İstanbul Küçüksu Kasrı

Kasırlar, padişahlar için şehir dışında yaptırılmış saray ile köşk arasında büyüklüğü olan yapılardır. Sultan Abdülmecid dönemi, özellikle saray ve kasır mimarlığında Batılı biçimlerin tercih edildiği yıllardır.

19’uncu yüzyılın en önemli İtalyan yazarlarından Edmondo De Amicis, 1878’de İstanbul’a seyahat eder. Bu kent üzerine şimdiye kadar yazılmış en etkileyici kitabı yazar. Kitap 136 yıl sonra ünlü yazar Umberto Eco’nun önsözü ve özel bir baskıyla Almanca yayınlanmıştır.

Anadolu yakasının en geniş ve en güzel düzlüğünü teşkil eden Göksu çayırı Edmondo de Amicis’e” Aman Allah’ım ne güzel…” dedirtecek kadar görkemliydi. Amicis, Göksu’ya olan hayranlığını şöyle ifade etmişti: “Türk ırkının güzelliğini görmek için, bir seyran gününde Kâğıthane ve Göksu’ya gidilmelidir. Buraları halkın mesire yeri iki büyük çayırdır. Sık koruluklar arasında iki dere akar. Her ikisinin de iki kıyısında kahveler, çeşmeler sıralanmıştır.”

Kavakların incir, ceviz ve fıstık ağaçlarının gölgesinde uzanan çayırlar ve özellikle bu yeşillikler üzerindeki kadınlar, 19’uncu yüzyılın İstanbul’una tanıklık eden Amicis için sadece güzel değil, muhteşemdir.  Zaman zaman kendine soracaktır: “Göksu’yu güzel yapan insanlar mı, yoksa insanları coşkulu yapan Göksu mu?”

Sonrasında bir Ramazan akşamının tasvirini yapacaktır: “Bu binlerce yaşmak, gümüşi, yeşil, sarı renkli ve işlemeli feraceler, rengârenk esvaplar içindekilerin, yaldızlı süslü kayıkların, muhteşem arabaların ardı arkası kesilmiyor. Bu bölge ve yeşillik güzelliğinin ortasında şarkılar, saz sesleri, çocuk çığlıkları aman Allah’ım ne güzel…” 

İstanbul

Boğaziçi’nde, Küçüksu ile Göksu Derelerinin arasındaki alanda bulunan Küçüksu Kasrı’nın bulunduğu yörenin yerleşim tarihi Bizans dönemine dek inmektedir. Osmanlı döneminde padişahın has bahçelerinden biri olan Küçüksu ve çevresini, Sultan IV. Murad’ın çok sevdiği ve buraya “Gümüş Selvi” adını verdiği bilinmektedir.

17. yüzyıldan başlayarak çeşitli kaynaklarda “Bağçe-i Göksu” adıyla geçen yörede, özellikle 18. yüzyıldan başlayarak yoğun bir yapılaşma izlenmektedir. Sultan I. Mahmut döneminde Divitdâr Emin Mehmed Paşa, padişah için bu Hasbahçe’nin deniz kıyısına iki katlı ahşap bir kasır yaptırmış, bu yapı Sultan III. Selim ve Sultan II. Mahmut dönemlerinde de onarılarak kullanılmıştır.

İstanbul

Kasırlar, padişahlar için şehir dışında yaptırılmış saray ile köşk arasında büyüklüğü olan yapılardır. Sultan Abdülmecid dönemi, özellikle saray ve kasır mimarlığında Batılı biçimlerin tercih edildiği yıllardır. Sultan Abdülmecid, Dolmabahçe ve Ihlamur yapılarında olduğu gibi Küçüksu Kasrı’nın bulunduğu alanda da eski ve ahşap yapıyı yıktırarak, yerine bugünkü kasrı yaptırmıştır. Küçüksu Kasrı’nın mimarı Nikogos Balyan’dır.

İstanbul

1857 yılında yapımı tamamlanan Küçüksu Kasrı, (15 metre x 27 metre) bir alan üzerine yığma tekniğiyle ve kagir olarak yapılmıştır. Bodrumuyla birlikte üç katlı olan kasrın bodrum katı; kiler, mutfak ve hizmetlilere ayrılmış, diğer katlarsa bir orta mekâna açılan dört oda biçiminde düzenlenmiştir. Bu özelliğiyle geleneksel Türk Evi plan tipini yansıtan yapı, genellikle dinlenme ve av amaçlı olarak kullanılan bir “biniş kasrı” niteliğindedir. Devlete ait diğer saray yapılarının tersine yüksek duvarlarla değil, dört yönde kapısı olan ve döküm tekniğiyle yapılmış zarif demir parmaklıklarla çevrilidir. Sultan Abdülaziz döneminde cephe süslemeleri elden geçirilerek zenginleştirilmiştir. Kabartmalarla süslü ve hareketli deniz cephesinde, bu cepheye yaslanmış şadırvanlı küçük havuzunda ve merdivenlerinde Batılı süsleme motifleri kullanılmıştır.

Uzun kenarı denize paralel, dikdörtgen planlı bir yapıdır. Yerden 3m kadar yüksekteki bir alt bölüme oturan iki kattan oluşmuş. Deniz cephesi üç düşey parçaya ayrılmıştır. Bunlardan ortadaki düz, yanlardaki dışbükeydir. Orta bölümde bulunan kapıya, at nalı biçimli, iki kollu görkemli bir mermer merdivenle ulaşılır. At nalının iki kolu arasında fıskiyeli mermer bir havuz yer alır.

İstanbul

Oda ve salonlar değerli sanat eserleriyle döşenmiş, Avrupa’dan sipariş edilen mobilyalara yer verilmiştir. Tavanları alçı kabartma ve kalemişi süslemelidir. Birbirinden farklı renk ve biçimdeki İtalyan mermerinden yapılmış şömineleri, odaların her birinde ayrı süslemeli ve ince işçilik uygulanmış parkeleri bile göz kamaştırıcıdır. Avrupai tarzdaki mobilyaları, halı ve duvarlarındaki seçme tablolarıyla zengin bir sanat müzesi görünümündedir.

Cumhuriyet döneminde, bir süre, yabancı devlet adamları için konukevi olarak kullanılmış.1992 yılında başlatılan kapsamlı bir yenileme projesiyle Küçüksu Kasrı’nın denize kayması engellenerek, 1996 yılında yeniden müze-saray olarak ziyarete açılmıştır.

İstanbul

Kasrın hemen yanı başındaki iskele, çeşme meydanı ve özgün bahçenin geçmişte olduğu gibi halkın eğlenip dinlenebildiği bir mesire kimliğine kavuşturulması amacıyla çeşme civarında ziyaretçilere kafeterya hizmetleri verilmekte, genişletilen rıhtım ulusal ya da uluslararası nitelikteki kabullere tahsis edilebilmektedir.

Kaynaklar:  1) Vikipedi

                     2) TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı

                     3) www.kultur.gov.tr

Share Button
3801 cevaplar

Yorumlar kapalı.