiklikleri tamamlanmış ya da tamir edilmiş ve yerli yerine konulmuşlardı. Sonrasında genel bir temizlik yapılmış ve karnelerimiz dağıtılmıştı. 5 Haziran 1959 Cuma günü yapılan bayrak töreninde konuşan Okul Müdürümüz Kamil Açan, İvriz’de edindiğimiz bilgileri köylerimize taşımamızı ve başta ailelerimiz olmak üzere köylülerimize yardımcı olmamızı söylemişti. 6 Haziran Cumartesi günü de İvriz’den ayrılmıştık.

Ben önce Mersin’de çalışmakta olan babamın yanına gitmiş, elini öpmüş ve hayır duasını almıştım. Babamla birlikte anneannemle dayılarımı da görme fırsatım olmuştu. Mersin’de iki gün kaldıktan sonra Niğde Misli’ye dönerken babam köydeki geçimimiz için bir miktar para vermişti. Yusuf dayım da tren garına kadar bana eşlik etmiş, harçlık vermiş ve beni trene bindirerek yolcu etmişti. Mersin-Adana hattında çalışan trenden Yenice istasyonunda aktarma yaparak Adana-Kayseri hattında çalışan Toros Ekspresi ile Hüyük İstasyonu’na kadar 1300 km’lik bir yolculuk yapmıştım. İstasyondan yaklaşık 6 km uzaklıktaki Misli Köyüne de sağ salim ulaşmıştım.

Köydeki ilk işim Kardeşim Mustafa’nın durumuyla ilgilenmek olmuştu. Değişik okulların yatılılık sınavları için, İlkokul 5. sınıfı tekrarlayarak bilgilerini pekiştirmişti. Bu kez İvriz İlköğretmen Okulu sınavlarının yanı sıra Konya Maarif Koleji parasız yatılılık sınavlarına da katılacaktı. Birlikte sınav konuları bir kez daha gözden geçiriyor, eksik konu ve bilgi bırakmamaya çalışıyorduk. Bu kez başarmak zorundaydı. Derslerin dışında köydeki Rum Kilisesinin yanı sıra mağaraları tekrar keşfe çıkıyorduk. Derken köyde hasat zamanı gelmişti. Mustafa’nın sınav hazırlıkları dışında yapacak başka bir işimiz olmadığı gibi paraya da ihtiyacımız vardı.

Misli’de Haziran ayının son haftaları bazı ürünlerin hasat zamanıydı. Her ne kadar Niğde ve çevresinin temel ürünü patates olsa da buğday, arpa, yonca ve burçak da ekilmekteydi. Bu ürünlerden hasadı en zor olanı hayvan yemi olarak kullanılan Burçak’tı. Hasada kalabalık ve imece usüyle gidildiğinde zor olan kolaya dönüşüyordu. Elle yolarak yapılan bu hasada biz de katılmış, hatta keyif bile almıştık Burçak Tarlası türküsünü söylerken.

Günler günleri kovalamış, kardeşim Mustafa’nın katıldığı sınav sonuçları da belli olmuştu. Her zaman minnet ve saygıyla andığım ilkokul öğretmenim Bayezit Tuna’nın katkıları yine büyük olmuş, Mustafa Konya Maarif Koleji’ni Leyli Meccani olarak kazanmıştı. Kazandığı Konya Maarif Koleji,  “devlet eliyle lisan eğitimi” amacıyla 1955 yılında İstanbul, İzmir, Eskişehir ve Samsun ile birlikte 7 Kasım 1955 tarihinde törensiz; 11 Kasım 1955 tarihinde ise zamanın Milli Eğitim Bakanı Celâl Yardımcı’nın katılımıyla törenli olarak Gar yanı eski Bağdat Oteli’nde açılmıştı. Zamanın hükümeti bu okulları o denli önemsemişti ki Anıtkabir inşaatı bütçesinden bile pay aktarmıştı. Kardeşimin böyle bir okulda burslu ve yatılı olarak okuyacak olması koltuklarımı kabartmıştı. Bursunu okul aile birliği sağlamıştı.

Mustafa’nın Eylül ayının üçüncü haftasında Konya’ya giderek kaydını yaptırması gerekiyordu. Gerekiyordu da babamız Mersin’deydi. Çalıştığı kurumdan izin alamamıştı, işini de kaybetmek istemiyordu. Oysa 21 Eylül Pazartesi günü 1959-1960 Eğitim ve Öğretim yılı başlayacaktı. Kayıt yaptırma görevi bana kalmıştı.

Nasılsa ben de İvriz İlköğretmen okuluna gidecektim, tren Konya’ya devam ediyordu. Üstelik ortaokul ikinci sınıfa geçmiş bir delikanlıydım. Neden babamızı bekleyelim ki diyerek 18 Eylül 1959 Cuma günü Hüyük İstasyonundan bindiğimiz trenle yaklaşık 270 km’lik yolculuğumuzu başlatmıştık. Bindiğimiz Toros Ekspresi’nden Ulukışla’da aktarma yapmış ve 8 saatlik yolculuktan sonra Konya tren Garına ulaşmıştık. Konya Maarif Koleji de tren garı civarındaydı, kendimizi şanslı saymıştık. Kolej kapısına ulaştığımızda saat 18,00’i geçmiş, üstelik okul da tatildeydi. Kayıt için kimseyi bulamamıştık. Kapıdaki bekçi de Cumartesi günü saat 10,00’dan sonra gelmemizi söylemişti.

Konya Maarif Koleji’nde kimseyi bulamayınca, kendimize gece kalacak yer bulma telaşına düşmüştük. Gar civarında bulunan otellerden birindeki resepsiyon görevlisi Koleje kayıt için Niğde’den geldiğimizi öğrenince yardımcı olmuştu. İki yataklı bir odasının boş olduğunu, yataklardan birinde yatabileceğimizi ve ikinci yatağa bir müşteri alacağını söylemiş, uygun bir ücretle bizi odaya çıkarmıştı. Hala anımsarım…Anımsadığım gibi kendi kendime de gülerim. Yandaki boş yatağa, gece boyunca müşteri gelmediği halde, ücret alırlar diye geçmemiştik. Kardeşimle aynı yatakta yatmak zorunda kalmıştık Fukaralık böyle bir şeydi…

19 Eylül 1959 Cumartesi sabahı otel görevlisine teşekkür ettikten sonra, istasyon civarındaki simitçiden iki simit alarak sabah kahvaltısı yapmış, sonra da Koleje gitmiştik. Kolej müdürü hayretle bize baktıktan sonra ”Babanız nerede sizin?” Demişti. Ben de Mersin’de çalıştığını, işyerinden izin alamadığını, benim de İvriz İlköğretmen Okulu ikinci sınıf öğrencisi olduğumu söylemiştim. Uzunca bir süre kafasını sallayıp, hayret nidaları çıkardıktan sonra Mustafa’nın kaydı için birilerini görevlendirdikten sonra bana ”Şimdi sen ne yapacaksın?” Demişti. Ben de kardeşimin kayıt işlemleri gerçekleştirdiğine göre trenle Ereğli’ye, oradan da İvriz’e gideceğimi söylemiştim. Öyle de olmuştu.

Kayıt işlemleri tamamlandıktan sonra Mustafa yanıma gelmiş, tren garında vedalaşmış ve zamanında hareket eden trenle Ereğli’ye hareket etmiştim. Ne yolculuk tu ama…Unutulmazlarım arasında yer alan bu yolculuktan sonra İvriz İlköğretmen Okulu’na ulaşmış ve 21 Eylül 1959 Pazartesi günü de okul müdürü Kamil Açan’ın açılış konuşmasıyla 1959-1960 Eğitim ve Öğretim yılı başlamıştı.

Share Button