İstanbul’un Cennet Koylarından Biri İstinye
İstanbul’da çok sevdiğimiz mekânlardan biri olan İstinye Koyu ile ilgili izlenimlerimi 2011 yılında yazmıştım. Henüz İstanbul Boğazı ve bağlı olarak İstinye Koyu ‘’Tekne Parklara’’ kavuşmamıştı.
İSPARK, teknelerin düzensiz park edilmesine çözüm olarak Tekne Parkları bulmuş ve uygulamış. Modern, çevreci ve estetik bir çözüm getiren Tekne Parkları ilk olarak İstinye ve Tarabya’da hizmete açmış.
Kuruluşu ve işletmesi İSPARK tarafından yapılan toplam 388 Tekne ve yat kapasiteli İstinye ve Tarabya Tekne Parkları, Kıyıdaki beton kütle kaldırılarak yerine çevre dostu, Portatif, İstenildiğinde taşınabilen ve kıyıdan açıkta, yüzer iskeleler şeklinde tasarlanmış ve uygulanmış.
2011 yılındaki yazımı ve fotoğrafları güncellemek istedim. Ancak, koyun eski görünümü de olduğu gibi kalmalıdır diyerek, güncelleme yapmaktan vazgeçtim. Güncelleme yapmak yerine, eski yazımı olduğu gibi bırakarak, yeni bir yazı dizisi hazırlamaya karar verdim.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ve Cumhuriyetimizin 87. yılı nedeniyle, eşimle birlikte İstanbul’a geldik. Bizim için İstanbul, rahatladığımız, keyif aldığımız ve boğaz kıyısında saatlerce yürüdüğümüz, olağanüstü güzelliklere sahip bir kent. Bir başka deyişle, İstanbul bizim için ”nefes aldığımız bir hava koridoru’ ‘Boğaz’ın büyük koylarından biri olan İstinye Koyu’nun, kuzey ve kuzeybatı doğrultusundaki sahil şeridinde ve yamaçlarında yoğun bir yerleşim olduğu gözlenir.
İstinye, İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasında yer alan bir sahil semti. İstinye çok eski bir yerleşim bölgesi olup, Sarıyer İlçesine bağlı. İstanbul Boğazının büyük koylarından biri olan İstinye Koyu, kuzeyde Yeniköy, güneyde Emirgan semtleriyle sınırlı. Kuzey ve kuzey batı doğrultusundaki sahil şeridiyle, İstinye sırtlarında yoğun bir yerleşim olduğu görülüyor.
Yeniköy girişindeki İspark alanlarından birine, otomobilimizi park ettikten sonra, güneye, kıyı boyunca harekete geçiyoruz. Eşimin okul arkadaşlarından Mimar Leyla da bizimle birlikte yürüyüşe katılanlardan. Leyla da benim gibi fotoğraf çekmeyi hobi haline getirmiş arkadaşlarımızdan biri. Eşim ile Leyla’nın fotoğraflarını, habersiz ve doğal hallerinde çekiyorum. Bence, insanın en güzel hali, doğal halidir. En azından poz verme derdi yoktur.
Pastırma yazı olarak tanımlanan günlerden birini yaşıyoruz. Limonata tadında, harika bir gün. İstanbullular, bu günün tadını çıkarmak için, kendilerini, kıyıdaki çay bahçelerine atmışlar. Bazıları da, bizim gibi, sahilde yürümeyi tercih etmişler. Oltalarını kapan bazı deniz tutkunları, sallamışlar oltalarını; bir taraftan balıkların oltalarına takılmalarını beklerken, bir taraftan da yandakilerle sohbeti koyulaştırmışlar tuttukları ve tutacakları balıklar üzerine. Derken, oltadaki kıpırdanma ile birlikte sohbet sona eriyor ve heyecanla oltalar çekiliyor.
Bingo diyor amatör balıkçılardan biri oltasına takılan irice bir balığı göstererek. Eşimden rica ediyorum ve İstinye Marina kıyılarında yerimi alıyorum. İstinye koyu, boğazın en büyük koylarından biri demiştim. Evliya çelebi ünlü seyahatnamesinde İstinye ile ilgili şöyle yazar : “Bin parça gemi alır büyük limanı vardır. Han ve Medrese yoktur. Bağ ve bahçesi çoktur. Ahalisinin fukaraları bahçıvan ve balıkçıdır.
Kasaba, körfez dâhilinde olduğundan havası o kadar iyi değildir. Liman burnunda bir misafirhanesi vardır. Limanı rüzgârdan emindir. ” Evliya Çelebi ”havası o kadar iyi değildir” dese de, bugün harika bir hava var burada.1912 yılında, koyda, tersane kurulmuş ve 79 yıl hizmet verdikten sonra 1991 yılında kaldırılmış. Günümüzde, özel tekne ve yatların yan ısıra, araştırma amaçlı gemilerin de koyda demirlediklerini görüyoruz.
İstinye koyunda modern bir tersane yapılması için ilk adım 1856 yılında atılmış ve Zaptiye Müşiri (deli) Fuat Paşa’nın bu bölgede ki arazisi üzerine ticaret gemileri için bakım onarım ve gemi inşa tersanesi yapım ruhsatı verilmiştir. Tersane yapımına 1909 yılında İtalyanlar talip olmuş, fakat Trablusgarp harbi nedeniyle çalışmalar yarıda kalmıştır. 1911-1912 yıllarında Fransız şirketi tersane yapım işini üstlendi.
İsmi ” Boğaziçi İstinye Havuz ve Destgahları Anonim Şirketi ” olan bir tersane kurdular. Tersane 1912 yılında hizmete girdi. 1918 yılında Mondros Mütarekesinden sonra İngilizler tarafından tersane işgal edilmiş ise de, Fransızlar tersane üzerinde hâkimiyet kurmuş ve 1928 yılına kadar çalıştırmışlar. 1928 yılında tersane, devlet tarafından satın alındı. Önce Denizbank’a sonra Deniz İşletmeleri’ne, 1944 yılında ise Devlet Deniz Yolları ve Limanları Genel Müdürlüğüne bağlanmış.
Sahilde, yarım saat kadar yürüyüp, Emirgan sapağına geldikten sonra, İstinye koyuna baktığımızda, muhteşem bir manzara ile karşılaştık ve tekrar fotoğraf makinelerimize sarılarak, onlarca fotoğraf çektik. İstinye’nin yerli halkı, Bizans dönemine kadar Rum ve diğer azınlıklardan oluşuyordu. Ancak 1877 Rus harbi(93 harbi) göçleri, Balkan harbi(1912) göçleri ve Rize’nin Ruslar tarafından işgali nedeniyle İstinye, en çok göç alan yerleşim alanlarından biri olmuştur.
Yirmi-otuz yıl öncesine kadar İstinye halkının büyük çoğunluğunu Rize, Ardeşen, Hopa, Fındıklı ve Artvin halkı oluşturuyordu. Balkanlar’dan gelenler de az değildi. Bu yöre toplulukları yine bu bölgede ikamet etmekte ve İstinye’nin yerli halkını oluşturmaktadırlar. Ne var ki son yıllarda yapılaşma, siteleşme ve yeni yerleşim alanlarının meydana gelmesi nedeniyle nüfus da büyük bir artış meydana gelmiştir.
Yorumlar kapalı.