Osman Hamdi Bey Salonu-İstanbul Arkeoloji Müzeleri
Osman Hamdi Bey Salonu
İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni gezerken en çok ilgimi çeken salonlardan biri Osman Hamdi Bey salonu oldu. Bu salonun ilgimi çekme nedenlerinden en önemlisi de salondaki İskender Lahdi oldu. Lahitler konusunda yeterli bilgim yoktu. Araştırmaya karar verdim. İnternetten yaptığım araştırmalarda en çok Vikipedi/Özgür Ansiklepodi’den yararlandım. Lahitler, Antik Çağ’da insanların ölülerini gömdükleri sandık şeklindeki mezarlar olarak karşımıza çıkıyor. Mermer ya da bölgede bulunabilecek diğer taş türlerinden yontularak yapılmışlar. Antik Mısır’da mumyaların konulduğu lahitler üzerinde genellikle ölünün kabartma heykeli bulunurdu.
Antik Yunan’daki lahitlerde ise dönemin tapınaklarına benzer biçimlerde yapılırdı. Üzerlerinde tapınaklarda görülebilecek türlerden çeşitli süslemeler, alçak veya yüksek kabartma şeklinde oyularak gerçekleştirilirdi. Lahitlere ölü ile birlikte, ölümden sonraki hayatta kullanacağı çeşitli eşyalar ve değerli metallerden yapılmış objeler de konurdu. Lahitler, Antik Çağ ve günümüzde bu nedenle sık sık mezar soyguncularının saldırılarına uğramış, tahrip edilmişlerdir. Günümüze kadar özgün halinde korunmuş lahit örnekleri çok az kalmıştır. Tamamen elle yontulan ve heykeltıraşlar tarafından yapılan süslemelere sahip olduklarından, ancak zengin insanların ölüleri için lahitler kullanılırdı. Dünyaca ünlü lahitlere örnek olarak bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunan İskender Lahdi ve Ağlayan Kadınlar Lahdi gösterilebilir.
Sidon Krallar Nekropolü
1887 yılında Osman Hamdi Bey tarafından ortaya çıkarılan Sayda/ Sidon’daki kral mezarlarına ait lahidlerdir. Nekropolde/yeraltı mezarlarında bulunan 18 lahidin 7’si yerinde bırakılmış, diğerleri oldukça titiz bir çalışma ile İstanbul’a getirilmiştir. Paha biçilmez değerdeki lahitlerinden en önemlisi İskender Lahdi, en eskisi ise Tabnit Lahdidir. Bunun dışında diğer önemli lahitler Ağlayan Kadınlar Lahdi, Likya Lahdi ve Satrap Lahdidir. 1887 yılında Sayda’da Mehmet Şerif adında bir vatandaş kendi arazisinde taş ocağı işletmek ister.
Yetkili makamlardan aldığı izinle çalışmalara başladıktan bir süre sonra mezar olması muhtemel bir kuyu bulduğunu bildirir. Yapılan incelemelerde çok sayıda mezar odası bulunur ve bu odalar numaralandırılarak İstanbul’a bildirilir. Sultan II. Abdülhamit, söz konusu mezarları incelemek üzere Müze-i Hümayun müdürü Osman Hamdi Bey’i görevlendirir. Osman Hmdi bey 30 Nisan 1887 tarihinde Sayda’ya gider. 20 Hazirana kadar süren kazılar sonunda, arkeoloji dünyasının önemli buluntularını içeren ”Krallar Nekropolü”nü ortaya çıkarır.
Hemen hemen dikdörtgen şeklinde ve 100×250 boyutlarındaki arazide bulunan nekropol, kumtaşı içine kazılmış iki mezarı içermektedir. Değişken seviyeli yedi mezar odasından oluşan birinci yeraltı mezarından 17 lahdin çıkarılabilmesi için ikinci mezar odasına bir tünel açılır. 2 Mayı 1887’den itibaren lahitler çıkarılmaya başlar. Bu çalışmalar sırasında ikinci bir yeraltı mezarlığının varlığı tespit edilir. Daha eski döneme ait olan bu nekropolde dört mezar çukuru ile Tabnit Lahdi bulunur. Her iki yeraltı mezarlıklarında toplam 18 lahdin 7 tanesi, çeşitli nedenlerden ötürü yerinde bırakılır. geri kalan 11 tanesi de İstanbul’a götürülür.
Yerinde bırakıln lahitlerin ölçüleri alınarak çizimleri yapılır. Tabnit Lahdi ve Mısır tipi antropoid/insan biçimli lahid dışında kalanlar çeşitli dönemlerde soyulmuş ve tahrip edilmiştir. Bütün parçalar, özellikle İskender Lahdi’ne ait 400 den fazla parça, heykeltraş Oagan Efendi’nin titiz çalışmaları sonucu tek tek yerleştirilmiştir. Her biri tonlarca ağırlıkta olan lahitler mezar odasından çıkarıldıktan sonra döşenen raylar üzerinde kaydırılarak deniz kıyısına götürülmüştür. İskeleye yanaşan sallara bindirilerek, açıkta bekleyen Asir gemisine yüklenmiş ve İstanbul’a gönderilmiştir.
Lahidler istanbul’a getirilince bir mesele ortaya çıkar; konacakları yer, bunun için de bir Müze binası gereklidir. İstanbul Arkeoloji Müzeleri de bu ihtiyaçtan doğarak inşa edilir. Lahitlerin sergilenmesi için bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin çekirdek binasının yapımı Ağlayan Kadınlar Lahdi’nin cephesi örnek alınarak Sanayi-i Nefise Mektebi hocalarından Mimar Alexandre Vallaury’e hazırlatılan planlara uygun olarak başlatılır.
Bina 13 Haziran 1891 tarihinde Lahitler Müzesi olarak hizmete açılır. Müze-i Hümayun o dönemde dünyanın en zengin lahit koleksiyonlarından birine sahip olmuş, Osman Hamdi Bey ise müzeci ve arkeolog olarak uluslararası bir üne kavuşmuştur. Fenike Krallık ailesine ait olan nekropoldeki küçük buluntulara göre, lahitlerden 5 tnesinin kadınlara, diğerlerinin erkeklere ait olduğu anlaşılmıştır. İçlerinden en erkeni İ.Ö. 6. yüzyıla tarihlenen Tabnit Lahdi, en geç olanı ise İ.Ö. 4. yüzyılın son çeyreğine tarihlenen İskender Lahdi’dir. Bunun dışında diğer önemli lahitler Ağlayan Kadınlar Lahdi, Likya Lahdi ve Satrap Lahdidir. Lahidlerin belirli zaman aralıklarıyla birbirini izlemesi, bunların aynı hanedana ait olduğu düşüncesini kuvvetlendirmektedir.