Rodos Şövalyeleri Büyük Üstatlar Sarayı
Hospitalier (Hastane) Şövalyeleri ya da St. Jean Şövalyeleri olarak bilinen bu tarikat, 11. yüzyılda kurulmuş şövalye birliğidir.
Adını, üs olarak seçtikleri Rodos Adası nedeniyle, “Rodos Şövalyeleri” olarak değiştirilmişti.
Bir hayır kuruluşu olarak çalışmalara başlayan bu oluşum, Kudüs’e giden yoksul ve hasta hacı adaylarına yardım etmek için kurulmuştu.
Katolik Kilisesi’ne bağlı olan bu yardım kuruluşu, günümüze kadar süregelmiş, tarihin bazı dönemlerinde bağımsız bir devlet olarak güçlü bir ordu ve donanmaya sahipti.
Merkezi İtalya’nın Roma kentinde bulunan bu tarikat, ki Malta Tarikatı olarak da bilinmektedir, Avrupa ve Osmanlı tarihinde büyük izler bırakmıştı.
Zamanla güçlenen tarikat, 1309’da Rodos Adası’nı ele geçirmiş ve güçlü bir donanma kurmuştu.
Sayıları 2000 civarında olan bu şövalyeler, yerel ve merkezi yönetimden ayrı olarak hareket etmiş; kendilerini sadece Papa’ya karşı sorumlu hissetmişlerdi.
Zırhlarının üzerinde giydikleri uzun mantoların üzerindeki beyaz haç ile tanınan bu şövalyeler, Haçlı Ordusu’nun süvari birliği olarak en çetin çatışmalarda düşman ile savaşmışlardı.
31 Ağustos Pazartesi, Rodos…
Rodos’ta ikinci günümüz. Eşim, konakladığımız Hotel Sun Beach Resorts Komlex’te dinlenmeyi tercih etti. Ben saat 09,30’da otel önünden kalkan toplu taşım aracıyla Mandraki Liman bölgesine indim.
Öncelikle Old City Rhodos olarak bilinen antik kenti içinde barındıran Rodos Kalesi surlarını ve surları oluşturan Rodos Şövalyelerinin Büyük Üstatlarının Sarayını tanımak istiyorum.
Rodos, 1309 yılında Müslümanların eline geçmesinden sonra Kudüs’ ü terk etmek zorunda kalan, Saint John ya da Hastane Şövalyeleri yönetimine girmişti.
1522 yılına kadar Rodos Şövalyeleri namı ile anılmış olan bu şövalyeler, Rodos’un Osmanlı yönetimine geçmesinden sonra, Malta’yı üs olarak seçtiklerinden, Malta Şövalyeleri olarak da anılır olmuşlardı.
Yeryüzündeki birçok antik kentte olduğu gibi, Rodos da güçlü bir savunma sistemiyle kendisini düşmanlarına karşı korumaya almıştı.
Kentin etrafında inşa edilen ve savunma sistemini oluşturan surlarla hendekler, aradan yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen sağlamlığını günümüzde de korumayı bilmişti.
Rodos Şövalyelerinin, özellikle Osmanlı saldırılarına karşı inşa ettiği savunma sistemi, bugün Orta Çağ askeri/savunma mimarisinin yaşayan en iyi örneği kabul ediliyor.
Surlar ve kapılar öylesine sağlam ki kent yaklaşık 300 şövalye ve birkaç bin askerle; 1480 yılında Fatih Sultan Mehmet’in kuşatmasına karşı koymuş ve Kanuni Sultan Süleyman’ın 1522 yılındaki kuşatmasına tam 4 buçuk ay direnmişti.
Her biri bir mühendislik harikası olan savunma sistemleri, taştan dalgalar gibi birbiri arkasından yükselen sur duvarları, mazgallar, araya giren düşman askerlerini yok etmek için oluşturulmuş hendekler ve gizli geçitlerden oluşuyor.
Rodos’un kara surları ve gösterişli kapıları her gezginin mutlak ziyaret etmesi gereken yerlerdir. Doğal olarak ben de ziyaret etmek istiyorum.
Birbiri ardından dalgalar gibi yükselen sur duvarları, hendekler, gösterişli kapılar ve gizli hendeklerden sonra ulaşmayı umduğum Şövalyeler bölgesindeki Büyük Üstatlar Sarayı’nı da görmek istiyorum.
Toplu taşıma aracından indiğim Yeni Çarşı’nın batı ucundan Old City Rodos’u barındıran kale surları bütün heybetiyle kendini gösteriyor.
Mandraki Limanı’na bakan Özgürlük Kapısı-Elefterias Gate’e doğru yürüyorum. Hendeklere giren bir kapı görüyor ve Rhodes Old Town Moat olarak bilinen kale çevresindeki Hendek 1’e giriyorum.
Ortaçağ askeri/savunma sisteminin şaheserleri olan surlar solumda kalacak şekilde yürümeye başlıyorum. Sağ tarafımdaki kalın duvarlar arasında kalan hendekler bir zamanlar su ile dolu olmalı…
Dünyadaki kaleler içinde en geniş ve büyük hendekler burada olmalı diye düşünüyorum. Su ile dolu olduklarında ilk aşılmaz engel düşmanlar için…
Şimdilerde derin bir vadiyi andıran hendeklerin zemini yeşillenmiş ve ağaçlar suyun yerini almış.
Kanuni tarafından, 100 000 kişilik bir ordu ile yapılan saldırılarda 20 000 kişi şehit verildikten sonra aşılabilen surlara baktıkça, kaleyi savunan Rodos Şövalyelerini ve geçmişlerini hatırla(t)ma gereğini duyuyorum. Daha önceden derlediğim notlara göre, Rodos Şövalyelerinin atası Hastane Şövalyeleri’nin evrilerek oluşturdukları Tapınak Şövalyeleridir.
Mabet Şövalyeleri ve İsa’nın Fakir Askerleri olarak da bilinen Tapınak Şövalyeleri, tanınmış Hristiyan askerî tarikatlarından biridir. 200 yıl boyunca Hristiyan dünyasında aktif rol alan bu tarikat, daha sonraları Rodos Şövalyeleri ve Malta Şövalyeleri olarak varlığını sürdürmüştür.
Rodos Şövalyeleriyle ilgili ilk örgütlenme Aziz Yohannes ya da Vaftizci Yahya’nın emri ile Kudüs’te gerçekleşmişti. Kudüs’teki St. Jean ya da Aziz Yuhanna Kilisesi yakınında, bir dinsel dayanışma örgütünce, hasta hacıların tedavisi amacıyla işletilen hastanenin gelişmesiyle ortaya çıkmıştı.
1099’da I. Haçlı Seferi ile Hristiyanlar tarafından Kudüs alındı. Hıristiyanlar tarafından Kudüs Latin Krallığı ya da Kudüs Haçlı Krallığı Kenan’da kuruldu. Batı Avrupa krallıklarıyla yakın bağlantıları vardı ama küçük bir krallıktı ve finansal ve askeri destekten yoksundu.
1099’da Kudüs Krallığı’nın kurulmasından sonra, hastanenin başrahibi Gerard Kudüs’teki çalışmalarını yoğunlaştırdı. Provence’lılarla İtalyanların Filistin yolu üzerindeki kentlerinde hanlar kurdu. Hastanede tedavi gören bazı haçlı şövalyeleri mallarının bir bölümünü buraya bağışladı, bazıları ise Kudüs’te kalıp hastaneye hizmet ettiler.
Böylelikle, Hastane Şövalyeleri olarak da bilinen Hospitalier Şövalyeleri tarih sahnesinde yerlerini aldılar. Zenginleşen hastane, hasta ve yoksullara hizmette olduğu kadar Müslümanlara karşı savaşta da etkin olan güçlü bir kurum durumuna geldi.
Kudüs’e Hac için giden Hıristiyanlara yardım amaçlı kurulan kilise ve hastane kompleksi, başlangıçta sadece dini amaçlı bir kuruluştu. Hasta ve fakir insanlara ırk farkı gözetmeden yardım edilmesi öncelikli amaç idi. Hatta esirlere bile yardım edilmekte idi. Sağlık konusunda son derece organize olan Aziz Jean Şövalyelerinin ünleri süratle yayıldı. Oluşturulan hastanelerde doktor ve operatörler hastaları günde iki kere ziyaret etmekte ve gerekli tıbbi yardımları yapmaktaydılar.
Hastaların yeme içmelerine özen gösterildi. Yemekler itina ile temiz kaplar içinde sunuldu. Diğer dini tarikatlarda olduğu gibi münzevi hayat yaşama, sertlik ve sadelik burada yaşanmadı. Diğer taraftan 1118 yılında Fransız Hugues de Paynes ve arkadaşı Godfred Saint-Omer hacıları korumak amacı ile kuracakları tarikata destek sağlamak için Kudüs Kralı II. Baudouin’e başvurdular.
Kudüs Kralı onlara Müslümanlarca Zeytin Dağı olarak adlandırılan Tapınak Dağı’nda bir yer verdi. Mescid-i Aksa’nın da burada bulunması ve Süleyman Tapınağı’nın kalıntılarının da burada bulunduğuna inanılması sebebiyle kurulan tarikat, “İsa’nın ve Süleyman Tapınağı’nın Takipçileri” adını aldı.
Yunan Mitolojisine göre; Zeus Titanları yendikten sonra dünyayı Olympos’lu Tanrılar arasında bölüştürmeye karar verir. Ancak Güneş Tanrısı Helios, günlük gezintilerinden birine çıktığı için, bu bölüşüm anını kaçırmış ve kendi payına düsen toprak parçasını alamamıştı.
Giderek dini/askeri örgüt Süleyman Tapınağı ile bağlantılı olarak, ‘’Tapınak Şövalyeleri’’ olarak anılmaya başladı. Kudüs’e giderken ve hacı olduktan sonra dönerken eşkıyaların zulmünden korumak için kurulan tarikat, sonraki yıllarda Haçlı Seferleri ve diğer politik nedenlerle, güçlü dini-askeri bir organizasyona dönüştü.
Katolik Kilisesi tarafından resmî olarak 1129 yılında tanındı ve kısa zamanda güçlendi. Papanın yayınladığı bir kararname ile yalnız Vatikan’a karşı sorumlu olan tarikata Hıristiyan dünyasının her yerinden destek ve yardımlar geldi.
Tapınak Şövalyelerinin en güçlü zamanlarında askerî varlıkları 20.000’i buldu. Ancak bunların sadece %10’unun tarikata bağlı şövalyeler olduğu biliniyor. Beyaz renkteki eşyaları üzerindeki kırmızı haçlarıyla Tapınak Şövalyeleri zamanlarının en korkulan savaşçıları olmuşlardı. Bir Dini-Askeri Tarikat olan Tapınak Şövalyelerinin ömrü Haçlı Seferleri’ne bağlı olmuştur. Haçlı Savaşları’nın başlamasından yaklaşık bir yüzyıl sonra savaşın gidişatı Hıristiyanlar için olumsuz olarak değişmeye başlar.
Müslümanlar, Selahattin Eyyubi gibi komutanların kumandasında, Haçlılar karşısında zaferler kazanmaya başladılar. Selahaddin Kudüs’ü, 1187 yılında, özellikle Hittin Savaşı’ndan sonra güçleri kırılan Hıristiyanlardan geri aldı. Kudüs’ün kaybıyla şövalyeler ve hastanelerden oluşan tarikat karargâhını kuzeydeki Akka’ya taşımak zorunda kaldı.
Hristiyanlar 1229 yılında Kudüs’ü geri aldılarsa da 1244 yılında şehri bu kez Memlükler aldı. Akka’ya taşıdıkları karargâhlarını da 1291 yılında kaybeden tarikat, merkezini Kıbrıs’taki Limasol’a taşımak zorunda kaldı. Bundan sonra askerî açıdan zayıflayan tarikata gelen yardımlar da azaldı. Her ne kadar güçlerini kaybetmiş olsalar da iki yüz yıllık bir yapılanma sonunda tarikat Avrupa’da gündelik yaşamın bir parçası olmuştu.
Tarikat ticari hayata da girmiş, dünyada ilk kez para transferlerini sağlayacak olan çek sistemini hayata geçirmişti. Papalık ve Fransa’nın bütçelerini düzenleme ve yönetme ayrıcalıklarını da elde etmişlerdi. 1291 yılının ardından Tapınakçılar, Hospitalier Şövalyeleri ve Töton Şövalyeleri kendilerine yeni bölgeler keşfetmeye koyuldular.
Tapınak Şövalyelerinin kendilerine ait bir yönetim oluşturma amaçları sonlarını hazırladı. Bütün bu ayrıcalıklara rağmen Papa tarafından aforoz edilerek tarih sahnesinden silindiler. Belli ölçüde zayıflamış olmakla beraber hâlâ ordularının bulunması Töton Şövalyelerinin Prusya’da, Hospitalier Şövalyeleri de Akdeniz’i temel operasyon bölgeleri olarak seçip denizci bir kimliğe büründüler. Önceleri Kıbrıs’ta konuşlanan tarikat 1306 yılında Rodos Adasını işgal etti.
Rodos’u alan şövalyeler Üç yıl içinde orayı önemli bir üssü haline getirdiler. Bu hamle sayesinde kendilerine Roma’nın ve Avrupalı kralların müdahalesinden uzak görece fazla bir özerklik sağlamış oldular. Katolik bir yardım derneği olarak günümüze kadar ulaşmış olan bu tarikat tarihin bazı dönemlerinde bağımsız bir devlet olarak güçlü bir ordu ve donanmaya sahip olmuş Avrupa, İslam ve Osmanlı tarihinde büyük izler bırakmıştır.
Merkezi İtalya’nın Roma kentinde bulunan tarikatın günümüzdeki resmi adı ‘’Kudüs, Rodos ve Maltalı St. Jean Egemen Askeri Misafirperver Tarikatı’’ ya da kısaca ‘’Malta Tarikatı’’dır. Malta Tarikatı üs olarak seçtikleri Rodos surlarını ve savunma sistemlerini yeniden kurdular. Rodos surlarını, savunma amaçlı olmak üzere, perde olarak adlandırılan 7 bölgeye ayırdılar. Fransız, İtalyan, İngiliz, Alman Provans, İspanyol ve Fransa’nın bir bölgesi olan Auvergne milletlerine mensup 7 farklı bölüğe ayrılmış şövalye teşkilatı bu yedi bölgeyi savunmakla görevlendirildi.
Rodos şövalyeleri 1415’de Anadolu’daki Bodrum kıyılarını işgal ederek, bölgenin en iyi korunan kalelerinden biri olan Bodrum Kalesini de inşa etmişlerdir. Organizasyonun en tepesinde hayat boyu seçilen ve organizasyonun kalbi Rodos’ta kalan Üstadı Azam yer almakta idi. Konutları da “Palace of the Grand Master of the Knights of Rhodes-Greece” olarak tanımlanan Büyük Üstatlar Sarayı’dır. Saray Rodos Ortaçağ kentinin kalbinde yer alan muhteşem, görkemli bir yapıdır.
1309 den 1522 kadar ada yöneten Aziz John Şövalyeleri tarafından inşa edilmiştir. Kale amacıyla, Grand Master başkanı konutu olarak kullanılmıştır. Saray Ortaçağ kenti Rodos’un kuzey-batısındaki en yüksek noktasına, Kastello bölgesine inşa edilmiştir. Şehre ve limana hâkim konumundaki saray, Rodos Kalesi’nin bir iç kalesi durumunda olup, son derece güçlü bir yapıya sahiptir. İşgallerde şehir halkının son sığınma yerlerinden biridir.
Aslında yedinci yüzyılda Bizans Kalesi olarak inşa edilmiş. 6 000 m2 lik bir alanda yapılanmış olan iç kale görünümündeki Büyük Üstatlar Sarayı’nın ana girişi güney cephesinde olup, iki heybetli kule ile çevrilmiştir. Yunanistan’daki Gotik mimari örneklerinden biri olan saray, şehir surları oluşturulmadan önce de bir kaleydi. Başlangıçta şövalyeler için kale, karargâh ve saray olarak görev yaptı. 158 odanın bulunduğu sarayda ziyarete açık 24 oda bulunmaktadır. Kuzey tarafında depo olarak kullanılan yer altı odaları bulunmaktadır. Muhtemelen düşman saldırıları sırasında sığınak olarak kullanılmışlardır.
Zemin katta, kare bir avlu çevresinde sıralanmış büyük ve küçük tonozlu odalar bulunmaktadır. İç bahçesi Roma ve Yunan dönemine ait heykellerle süslenmiş. Salonların ve odaların zeminleri Roma ve Bizans dönemi mozaik sanatlarını aksettirecek biçimde düzenlenmiş. Zemin katta genellikle bekleme odası, büyük kabul salonu, zarif müzik odası gibi yan odalar bulunmaktadır. Anıtsal bir mermer merdivenle çıkılan birinci katta Grand Master çalışma ve dinlenme odası, Büyük Konsey Salonu, yemek salonu gibi resmi odalar bulunmaktaydı. Geç Helenistik, Roma ve Erken Hıristiyanlık dönemine ait taban mozaikleri bu katta bulunmaktadır. Antika mobilyalar, heykeller, halı ve sanat eserleri önemli bir koleksiyon oluşturmuş. Eski Rodos havasının yaratılmasına adanmış daimi daimi bir sergi de dâhil olmak üzere iç süslemeleri dikkat çekiyor.