Saklı Limandan Hikayeler: En büyük Batık Koleksiyonu

Saklı kentten Hikayeler (45)

Saklı kentten Hikayeler (22)Yenikapı Marmaray kazılarında bulunan bir insan iskeleti, İstanbul’un yerleşim tarihini günümüzden yaklaşık 8500 yıl önceye taşıdı. Metro ve Marmaray projeleri nedeniyle Aksaray, Yenikapı, Sirkeci ve Üsküdar’da sürdürülen kazılarla gün ışığına çıkarılan buluntular İstanbul’un tarihini derinden etkiledi. Bu buluntuların bir bölümünün öyküsü, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ndeki “Saklı Limandan Hikâyeler: Yenikapı’nın Batıkları” sergisinde anlatılıyor. 25 Aralık’a kadar sürecek sergide daha çok YK1, YK3, YK12, YK35 nolu teknelerin yapım teknikleri, nereden geldikleri, neler taşıdıkları, nasıl battıkları, kaptan ya da gemi sahibinin özel eşyaları ve adlarına ilişkin pek çok hikaye var. Sergiyi en az üç kez gezmiş biri olarak, çok sevdiğim bu hikayelerden bir kısmını paylaşmak istiyorum. Hikayelerle ilgili bilgilerimin ana kaynağı, sergideki bilgilendirme panolarındaki yazılar. Hadi başlayalım öyleyse…

Saklı kentten Hikayeler (43)2004 yılında İstanbul Arkeoloji Müzeleri, kentin en önemli projelerinden biri olan Marmaray Metro projeleri kapsamında, Yenikapı’da büyük bir kurtarma kazısına başladı. İstanbul tarihinde ilk kez Bizans limanlarından birinde arkeolojik kazılar yapılıyordu. Kentin içine doğru uzanan Lykos/Bayrampaşa Deresi’nin ağzına kurulmuş bulunan antik liman arkeologlara dünyanın en büyük hazilerinden bazılarını sundu.

Saklı kentten Hikayeler (5)Toplam 58 000 m2’nin üzerindeki kazı alanında ilk olarak Osmanlı izlerine rastlandı. Ardından, günümüz deniz seviyesinden sadece bir metre aşağıda Kostantinopolis’in en önemli ve Antik dünyanın bilinen en büyük limanlarından birine, Theodosius Limanı’na ulaşıldı. Halen devam eden kazılarda kent yaşamına dair ipuçları sunan sayısız küçük buluntu ortaya çıktı.

Saklı kentten Hikayeler (14)Ayrıca ahşaplara ve halat parçalarına, 2005 yılında da beklenmedik bir buluntuya, gemi batığına rastlandı. Kazılarda bugüne kadar toplam 37 batık günışığına çıkarıldı. 2004 yılında başlayan kazılarda, kazı alanında onlarca batığın saklı olacağı kimsenin aklına gelmemişti. Farklı boyutlarda ticari gemilerin, ufak balıkçı teknelerinin ya da uzun kürekli Bizans kalyonlarının bulunacağı tahmin edilmemişti. Buluntular arkeolojik bir devrim olarak algılandı. İstanbul’un arkeolojik ve sosyal tarihini değiştirecek nitelikteydi. Açığa çıkarılan teknelerin bugüne kadar korunarak gelebilmesini Lykos/Bayrampaşa Deresi’nin taşıyıp getirdiği ve limana yığdığı millere borçlu olduğumuzu söylüyor uzmanlar. Bulunan teknelerden 22 tanesinin 10. yüzyıl sonunda, ”Kaçak” adı verilen ve genellikle yaz aylarında ortaya çıkan bir fırtınada batmış olabileceği bilgilerine ulaşılıyor.

Saklı kentten Hikayeler (16)Diğerleri ise farklı dönemlerde, yine fırtına ve tsunami gibi felaketlerde batan ya da eskidiği için özellikle batırılan teknelerden oluşmaktadır. Çıkarılan batıklar arkeologlara, 5. yüzyıldan 11. yüzyıla kadar uzanan bir zaman diliminde denizcilik, ticaret, gemi yapım teknolojisi ve kent yaşamına ait önemli bilgiler sunmaktadır. Bulunan tekneler, büyük ve küçük ticari gemiler ile donanma gemileri olmak üzere ikiye ayrılmış.

 

Saklı kentten Hikayeler (20)Donanma gemilerinin, daha önceki kazılarda hiç rastlanmamış türde oldukları için, özellikle önemli olduklarını söylüyor arkeologlar. Donanma gemilerinin boyut, form ve yapım tekniklerine bakarak, bunların ”Galea” adı verilen hafif ve hızlı keşif gemileri olduğu anlaşılıyor. Ticari gemiler ise, donanma gemilerinin aksine ağır, sağlam ve büyük yükleri taşıyabilecek şekilde tasarlanmıştır. Yüzlerce yıl denizde balçık altında kalmış teknelerin ahşapları tamamen su emmiş olarak bulundu.

Saklı kentten Hikayeler (27)Islak ahşaplar kontrolsüz bir biçimde kurumaya bırakıldıklarında şekillerini büyük oranda kaybederler. Bu nedenle, batıktan çıkarılan ahşaplar hava ile temas ettikleri andan itibaren nemli tutulmaları gerekir. Bu koşulların sağlanması için, kazılar sırasında her bir batığın etrafına sprinkler sistemli çadırlar kuruldu. Islak sprinkler sistemlerinde basınçlı su ile dolu bir boru ağı kullanılarak, borulardan fışkıran yeterli miktardaki su zerrecikleri ile ahşapların ıslak kalması sağlanır. Uygun koşullar sağlanınca, batıkların her bir parçası özenle sökülüp, konservasyon için Bodrum Sualtı Arkeoloji Enstitüsü ve İstanbul Ünüversitesi’ndeki laboratuvarlara gönderildi.

Saklı kentten Hikayeler (31)Konservasyon için gönderilen kurumlarda, objelerin maddesel ve teknolojik özelikleri kadar, yapısını ve taşıdığı dekoratif öğelere özgün niteliklerine bağlı kalarak korumak, bozulmasına yol açan nedenleri ve etkenleri açığa çıkarmak, en uygun ve en etkili koruma yöntem ve malzemelerini saplayarak bunları objelere uygulamak, fiziksel ve estetik bütünlüğü aslına bağlı kalarak sağladıktan sonra stabil haldeki objeyi sergileme veya depolama için hazırlandılar. Uldukça uzun bir işlem olan konservasyon bittikten sonra batıklar sergilenebilmiştir. Saklı Limandan Hikayeler: Yenikapı’nın Batıkları sergisinin konusu olan, kargoları ile batmış dört teknenin içinden çıkan eserler dönemlerine ait birçok ipucu sunmaktadır. Bu ipuçlarından bazılarını öğrenmek içinYK1, YK3, YK12 ve YK35 batıklarının hikayelerine bakalım.

Kazıda İlk Bulunan Batık (YK1)

Saklı kentten Hikayeler (20)Kazılarda ilk bulunan batık küçük bir yük gemisidir. Muhtemelen Marmara Adası’ndan yüklediği şarap testileri ya da amphoralarıyla limana gelmişti. Ancak, fırtına kopunca şiddetli dalgalar gemiyi batırmış ve amphoralardan oluşan yükün çoğu deniz yatağına dağılmıştı. Dönemi için çok kıymetli olan ve tekne içinde bulunan iki demir çapadan ve taşıdığı yükten, teknenin demirli olduğu anlaşılmaktadır. Batığın sağlam olarak ele geçmiş mevcut uzunluğu 12 metre, orijinal uzunluğunun ise 14,5 metre olduğu tahmin ediliyor. YK1 batığı en geç 10. yüzyıla tarihlenmektedir. Kusursuz bir işçiliği olduğu, birinci sınıf malzemeyle yapıldığı ve Marmara Denizi kıyılarında seyretmek üzere tasarlandığı tespit edilmiştir.

18 Metrelik Büyük Yük Gemisi (YK3)

Saklı kentten Hikayeler (42)Büyük bir yük gemisi olan Yenikapı batığı 3/YK3’ün orijinal boyu 18 metre olarak tahmin ediliyor. En önemli özelliği, geminin ambar kısmında sahip olduğu iç kaplamalardır. Gemi battığında sancak tarafına/geminin sağ tarafına doğru yan yattığı için, ancak küçük bir bölümü korunabilmiştir. İç kaplamaları arasında bulunan tuğla ve mermer parçaları ise geminin rotası hakkında bilgi vermektedir.Gemi muhtemelen, Antik Çağ’dan itibaren sunduğu inşaat malzemeleri ile deniz ticaretinde önemli bir konumda olan Marmara Adası’ndan gelmekteydi. Kostantinopolis’in tuğla, kiremit ve mermer ihtiyacı çoğunlukla Marmara Adası’ndan karşılanıyordu.

Kıyı Denizciliği Yapan Küçük Yük Teknesi (YK12)

Saklı kentten Hikayeler (23)Yükünün büyük bir kısmı dağılmadan yerinde korunarak günümüze gelebilen YK12, bulunan batıklar arasında ayrı bir öneme sahiptir. Yaklaşık 8 metre uzunluğunda olup kıyı denizciliği yapan ve küçük bir yük teknesi olan batık YK12 9. yüzyıla tarihlenmiştir. Birçok amphorayla, hatta kaptanın kişisel eşyalarıyla birlikte batan tekne, büyük ihtimalle ”Kaçak” adı verilen ve yaz aylarında görülen şiddetli fırtınada batmıştır.

Saklı kentten Hikayeler (48)Kaptanın bölmesinde bir maltız/yemek pişirmekte kullanılan ocak, güveç kasesi, bardak ve içinde kiraz çekirdekleri yer alan hasır bir sepet bulunmuştur. Hasır sepette bulunan kiraz çekirdekleri teknenin batış zamanıyla ilgili ipuçları sunmaktadır. Buna göre tekne, mayıs ayında, belki de kentin kuruluş kutlamalarına mal getirirken batmıştır. Bulunan amphoraların şekillerine ve yapılarına dayanarak Ganos/Tekirdağ yakınlarından ya da Kırım’dan geldiği ve şarap taşıdığı tahmin edilmiştir.

 

Açık Denizleri Ticaret Gemisi ( YK35)

 

Saklı kentten Hikayeler (24)Oldukça büyük bir yelkenli olup, açık deniz ticaret gemilerinden biridir. YK35 yelkenlisi 4. ya da 5. yüzyıla tarihlenmektedir. Taşıdığı yüklerin çeşitliliği açısından ilgi çekici bulunmuştur. Sancak Karinesine/sağ tarafına doğru yatarak kum zemine oturduğu görülmüştür. Geminin mevcut uzunluğu 14,1 metre, genişliği ise 5,55 metredir. Teknenin içinde yan yana ve sırt sırta istiflenmiş toplam 128 adet amphora bulunmuştur. Bu amphoraların büyük çoğunluğu geniş ağızlı ve karınlıdır. YK35 batığındaki amphoralardan bazıları sarmal hale getirilmiş halatlar içine oturtulmuş olarak bulundu.

Saklı kentten Hikayeler (37)Gemi seyir halindeyken, birbirine çarpıp kırılmamaları için de aralarına bitki dalları ve yaprakları konulduğu görülmüştür. Küçük boyutlu amphoraların içinde muhtemelen sıvı yük taşınmaktaydı. Amphora; kelime kökeni olarak “amphi” yani çift taraflı ve “pherein” yani taşımak anlamındaki sözcüklerin birleşiminden oluşmuştur. En çok kullanılan amphoralar, Yunan amphoralarından önce Akdeniz’e hakim olan kavimlerin amphoralarıdır. Boyun kısmının gövde ile dik açı yapacak şekilde birleştiği boyunlu amfora ya da bu birleşimin düzgün bir eğri ile devam ettiği tek parça amfora olmak üzere iki ayrı formu bulunmaktadır. Amphora tiplerinin kökeni tam olarak bilinmemekle birlikte, Doğu Akdeniz’de yer alan Levand bölgesinden yüklendiği tahmin ediliyor. Geminin içinde, yarım kaldığı tahmin edilen bir ahşap gemi modeli ve ahşap sayfaları olan bir defter de bulunmuştur. Ayrıca kandiller, küçük koku şişeleri, ahşap ve balmumu sayfaları olan bir defter de buluntular arasındadır.

Share Button