Beylerbeyi Sarayı İstanbul
Üsküdar Beylerbeyi Sarayı, Osmanlı padişahlarının sayfiye mekânı ve yabancı devlet başkan ya da hükümdarlarının ağırlanacağı bir devlet konuk evi olarak düşünülmüş ve devrin padişahı Sultan Abdülaziz’in (1861-1876) isteği üzerine inşa edilmiştir. Baş mimarı Sarkis Bey Ermeni Balyan ailesindendir. Sarayın iç ve dışındaki Barok sitilinin görülmesi, yapımı sırasında batı mimarisinin çok etkisinde kalındığını gösterir. Saray 12 Nisan 1865 günü, Beylerbeyi camiinde kılınan Cuma namazının ardından Sultan Abdülaziz Han tarafından açılışı yapılmıştır.
Saraya giriş biletimi alıyorum ve Set Bahçeleri ’nin altından geçen tarihsel tünelden giriyorum. Eski sahil yolunun geçtiği uzun ve karanlık tarihsel tünelden saray bahçesine ulaşıyorum. Oldukça bakımlı olan saray bahçesinde ilk dikkatimi çeken mekân sağdaki, tünel tarafındaki bambular bahçesi oldu. Bambular; kaygan toprağı tutma yani erozyon önleme, rüzgârı önleme, her mevsim yeşil kalan yapraklarıyla hava kirliliğini önleme, gürültü perdesi olabilme özellikleri taşıyor.
İnternetten edindiğim bilgilere göre, bambuların bu özellikleri çevre düzenlemelerinde sıkça kullanılmasını sağlıyor. Boylarının çok uzadığı, Cava’da yetişen en büyük bambu türünün 45 metreye kadar uzayabildiği biliniyor. Rüzgâr, toz toprak ve ses yalıtımı için mükemmel bir çözüm olarak kullanılmış. Üstelik Boğaziçi’nin; Beylerbeyi Sarayının yapılandırıldığı arazi ve yakın çevresinde, Anadolu’ya doğru oldukça büyük ve yükselen bir eğim vardır.
Ayrıca, Beylerbeyi Sarayı’nın konuşlandığı mekân rüzgâr ve fırtınalara da açıktır. Bu oluşum şiddetli yağmurlarla birleştiğinde, önemli ölçüde toprak kaymasına neden olmaktadır. Özenle düzenlenmiş bahçeler ve havuzlar zarar gördüğü gibi, saraya da zarar vermektedir. Erozyon olarak adlandırdığımız toprak kaymaları da, boğazın kıyısındaki güzelim yapılanmaları, kasırları, köşkleri silip süpürmektedir.
Bu nedenle, Beylerbeyi Semti ve çevresindeki erozyonu önlemek için, öncelikle setler oluşturulmuştur. Beylerbeyi Sarayı yapılırken de oluşturulan setler, ‘’Set Bahçeleri’ ’ne dönüştürülmüştür. Erozyonu önlemek için yapılan setlere ek olarak da bambulardan yararlanılmıştır. Beylerbeyi Sarayı’nı, son dönem Osmanlı Saraylarından ayıran yönlerinden birincisi, yamaçlara doğru setler biçiminde yükselen ve bu yüzden “Set Bahçeleri” adıyla anılan bahçeleridir.
Üst set bahçesinde bulunan büyük havuzun çevresinde yer alan Sarı Köşk, Saltanat atlarının barındırıldığı Ahır Köşk yer alır. Eski saraydan kalan ve adını cennetteki bir pınardan alan sel sebilli Mermer Köşk de buradadır. Diğer adı Serdab Köşk olan Mermer Köşk, saray kompleksi içinde, kıyı kotundan sonraki üçüncü sette istinat duvarı üzerinde yer alır. Bu köşkler Osmanlı saray mimarlığının günümüze gelen önemli yapılarını oluşturmaktadır.
Beylerbeyi Sarayı ve çevresindeki erozyonu önlemek, şiddetli rüzgârları etkisini azaltmak ve ses kirliliğinden kurtulmak için de bambulardan yararlanılmıştır. Bambu bahçesini gözden geçiriyor, fotoğraflarını çekiyor ve sahile yöneliyorum. Sahilde de gözden kaçırılmayacak olan iki ‘’Seyir Köşkü’’ bulunmaktadır.
Bunlardan ilki selamlık, diğeri de haremlik olarak düzenlenmiştir. Seyir Köşklerinde yabancı devlet adamları konuk edilirdi. Sahildeki seyir köşklerinin değişik cephelerden fotoğraflarını çekiyorum. Cephelerindeki dekorasyonda; Doğu ve Türk motifleri, Batı süs öğeleri ile birlikte kullanılmıştır. İşçilik mükemmel olup, görünüm muhteşemdir. Beylerbeyi Sarayı, genellikle yaz aylarında ve özellikle de yabancı devlet başkalarının ağırlanmasında kullanılmıştır. Sırp Prensi, Karadağ Kralı, İran Şahı, Fransız İmparatoriçesi Eugene bunlardan bazılarıdır. Sultan II. Abdülhamid de 1918 yılında, ömrünün son altı yılını geçirdiği bu sarayda ölmüştür.
Saray kapısına ulaştığımda, görevliler tarafından, gruplar halinde içeri alınacağımızı öğreniyorum. Yarım saat sonra, oluşan 15 kişilik bir grupla içeri alınıyoruz. Güleç yüzlü ve sıcakkanlı bir görevli hanımefendi, rehberimiz olacağını söylüyor. İngilizce ve Fransızca biliyormuş. Gruptaki çoğunluk Fransız olduğundan, açıklamalar Fransızca yapıldı. Bir tur şirketinde rehberlik yaptığını öğrendiğim bir hanımefendi de bana kısacık çeviriler yaptı. Önceden sarayla ilgili araştırma yapmış olduğumdan, kısacık açıklamalar da yeterli oldu benim için.
Beylerbeyi Sarayı’nın mimari yapılanmasında çeşitli Batı üsluplarının Doğu üsluplarıyla kaynaştırıldığı görülüyor. Kullanım özellikleri açısından, bir orta sofaya açılan köşe odalarından oluşan geleneksel Türk evi planına benzerlikler gösteriyor. Harem ve Selâmlık olarak iki ana bölümden oluşan sarayda selamlık, donatım ve süsleme açısından Harem’den daha zengin tutulmuştur. Süslemelere örnek olarak, sahildeki seyir köşklerinin süslemeleri gösterilebilir. Doğu ve Batı süs öğeleri harmanlanarak kullanılmıştır.
Denize düşkünlüğüyle bilinen Sultan Abdülaziz ayrıca tavanları bol miktarda deniz ve gemi tabloları ile döşetmiştir. Boğaza paralel olacak şekilde yerleştirilen sarayın uzunluğu 65 metredir. Bodrum katı mutfak ve depo olarak kullanılan bir bölümü üç katlı olan sarayda 3 giriş, 6 salon ve 26 oda bulunmaktadır. Rutubete ve sıcağa karşı döşemeleri, orijinalleri Mısır’dan getirtilen hasırlarla kaplanmıştır. Çoğunluğu Hereke yapımı büyük boyutlu halı ve kilimleri, Bohemya kristal avizeleri, Fransız saatleri, Çin, Japon, Fransız Yıldız vazoları görülmeye değer sanat yapılarının yalnızca bir bölümüdür.
Beylerbeyi Sarayının en önemli ve en görkemli mekânlarından biri de ‘’Mavi Salon’’Dur. Rastgele fotoğraf çekimine izin verilmediği Mavi Salon hakkında rehberimiz tarafından aktarılan bilgileri, özetleyerek not almıştım. Notlarıma göre Mavi Salon, çeşitli dini törenlere sahne olmuş. Mermer taklidi sütunlarla çevrili olan bu salonun bir yüzü karaya, diğer yüzü denize bakmaktadır. Tavanı kemerli (tonoz biçimli) olup, üzeri altın yaldızlı talik yazılarla süslenmiştir. Arapçada çizgi anlamına gelen hat, bu konuda yetişen usta çizgi sanatçıları yani hattatlar tarafından ‘’Hat Sanatı’’ olarak tanımlanmıştır.
Hat sanatında, uç kalınlıkları değişen, kamış ve ağaçtan yapılmış kalemler kullanılmıştır. İranlılar tarafından Hat Sanatının yeni bir yorumu da Talik Yazı olarak anılmıştır. Hat sanatının zirveye ulaşmış halini betimler. Mavi Salonun tavan eteklerine buzlu camlı pencereler açılmıştır. Paşabahçe’de yapılmış olan avizeler ile köşelerdeki kristal şamdanlarla aydınlatılmaktadır. Yan bölümler sarı renkli simetrik iki takımla döşenmiştir. Ortada Hereke, kara tarafında Tebriz, deniz tarafında ise goblen taban halıları bulunmaktadır. Masa Boulle işi olup üzerinde son gümüşten 60 kg. ağırlığında bir saat vardır.
14. Louis devri Fransız ince marangozu olan Charles Boulle, 14. Louis’in saray marangozudur. Yaptığı mobilyalar çok kıymetli olup, Avrupa’nın önemli müzelerinde sergilenmektedir. Bu mobilyaların orijinalliğini bakır, kalay ve bağa ile yapılan gömme süsler ve bunları tamamlayan yaldızlı bronzdan işlemeler meydana getirmektedir.
Mavi Odanın deniz tarafında yer alan konsollarında, Avusturya vazoları kara tarafında ise Fransız saatler görülür. Ayrıca ilk Türk porselenlerinin sergilendiği ahşap, yaldızlı vitrinler görülür. Mavi salonun sağ köşesinde ve deniz tarafındaki oda sultan Aziz’in kabul odasıdır. Duvarları maun ve armut ağacı ile kaplı olan odanın tavanı panolar içinde deniz ve gemi resimleri ile süslenmiştir. Tavandan sarkan görkemli avize ortadaki mermerli masa, opalin ve yıldız vazolar odayı süsleyen kuşlu koltuk takımı ve perdeleriyle bir uyum içindedir.
Salona girdiğimiz kapının tam karşısındaki kapıdan selâmlığın sedefli salonuna gelinir, salonun sağında deniz tarafındaki oda sefirlerin kabul odasıdır. Beylerbeyi ve çevresinin yerleşim alanı olarak kullanılması tarihte oldukça gerilere, Bizans dönemine kadar gitmektedir.18. yüzyılda yaşamış olan ünlü gezgin İnciciyan’a göre, Büyük Kontstantinus’un diktirdiği bir haçtan dolayı Bizans döneminde “İstavroz Bahçeleri” adıyla anılan yöre, Osmanlılar döneminde Padişahların Has Bahçelerinden biri olarak kullanılmıştır.
Yine İnciciyan’a göre buraya “Beylerbeyi” adının verilişi, 16. yüzyılda Beylerbeyi Mehmed Paşa’nın burada bulunan köşkünden kaynaklanmaktadır. Yazlık bir saray olarak yapıldığından ısıtma donatımı yoktur. Serinlik vermesi amacıyla ve yapılan görüşmelerin duyulmaması için sarayın içine havuz yaptırılmıştır. Çeşitli dönemlerde padişahların ilgisini çeken Beylerbeyi, yaptırılan kimi köşk ve kasırlarla yazlık olarak kullanılan bir niteliğe kavuşmuş.
1829 yılında Sultan II. Mahmud’un yaptırdığı ahşap Sahil Sarayı ile yeni bir hareket kazanmıştır. Bugünkü Beylerbeyi Sarayı, Sultan Abdülaziz tarafından II. Mahmud’un ahşap Sahil Sarayı yıktırılarak 1861–1865 yılları arasında, dönemin tanınmış mimarı Sarkis Balyan’a yaptırılmıştır. Yapılan onarımlarla birlikte Beylerbeyi Sarayı, döneminin özgün bir yazlık sarayı olarak “Boğaziçi Kültürü” içinde yerini almış durumdadır.
Bahçelerinde ve tarihsel Tünel içinde oluşturulan kafeterya ve satış reyonlarıyla müze-saray olarak konuklara çağdaş düzeyde hizmetler sunulmaktadır. Bu reyonlarda Kültür-Tanıtım Merkezi’nce hazırlanan tanıtıcı nitelikte kitap, kartpostal ve poster gibi yayınların yanı sıra çeşitli türde hediyelik eşya satışı yapılmaktadır. Öte yandan önceden belirlenen ve alınan izinlere bağlı olarak saray ulusal ve uluslararası nitelikte kabuller düzenlenebilmekte, böylelikle geleneksel saray atmosferinin günümüz insanının tanıtabildiği bir ortam oluşmaktadır.
Yorumlar kapalı.