İstanbul Arkeoloji Müzesi-Anadolu Antik Çağ Mimarisi 2
Güzeli ve estetiği ortaya koymayı asıl amaç edinen Antik Çağ insan düşüncesi, bunu ilk mimari anıtların altyapı elemanlarında uygulamıştır. Mimari anıtların, özellikle tapınakların yatay hatları hafifçe şişkin düzenlenirken, düşey hatlarda da aynı teknik kullanılmıştır. Sütun gövdelerinde izlenen düşey hat üzerindeki eğim, ideal yapı olan “piramidal” ya da piramit biçimini yakalayıp yansıtmaya yönelik bir uygulamadır. Işık ve gölgenin objeler üzerindeki etkileri ve bunun göze yansıması da mimarlar tarafından sıkça işlenmiştir.
Değişik kent ve eyaletlerde Heykeltıraşlık Okulları Antik Çağ mimarisinde öne çıkmıştır. Özellikle Helenistik dönem heykeltıraşlığı ön planda olmuştur. Anıtsal yapılarda bezeme olarak heykeller ve kabartmalar kullanılmıştır. Antik çağ mimarisinde kullanılan bezekler genelde Yunanistan, Anadolu, Mısır ve Sümerlerin yoğun etkisi altında kalmış ve biçimlenmiştir. Ancak, sadece bu doğal bezeme tipleri kullanılmamış, bazı mitolojik figürler de estetik amaçlı bezekler olarak uygulanmıştır. Zengin bezemeli profillerde mükemmel olan insandır ve bütün güzellikler insanda toplanmıştır. Antik Çağ mimarisi de oranlamada insanı temel ölçü olarak almış ve bunu mimari anıtlarda sürekli kullanmıştır.
Helenistik Dönem Heykeltıraşlığı
Büyük İskender’in Anadolu’da Persleri yenerek Doğu’ya yaptığı seferler sonucu başlayan bu dönem, Helenistik Dönem olarak adlandırılır ve Roma İmparatoru Augustus zamanına kadar sürer. Helenistik Dönem kültür ve politikasının Dünya Uygarlık Tarihinde özgün bir yeri bulunur. Asya ve Afrika’ya kadar yayılan Helenizm akımı ile geniş topraklar üzerinde yaşayan birçok yerli halk kaynaşmış, etkilenmiş ve böylece evrensel nitelikte bir kültür birikimi oluşmuştur. Büyük İskender’in kurduğu imparatorluk ölümünden sonra parçalanarak, yerine bağımsız Helenistik Krallıklar ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında Anadolu’daki Bergama Krallığı, sınırları Trakya’dan Akdeniz’e kadar uzanan bir krallık olmuştu.
Bergama Heykeltıraşlık Okulu’nun bu dönemdeki yetkinliği tartışılmaz bir gerçektir. Önemli bir merkez olan Pergamon/Bergama’da Kral II. Eumenes’in Galatlara karşı kazanılan savaşı ölümsüzleştirmek için yaptırdığı ”Büyük Sunak” dönemin heykeltıraşlık sanatının altın çağını vurgular. Baş Tanrı Zeus ile kızı akıl tanrıçası Athena’ya adanan sunağın frizlerinde gigantlar ile tanrıların savaşı betimlenmiştir. Figürlerin yüzlerinde sevinç, acı ve kaygı gibi duygu yüklü ifadeler barok tarzı bir anlam taşır.
Aşırı ve keskin vücut hareketlerinin oluşturduğu dağınık saçlar, uçuşan bol giysi kıvrımlarındaki gölge-ışık oyunları, abartılmış vücut kasları dönemin belirgin yontuculuk (heykeltıraşlık) özelliğini yansıtır. Müzede sergilenmekte olan Afrodit Başı, Bergama Sunağı’nın kuzey frizine aittir. Diğer bir çıplak erkek kabartmasının/Genius’un bu anıta ait olup, olmadığı tartışma konusudur. Günümüzde, Bergama Zeus Sunağı kabartmaları rekonstrüksiyonu (yeniden yapımı )gerçekleştirilmiş olup, Berlin Pergamon Müzesi’nde korunmaktadır. Helenistik Dönemde, Bergama heykeltıraşlık Okulu’nun izleri Manisa, Kyme, Kos ve Tarsus buluntularında görüldüğü gibi, Bergama dışına da yayılmıştır.
Menderes Manisa’sı ile Aydın heykel Grupları
Batı Anadolu’da Helenistik ve Roma dönemlerinde önemli varlık gösteren kentlerden ikisi de Manisa/Magnesia ve Aydın/Tralleis olmuştur. 1890-1902 yılları arasında bu kentlerde yapılan kazılarda ele geçen eserler, müze koleksiyonlarının toplu buluntuları arasında yer almaktadır. Helenistik dönem heykeltıraşlığı, olgun ve geç dönemler de dâhil olmak üzere, uzun süre devam etmiştir. Bergama Heykeltıraşlık Okulu’na özgü patetik/heyecanlı ve duygulu anlatımlara Bergama dışında da rastlanmıştır. Müzede sergilenen heykeller, tanrıça ve tanrılara ait olduğu kadar, toplum içinde saygınlık kazanmış önemli kişiler için de yapılmıştır.
Helenistik ve Helenistik Etkili Roma Heykeltıraşlığı
Helenistik dönemdeki kralların bazıları, ölümlerinden sonra krallıklarının Roma Devleti’ne bağlanmasını vasiyet eder. Böylece, İ.Ö. 2. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kurulan Roma Devletleri Yunanistan, Makedonya, Anadolu, Suriye ve Mısır’ı kapsayan tüm Doğu Akdeniz’e hâkim olurlar. Barış yoluyla ”Romalılaşan” bu yerlerde bulunan heykeltıraşlık örnekleri, Helenistik dönem yontu özelliklerini göstermektedir. Bir başka anlamda, Romalılar kendilerinden evvelki dönemlerin eserlerini kopyalamışlar ve bu erken dönemlerin heykeltıraşlığının taşıyıcısı olmuşlardır. Günümüze kadar gelen heykel örneklerinden bu sonuca ulaşılmıştır.
Roma İmparatorluk Dönemi Heykeltıraşlığı
M.Ö. 1. yüzyıl sonu ile İ.S. 4. yüzyıl ortalarına kadar hüküm süren Roma İmparatorluğu, Doğu Akdeniz’in geniş topraklarında zengin eyaletler kurulmasını sağlamıştı. Bu zengin eyaletler içinde Yunanistan, Makedonya, Trakya, Anadolu, Suriye ve Mısır bulunmaktaydı. Roma Devlet anlayışının beraberinde getirdiği siyasi, ekonomik ve toplumsal koşullar sanata da geniş boyutlar kazandırmıştı. Doğu Akdeniz’deki Roma eyaletlerinin kent olgusu, evvelce varolan yerli geleneklerle karışmış ve mimari ile heykeltraşlık uyumlu bir zenginlik içinde kaynaşmıştı. Anıtsal binaları süsleyen büyük boy heykeller arasında çeşitli tanrı figürleriyle sevilen, güçlü yöneticiler ve zengin sınıfa ait kişilerin betimleri de bulunmaktadır. Örnekleri sunulan bu eserlerde realizm vardır.
Müze salonlarında sergilenen eserlerden bazıları Anadolu dışından olup, Türkiye Cumhuriyeti’nin bugünkü siyasi sınırları içinde bulunmamışlardır. Çünkü bu eserlerin bulunduğu 1800 ve 1900’lü yıllarda bu topraklarda Osmanlı İmparatorluğu hüküm sürmekteydi. Daha önceleri, İsa’nın doğumunu izleyen yıllardan 4. yüzyıla kadar uzanan bir zaman diliminde buralarda egemen olan Roma İmparatorluğu gibi Osmanlılar da aynı devlet anlayışıyla hüküm sürmüşlerdi. Başkent İstanbul’da Müze-i Hümayun/İmparatorluk Müzesi kurulduğu zaman, imparatorluğun her bölgesindeki yöneticilere antik eserlerin İstanbul’a yollanması bildirilmişti. Roma İmparatorluk dönemi eyaletlerinde yaratılan eserler, asırlar sonra aynı yerlerde egemen olan Osmanlı İmparatorluğu zamanında gün ışığına çıkarılarak İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne kazandırılmıştır. Böylece, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin taş eserleri koleksiyonları arasında Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Balkanlarda bulunmuş olan eserler de yer almaktadır. Ünlü bir hatip der ki: ”Roma İmparatorluğu özgür kentlerden oluşur.” Aynı sözler Osmanlı İmparatorluğu için de geçerlidir. Roma kültür olgusu nasıl bu bölgelerde uzun süre yaşamışsa, Osmanlı kültür izleri de bu yörelerde yaşamış ve yaşamaya devam etmektedir.
Antik Çağda Efes (Ephesos)
Kuruluş tarihi M.Ö. 14. yüzyıla kadar giden Ephesos, Batı Anadolu’nun en eski kült yeri ve önemli bir ticaret yeri olarak tanınır. Roma döneminde, ekonomi ve ticaretten kaynaklanan zenginliği sayesinde kent büyük bir gelişme göstermiştir. Şehircilik anlayışına uygun inşa edilen binalar çeşitli heykellerle süslenir. Ephesos’un kendine özgü ”Heykeltıraşlık Okulu”nun varlığı ise bir lahit kabartmasındaki ”Heykel Atölyesi” kabartması ile anlaşılmaktadır. Ephesos heykelleri arasında mitolojik tanrı tiplemeleri bulunduğu gibi, kentin çeşitli dönemlerinde yöneticilik yapmış sevilen devlet adamlarının da bulunduğu görülmektedir.