Floransa’da Bir Orta Çağ Kale Köyü Montecatini Alto

26 Kasım 2015 Çarşamba,

Klasik İtalya turunun 4. Günündeyiz. Dün Rönesans’ın kalbi olan Floransa’yı gezmiştik. Hızlı kentleşme ve büyüme hevesine yakalanmayan Floransa’da yüzyıllar öncesine gitmiştikFloransa turu sonrası konaklamak için Montecatini’deki Hotel Da Vinci’ye ulaşmıştık gecenin bir yarısında. Gece konakladığımız Montecatini, Floransa’ya 40 km uzaklıkta bir termal tatil kasabasıdır demişti rehberimiz. Montecatini Terme adının da  “Monte” dağ ve Latince “catinus” vadi sözcüklerinden türetilmiş olduğunu söylemişti. Dağ ve vadi bir arada bulunuyordu Montecatini adlandırmasında. Montecatini, Montecatini Terme ve Montecatini Alto olmak üzere iki kısımdan oluşuyordu. Montecatini Teme ovada, Montecatini Alto dağda konuşlanmıştı.

Otellerin ucuz olması nedeniyle, Türkiye’den giden turların büyük çoğunluğu, burada Montecatini Terme’de konaklıyor. İyi ki burada konaklamışız. Eşimle ben ekstra tura katılmayarak tarihi bir kale köyü görme fırsatı yakaladık. Yörenin en önemli merkezi, ilk yerleşimi 1080 yıllarına tarihlenen ve deniz seviyesinden yaklaşık 700 metre yükseklikteki  Montecatini Alto olarak biliniyor.

1530’lı yıllarda, Medicilerin Floransa’ya hâkim oldukları dönemde, Montecatini Alto’nun dibindeki düzlük alanda termal kaynakların farkına varılmış. Şifalı kaynak suları düzlüklerde ortaya çıkınca vadide bir de “Montecatini Terme” oluşmuş. Aynı dönemde turizm dalları çeşitlendirilmiş ve geliştirilmiş. Otel sayısı ve kalitesi büyümüş. Sağlık, eğlence, dinlenme ve spor dallarını birleştirme gerekliliğini tespit edilmiş. Şık restoranlar, tiyatrolar, gece kulüpleri ve gazinolar açılmış. Ünlülerin bu sık şehre ilgisi artmış.

Montecatini Terme

Giuseppe, Verdi, Pietro Mascagni, Ruggero Leoncavallo, Trilussa , Beniamino Gigli ve Luigi Pirandello gibi ünlüler de ilgi gösterince Montecatini uluslararası üne sahip bir gerçek buluşma noktası haline gelmiş. Hele bir de İtalya’nın o dönemdeki lideri Benito Mussolini kasabayı ziyaret edince, ünlüler ve zenginlerin ilgisi daha da artmış.

Sabah kahvaltısından sonra eşim dinlenmeyi tercih ederken ben şehri keşfe çıkmıştım. Ovadaki Montecatini Terme, büyük çoğunluğunu akasya ağaçlarının oluşturduğu yeşillikler içinde kurulmuş. Birbirini dik kesen düzenli caddeleri, bunların kenarlarına sıralanmış bahçeli tek katlı ya da iki katlı müstakil evleri ile çok sevimli bir kasaba olarak karşıma çıkmıştı. Evlerin bahçeleri ve balkonları çiçeklerle bezenmişti.

Montecatini kasabasını bizdeki yıllar öncesinin Marmaris ya da Bodrum’un denize kıyısı olmayan hali gibi düşünebilirsiniz. İnsanların emekliliklerinde gelip yerleştikleri, küçük, sessiz ama enteresan ayrıntılar barındıran bir yer burası.  Konakladığımız iki gece boyunca bir kez bile korna sesi duymadık. Yaya kaldırımlarından adımınızı attığınız anda ya da dört yol ağzı bir kavşakta durakladığınız anda sürücüler saygıyla size yol veriyor.

İnsan odaklı bir yer Montecatini Terme. Emekli olduktan sonra yerleşip huzurla yaşanacak bir kasaba diye düşündük eşimle. Montecani’yi keşif turumda caddeler, yollar ve bu eski köy sokaklarını geçerken şehrin ‘’Yavaş Şehir’’ kategorisinde olduğuna karar vermiştim. Zamanın dokunduğu binaları, titizlikle ve akıllıca yapılmış kültürel ve çevresel değerlerin zengin tarihsel bağlam içinde, kendi özgün mimari formda tutmuş olarak görmüştüm.

Montecatini Alto’ya çalışan Finüküler

Montecatini Alto’ya çıkmak için füniküler demiryolları inşa edilmiş olduğunu internetten öğrenmiştim. Tek bir çelik kablo ile çekilen iki küçük vagon ile ziyaretçilerini 290 metre yukarıya taşıyan finüküler istasyonunun otelimizden yaklaşık 1 000 metre uzaklıktaki yerini bularak geri dönmüştüm. Bu kez eşimle birlikte bizi Montecatini Alto’ya ulaştıracak raylı sistemin yanına gitmiştik. Ancak, farkına varmamıştım. Yoğun turizm mevsimi sona ermiş olduğundan füniküler sistem Pazar günleri dışında çalışmıyordu. Geri dönmek zorunda kalmıştık.

 

Geri dönerken Eşim yolumuz üzerindeki Grand Hotel du Park et Regina’nın resepsiyonuna uğrayarak yardım istemişti. Çok yardımcı oldular. Piazza İtalia Capoline’dan kalkan otobüslerle Montecatini Alto’ya ulaşabileceğimizi söylediler. Kendilerine teşekkür ettikten sonra yaklaşık 2 km uzaklıktaki otobüslerin kalktığı meydana yürüdük. Kişi başı gidiş dönüş ücreti 4 Euro ödeyerek bizi Orta Çağ köyüne götürecek olan otobüste yerimizi aldık. otobüse iki kişi daha binmişti. Ovadan yaklaşık 290 metre yükseklikteki Montecatini’nin eski yerleşim yeri olan Montecatini Alto’ya belediye otobüsüyle çıkmaya başlamıştık. Yol boyunca iki kişi daha binince, altı kişiyle akasya ormanlarının içinden yavaşça kıvrılarak yukarıya tırmanırken Montecatini gözlerimizin önüne seriliyordu. Oldukça dar sokaklardan geçerek Montecatini Alto’daki otobüs durağına ulaşmıştık. Otobüsün kaptanından geri dönüş saatlerini öğrendikten sonra köyün meydanına girmiştik. Ancak meydanda bizden başka kimse yoktu.

Ünlü İtalyan Hiciv Şairi Giuseppe Giusti’ye adanmış ve adı verilmiş kare biçimindeki bir meydan burası. Meydanda müşterilerini bekleyen kâffe ve restoranların masaları dizilmiş ancak bizden başkası yok. Üstelik soğuk ve şiddetli bir rüzgâr esiyor. Dışarıda oturulacak gibi değil. Piazza Giuseppe Giusti çevresinde bir eğlence mekânı olarak kullanılan tiyatro binası, Belediye binası, barlar, restoranlar, hediyelik eşyalar satan dükkânlar, bir otel ve diğer tesislerin yakınında bir yatak ve kahvaltı mağazaları bulunmakta.

Piazza Giuseppe Giussi Montacatini Alto

Bizi karşılayan bu geniş ve temiz meydan ile onu çevreleyen ortaçağ yapıları tertemiz ve rengârenk. Evlerin pencereleri, balkonları ve kapı önleri rengârenk çiçeklerle bezenmiş… Dediğim gibi hava çok soğuk ve insanın içini titreten bir rüzgâr var. Eşim meydanı dolaştıktan sonra otobüs durağındaki korunaklı bekleme yerine geri dönüyor. Ben de 160 evden oluşan bu küçük Orta Çağ köyü ile çevresindeki panoramik manzaraları belgelemek için harekete geçiyorum.  Montecatini Terme’den 290 metre yüksekteki iki tepe üzerindeki bu Orta Çağ köyü, Floransa ile Lucca arasında, iletişim yollarına hâkim stratejik bir konumda.

M.S. 1 000 yıllarında iki kale ve iki kilometre uzunluğunda kale duvarları üzerinde 25 kulenin bulunduğu bir yerdi.  1315 yılından itibaren yaklaşık 200 yıl Medicilerin kontrolünde olan Floransa ile bu stratejik köy, 1550 yıllarında, Medicileri Floransa’dan kovmak isteyen bir İtalyan askeri lider Kaptan Pietro Strozzi tarafından Fransa adına zapt edildi.

İspanya, Papa ve Floransalı Cumhuriyetçilerin yardımıyla Fransızları kovan mutlu ve öfke dolu Medici ve askerleri Montecatini’yi acımasızca yağmaladı. Medici Cosimo, “köyün temellerinin yıkılmasını” emretti. Böylece sekiz yüz asker tarafından günlerce yıkım ve talan gerçekleşti. Sadece yüz altmış ev ile üç Manastır bırakılarak, saray duvarları, kuleler ve evler yıkıldı. Podesta ve Adalet Sarayı, bu saldırı sonrasında ayakta kalanlardan.

Montecatini Terme Lorena Grandükü Leopold tarafından 1700’lü yılların ikinci yarısında restore edilerek özgün ihtişamına kavuşturulmuş. 1773 yılında neredeyse bir on yıl süren, termal suların restorasyon ve Hamamların rekreasyonu başlanmıştır. Medici ailesinin yağmalamasından sonra geride kalan yapılar 1500 yıldır bozulmadan günümüze ulaşmış. Meydanın iki tarafında yükselen tepelere doğru sırasıyla Saat Kulesi ve Carmine Kilisesi, Eski Kale Rock ve Çan Kulesi ile St Peter Kilisesi bulunmakta. Ben öncelikle Torre del Carmine olarak bilinen kuzeyindeki Saat Kulesi tarafına gidiyorum. Floransalı Mecidiler tarafından yıkılmadan önce bulunan 25 kuleden biridir saat kulesi.

Montacatini Alto Saat Kulesi

Bir ovanın tepesinde bulunan stratejik Orta Çağ köyünde, tamamen askeri bir işlevi bulunmaktaydı. Savunma ve gözetleme amaçlı yapılan bu kuleye “New Castle” denildi. Mazgallar sonrası Orta Çağ’da inşa edilmiştir. Belgelere göre 1552 yılında,  tüm ülkede görünür olacak şekilde, bir saat eklendi.1732 yılında belediye yetkilileri harici saat kadranı eklemeye karar verdi.1843 yılında eski sistem” “Roman” olarak adlandırılan bir yenisi ile değiştirildi. Saat kulesini geçerek, ovanın panoramik fotoğraflarını çekebileceğim eski kale surlarının bulunduğu yere geçiyorum. Bulunduğum konumdaki görüntü, gerçekten de bu Orta Çağ Köyünün stratejik bir konumda ve öneminde olduğunu ortaya koyuyordu. Cosimo Medici’nin neden çok sinirlenerek köyün çok büyük bir bölümünü yıktığı ve yağmaladığı anlaşılıyordu.

Montacatini Floransa

Saat kulesinin bulunduğu ”New Castle” yeni kaleyi geride bırakarak, Aziz Peter Apostle Kilisesi’nin bulunduğu kuzey batıya yöneliyorum. Aziz Peter Kilisesi Havari St. Michael Archangel adanmış antik kale kilise kalıntıları üzerine inşa edilmiştir. Kilisenin özgün yapısında Antonio Zannoni tarafından Barok tarzı genel rekonstrüksiyon tarafından gizlenen Romanesk mimari özellikleri bulunur. Kilisenin içinde tanınabilir üç nefli bir yapı oluşturan bazı eski sütunlar vardır.

Köyün dar, kıvrımlı yolları ve renkli duvarları arasında dolanarak kuzey ucuna ulaşıyorum. Köyün eteklerinde, tek giriş kapısı olarak bilinen yerde Monastero Delle Benedettine S.Maria A Ripa bulunuyordu. 1260 yılında Lucca Piskoposluk yönetiminde olduğu sanılıyor. Manastırdaki kilise onüçüncü yüzyılın ilk yarısına kadar uzanmaktadır gibi görünse de daha erken bir dönemde bina olduğu da göz ardı edilemez. Kutsal kadınlar olarak adlandırdıkları rahibelerin yaşadığı bir mekân oldu. Medici askerlerinin talan ve yıkımından sonra kapalı ve bakımsız kaldı.1881 yılında Pescia Piskoposu olan Giovanni Benini, Leopoldo Paponi yardımıyla, manastırı yeniden çalıştırdı Yani aynı yıl manastır yeniden repopulated ve Borgo a Buggiano yakındaki kasaba Rahibeler Benedictine Düzeninin gelmesi ile işlevini yerine geri döndü. Bugün bile varlığı ile Ripa Santa Maria işlevini yerine getirmektedir.

Montecatini Alto’nun şiddetli rüzgârı ve dondurucu soğuğu altında gezip, yeterli fotoğraf çektikten sonra bizi getiren belediye otobüsüyle ovaya geri dönüyoruz. Hem üşümüş, hem de acıkmıştık. Corso Giacomo Matteotti üzerinden ötelimize dönerken cadde üzerindeki Ristorente Cinese adıyla bir pizzacıya girdik. Oldukça ince hamur üzerine yapılmış yöresel pizzalarıyla birlikte yarım litre de şarap söyleyerek kendimizi ödüllendirdik. Karnımızı doyurduktan sonra, önce şehir merkezini dolaştık. Sonra da otelimize döndük. Havanın karardığı saatlerde kendimi ışıklardan birer şelale haline gelen Montecatini Terme caddelerinde buldum. Onlarca fotoğraf çektikten sonra otelimize döndüm bir sonraki güne hazır olabilmek için.

Share Button