Dupnisa Mağarası Demirköy Kırklareli

İğneada Seyahati

İğneada Seyahatiİğneada, Kırklareli ili Demirköy İlçesine bağlı bir sahil beldesidir. İstanbul’a 250 km, Kırklareli’ne 97 km ve Edirne’ye 165 km uzaklıkta olan İğneada’nın nüfusu 2000 yılı verilerine göre 2215’dir. Denizi, gölleri, subasar ormanları, tarihi ve kültürüyle bir cazibe merkezi olan İğneada, coğrafi yalıtılmışlığı sayesinde bugüne kadar çok fazla bozulmadan korunabilmiş önemli bir doğal alana ev sahipliği yapmaktadır. Bir ekosistemler zinciri olan İğneada’da, subasar ormanlar ve yaprağını döken orman ekosistemleri, tatlı ve tuzlu su gölleri, kıyı kumulları, tatlı ve hafif tuzlu bataklıklar bir arada bulunmaktadır. Bu arada, Rezve Deresi’nin Bulgar sınırı boyunca taşıdığı ve Karadeniz’e ulaştırdığı suyun İğneada lağünleri ve Longoz Ormanları açısından önemini vurgulamaya çalıştı rehberimiz. Rezve Deresi kıyısındaki yarım saatlik moladan sonra, Dupnisa Mağarası’na gitmek üzere, tur otobüslerindeki yerlerimizi alıyoruz. Rehberimiz Bahar Hanım, mağaraya 3 kilometrelik bir yolumuz olduğunu ve yaklaşık 20 dakika sonra, mağara önündeki Yosunlu Vadi Piknik Alanında olacağımızı söylüyor.

 

İğneada SeyahatiGerçekten de söylenen süre sonunda, saat 12.06 da piknik alanında oluyoruz. Tur otobüslerinden iner inmez, ellerimizde fotoğraf makineleriyle çevreyi keşfe çıkıp, çevreyi ve kendimizi fotoğraf karelerinde ölümsüzleştirmeye çalışıyoruz. Yosunlu Vadi Piknik Alanının çevresinin asırlık ağaçlarla kaplı olduğunu görüyoruz. Masalımsı bir havası ve doyumsuz bir güzelliği olan ormanın asırlık ağaçlarının yaprakları arasından süzülerek gelen güneş ışığı, yeşilin bin bir rengini hafızalarımıza kazıdı ki bir daha unutulmasın diye. Yeşilin bin bir rengi ve mis gibi kokan çam ağaçları arasından akan dere hemen dikkatimizi çekiyor. Rehberimiz Bahar Hanım, ‘’Derenin kaynağı biraz sonra gezeceğimiz Dupnisa Mağarası’nın altında bulunmaktadır ki, kaynağın üstündeki mağaranın bu bölümü sulu mağara olarak bilinir.’’ Diyor. Mağaradaki kaynaktan çıkan deredeki bu su, 2-3 kilometrelik bir yolculuktan sonra da Rezve Deresi’ne kavuşuyormuş. Bulunduğumuz piknik alanının çevresindeki asırlık ağaçların gövdeleri ile mağara yolu üzerindeki kayaların etrafı zümrüt yeşili yosunlarla kaplanmış.

 

İğneada SeyahatiYosunlu Vadi adının, ağaç gövdeleriyle taşları kaplayan yosunlardan geldiğini vurguluyor tur rehberimiz. Mağaradan çıkan ve buz gibi soğuk suyu olan derenin öbür tarafında, sık ve koyu gölgeli çınar ağaçlarının arkasında kahvaltı yapılabilecek ve çay içilebilecek salaş baraka tipinde mekânlar olduğunu görüyorum.Fotoğraf makinemle mekânları yaklaştırdığımda, bu salaş mekânlarda gözleme, sucuk ekmek, ayran, neskafe, çay ve kola satıldığını görüyorum. Özel arabalarıyla gelenlerin çok özel bir ortamda kahvaltı yapabilecekleri cennet gibi yerler bu salaş mekânlar. Tekrar piknik alanına dönüyorum.

 

İğneada Seyahati Otomobillerinin bir bölümünü satış büfesi haline getirmiş üreticiler yiyecek ve içecek satıyorlar. Şarap şişelerinde satılan içeceklerin şarap olduğunu sanarak yaklaşıyorum ve ‘’tatlı şarap mı satıyorsunuz?’’ Diyorum. Bana turda eşlik eden kayınbiraderim Lütfi, ‘’Enişte, hiç duymadın mı? Ulu önderimiz Atatürk’ün Milli İçecek olarak önerdiği hardaliye’dir satılan”. Dedikten sonra anlatıyor. Hardaliye Türkiye lezzet haritasına Kırklareli’den işaretli, olgunlaşmış üzümlerden elde edilen alkolsüz, buruk içimi ve ferahlatıcı özellikleriyle karakteristik bir içecektir. 20 Kasım 1930 yılında Kırklareli ziyareti sırasında kendisine ikram edilen hardaliye hakkında Mustafa Kemal Atatürk görev kabul edilmesi gereken şu cümleleri söylemiş.  “Bunu milli bir içecek haline getiriniz.” Ne yazık ki onun bu isteğinin üzerinde gerekli ilgi gösterilememiştir. Senelerce birkaç kişi etrafında ev üretimi olarak varlığını sürdüren hardaliye, şu sıralar sesini yükseltmeye çalışan girişimlerle eski görkemli günlerine dönmeye çalışıyormuş. Kırklareli, pek bilinmese de tarih boyunca bağcılık açısından önemli bir yer olagelmiştir.

 

İğneada SeyahatiGeçtiğimiz yüzyıllarda daha çok Rumların ve Yahudi azınlıkların elinde gelişen bağcılık, özellikle şarap üretiminde oldukça mesafe kat etmiştir. Müslüman ve Türk halkı ise bağcılık etrafında gelişen sosyal ve kültürel yapıyı, azınlıkların içki üretiminden ayrı, başka bir tarafından tutarak benimsemişler. Alkolsüz hardaliye gibi ürünleri geliştirmeye çalışmışlardır. Hardaliye ile ilgili bu bilgilerin bir bölümünü kayınbiraderim Lütfi, diğer bir bölümünü de rehberimizden edindikten sonra, Dupnisa Mağarası’na doğru yürümeye başlıyoruz.  Anıt ağaçlarla kaplı doyumsuz güzellikteki orman içindeki Dupnisa Mağarası, mağara turizmine olduğu kadar av turizmine de açık bir bölgede bulunuyor. Palamut, kayın, meşe, kızılağaç, gürgen, dişbudak, yaban gülü, kame çiçeği, menekşe, papatya, gül ve savan çiçeği ile kaplı bölge Mayıs ve Haziran aylarında en iyi mevsimini yaşamaktadır. Sincap, tilki, porsuk, karaca, yaban keçisi, kurt gibi uçan kaçan hayvanları canlı zenginliğini oluşturuyor. Yöre halkının deyimiyle, Sarpdere Köyü’nün “Buzdolabı” olarak anılan mağara, bu özelliği nedeniyle yazın sıcaktan kaçanların gözde piknik alanlarının başında geliyor.

 

İğneada Seyahati Mağara altındaki kaynaktan çıkan dere boyunca, ıslak ve kaygan granit taşları üzerinden cambazlık yaparak ve fotoğraf çekerek yürümeye çalışıyoruz. Mağara ağzındaki kemerli köprü Roma Çağı köprülerinin mimarisini anımsatıyor. Bu mimari oluşum da, insan eli değmeden gerçekleşip, doğanın yöreye bir armağanı olarak görülüyor. Kemerli köprüden mağaraya giriyoruz. Mağaranın her tarafından su fışkırıyor. Tabanı adeta bir su kaynağı durumuna gelmiş. Rehberimiz Bahar Hanımın açıklamaları ile internetten edindiğim bilgiler oldukça ilginç. Yaklaşık 180 milyon yıl öncesine tarihlenen Dupnisa Mağarası, mermerler içerisindeki kireç taşlarının erimesiyle gerçekleşmiş. Kelime anlamı kıraç, verimsiz, çorak alan, taşlık arazi olan karst; erimeye son derece uygun kireç taşları ile kaplı platolar sahasına verilen ‘’Carso’’ adından gelmektedir. Bir dizi fiziko-kimyasal süreçler sonucu eriyebilen kayaçların aşınması olayına ‘’karstlaşma’’, bu oluşumlar sonucuna da ‘’karstik şekiller’’ denmektedir. Mağaralar, bu karstik şekillerden biridir.

İğneada SeyahatiDupnisa Mağarasında, mermer kayaçlar arasındaki karstlaşma sonucunda olağanüstü bir görünüm ortaya çıkmış. Mağaranın geometrik olmayan duvarları mermerden yapılmış modern tablolara benziyor. Değişik renklerdeki mermerlerden yansıyan ışıklar mağaraya gizemli bir hava katıyor. Dupnisa Mağarası mermer bloklar içerisinde gelişen, birbirine bağlı iki kat ve üç mağaradan oluşmuş. Toplam uzunluğu 2720 metre olan mağara sisteminin üst katını, Kuru ve Kız mağaraları oluşturmaktadır. Yarasaların yaşam alanı olan Kız mağarasına Dupnisa Dolin girişinden, özel izinle ve bilimsel araştırmalar için girilebilmektedir. Mağara girişinin 60 derecelik bir eğimle başladığını söylüyor rehberimiz. Mağaranın yan kolları fosil, ana sistemi aktiftir. İçinde boyutları 150x 60 m çapında bir salon vardır. Bu mağarada 16 türde yaklaşık 33 bin yarasanın bulunduğu söylüyor rehberimiz Bahar Hanım.  Yarasalar çok miktarda böcek tükettikleri için, dünyanın dengesi açısından büyük önem taşırlar. Yarasanın vücudu fareye benzer ve genellikle ince bir kürkle kaplıdır. Yarasaların kulakları çoğunlukla çok büyük ve kıvrımlıdır.

İğneada SeyahatiYarasaların burun ve kulaklarındaki bu çıkıntılar, duyu organı görevi görür, ses titreşimlerini almaya ve iletmeye yararlar. Çıkardıkları çok yüksek frekanslı ses dalgalarının, etraflarındaki cisimlere çarpıp geri dönmesi yardımıyla yönlerini ve engelleri bulurlar. Bu sesler, çoğunlukla insanlar tarafından duyulmaz. Yarasalar, yaz döneminde depoladıkları besinlerle hayatlarını  sürdürüyorlar. Yazın enerji depolayan yarasalar, kış uykusuna yatıyorlar. Rahatsız edilmemeleri gerekiyor.  Çünkü, ürkütüldüklerinde stresten hayatlarını kaybedebiliyorlar. Ayrıca, enerji  harcadıkları için de güçsüz düşüp ölebiliyorlar. Bu nedenle, Dupnisa Mağarası’nı  15 Mayıs-15 Kasım tarihlerinde ziyarete açılabiliyor. Gelişimini tamamlamış bu mağaralardan 50-60 metre aşağıda Sulu Mağara yer alır. İçinden devamlı akışı olan bir yer altı nehri akan ve deniz yüzeyinden 345 metre yukarıda giriş ağzı bulunan bu mağaranın toplam uzunluğu 1977 metredir. İkincisi kuru mağara olup iki ayrı girişle başlar. Kollardan biri 456 m, diğeri 363 m ‘dir. Son noktası ise, girişten 61 metre daha yukarıda yer alır.

Mağara turumuzu tamamlayıp, Istranca Ormanları arasına çıkış yapıyoruz. İğneada SeyahatiYosunlu Vadi Piknik alanına inmemiz gerekiyor.  Mağarayı ziyarete gelen konukların yürüyerek oluşturdukları bir patikadan inmeye başlıyoruz. Kayaçların ve granit taşlarının bulunduğu bu patika oldukça eğimli, ıslak, yosunlu ve kaygan olduğundan, özellikle hanımlar inmekte zorlanıyorlar. Kendilerine yardımcı oluyor ve piknik alanına ulaşmayı başarıyoruz. Saatin de 13.00 olduğunu, karnımızın da acıktığını anlayan rehberimiz bizi, Demirköy İğneada yolu üzeri Bahama Restaurant Kırklareli’ye götürmek üzere, tur otobüsleri sürücülerine gerekli talimatları veriyor. Tur otobüsünde  şarkılar söyleyerek, Saat 14.00 sıralarında da ana yemeğin köfte ya da alabalık olduğu, Bahama Restaurant’ta yerlerimizi alıyoruz.

 

Share Button