İstanbul Boğazı’nın İncisi Ortaköy
İstanbul’un Rumeli yakasında, Beşiktaş İlçesi’nin mahallesi durumunda olan Ortaköy ve Mecidiye Camii, yerli ve yabancı konuklar için, önemli turizm noktalarından biri olup İstanbul’un simgelerinden biridir.
Ortaköy, Boğaziçi köprüsünün Avrupa ayağındaki konumu, camisi, kilise ve sinagog yapılarıyla insanları kendine çeker.
Özellikle hafta sonlarında Ortaköy meydan ve çevresinde kurulan semt pazarında hediyelik eşya, el işi takılar, şapkalar, çantalar, ikinci el kitaplar, renkli objeler gibi yerel zanaatkarların ürünlerinin satıldığı dükkanlar cıvıl cıvıldır.
Özellikle yaz akşamları gece hayatı çok renklidir. Ortaköy’den kalkan ve boğaz turu yapan tekneler ile Boğaziçi’nden geçen yük ve yolcu gemileri ayrı bir renk karar Ortaköy’de bulunanlara.
Ortaköy’ün simgesi durumunda olan Büyük Mecidiye Camii, Ortaköy Camisi olarak bilinmektedir. Ortaköy’e uğrayan herkes, camiyi arkasına fon alarak fotoğraf çektirmeden ayrılmaz.
Neo Barok tarzında olan cami, Sultan Abdülmecit tarafından, 1853 yılında, Mimar Nigoges Balyan’a yaptırılmıştır.
Avrupa’da gelişen Barok Mimari; müzik, resim ve heykelin etkileyici temalar altında birleştirilmesi amacını güder. Abartılı hareket duygusu ve net gözüken detayları ile dönemin müzik ve edebiyatında da kendini gösterir.
Yoğun bir etki bırakan bu anlatım biçimi kendi alanında fazla eser verildiğinden, bir dönem adı, Barok Mimari olarak anılmaya başlanmıştır. 1600′lerde Roma’da kilise etkisinde doğmuşsa da tüm Avrupa’ya yayılmıştır.
Boğaziçi’nde, eşsiz bir konumda olan Ortaköy camii, oldukça zarif bir yapıdır. Geniş ve yüksek pencereleri, boğazın rengarenk ışıklarını caminin içine taşırlar.
Ortaköy’ü ziyaret eden yerli ve yabancı turistler, bu muhteşem cami ile Boğaziçi köprüsünü arkalarına alarak, fotoğraf çektirirler. Böyle bir fotoğraf karesine girmeyi, özel bir ayrıcalık olarak görürler.
Ortaköy’ün en gözde ve hareketli bölgesi cami civarı ve boğaz kıyısıdır. Özellikle, gençlerin ve aşıkların tercih ettiği bir mekandır burası.
Günün her saatinde kalabalık olan mekan, aynı zamanda, Ortaköy’ün eğlence yeridir. Sokak çalgıcılarından, her an, günün popüler şarkılarından birini dinleyebilirsiniz.
1 Haziran 2011 çarşamba, Ortaköy…
İstanbul’un en popüler mekânlarından birini, Ortaköy’ü tekrar görmek, fotoğraflarını çekmek, fotoğraf karelerinden birinde yer alarak, ölümsüzleşmek istiyorum. Beşiktaş vapur iskelesi civarında inerek, bir başka yazı konusu olacak Büyük Beşiktaş Çarşısını gezdikten sonra, Çırağan Caddesinden Ortaköy’e doğru yürümeye başlıyorum. Bir yöreyi tanımanın en iyi yöntemlerinden birinin, yürüyerek yöreyi gezmek ve fotoğraflarını çekmektir diye düşünüyorum.
Ortaköy, Osmanlı döneminde Boğaziçi’nin Rumeli sahilindeki Beşiktaş kasabasına bağlı köylerinden biriymiş. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Defterdar Paşa Camii’nin ve Hüsrev Kethüda Hamamı’nın yapılması ile birlikte sahil boyunca yalıların inşa edilmeye başlanmış. Ortaköy Osmanlı Sarayı tarafından da ilgi görmüş ve burada çeşitli saray ve köşkler yaptırılmış. Bağ ve bahçelerin bol olduğu Ortaköy’ün bu özelliğini 18. yüzyıl başlarına kadar sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Müslüman, Ermeni, Rum ve Yahudi ahalinin birlikte yaşadığı köyde gayrimüslimlere ait ibadethaneler de mevcuttur.
Dediğim gibi, bir zamanlar küçük bir balıkçı köyü iken, kafalarını dinlendirmek ve içtikleri demli çayların eşliğinde boğazın güzelliklerine kendini bırakmak üzere, üniversite öğrencileri ve hocalarının mekân tuttuğu Ortaköy, günümüzde mahşeri bir kalabalık eşliğinde, hareketli bir yaşam semti haline gelmiş.
Sokaklara taşan kahvelerden, rengârenk elişi takı ve hediyelik eşyalardan, antikalardan, kitap satıcılarından, iyi restore edilmiş cumbalı ahşap evlerden etkilenmemek mümkün değil. Elişi incik, boncuk ve takılar, hanımların, özellikle genç kızların bakmadan ve takmadan geçemedikleri ürünlerdir. Nazar boncukları, bileklikler, ince zincirlere takılmış yüzlerce çeşit kolyeler açık tezgâhlarda sergilenmektedir.
Açık ve kapalı mekânlarda alıcıların beğenilerine sunulan eşarp, saç bantları, çantalar, topuklu ayakkabılar, yüzükler ve akla gelebilecek daha yüzlerce çeşit aksesuar(eklentiler) göz alıcı renkleriyle dikkat çekiyordu.Taşlı kolyeler ve bileklikler, içindeki ışıltısını çevreye yansıtmak isteyen kadınlara ve genç kızlara göz kırpıyordu. Elbette bu davet karşılıksız kalmıyordu. Yanındaki sevgilisi ile tezgaha yanaşan genç kız ışıltılı taşlı kolyelerden birini seçmeye çalışıyordu.
Örgülü, püsküllü, renkli boncuklu, doğal taşlı ya da işlemeli her şey dikkatini çekiyordu genç kızların.Çeşit çok olduğundan, seçmekte zorlanıyorlardı genç kızlar.Neredeyse takıların tamamı denendikten sonra alış yapanların yanısıra, hiçbirini beğenmeyip, hiçbirini almayanlara da rastlanıyordu. Alış veriş yapanlar, aldıklarını anne ya da arkadaşlarına göstererek, yakışıp yakışmadığının onayını almak istiyorlardı.
Büyük Mecidiye-Ortaköy Camisi
Ortaköy’e yolu düşmüş olanların, arkalarına fon alarak fotoğraf çektirdikleri en popüler yapı Ortaköy Camisi’dir. Ermeni bir mimar, Nigogos Balyan’ın İstanbul’a hediyelerinden biridir Ortaköy Camisi. Neo Barok tarzında olan cami, Sultan Abdülmecit tarafından, 1853 yılında, Mimar Nigogos Balyan’a yaptırılmıştır. Bu nedenle Büyük Mecidiye Camisi olarak da bilinir.
Boğaz içinde, eşsiz bir konumda olan Ortaköy camii, oldukça zarif bir yapıdır. İnce ve zarif minareleriyle tanınan Büyük Mecidiye Camii, tek kubbelidir. Abartılı hareket duygusu ve net gözüken detayları ile dönemin müzik ve edebiyatında da kendini gösterir. Yoğun bir etki bırakan bu anlatım biçimi kendi alanında fazla eser verildiğinden bir dönem adı olarak anılmaya başlanmıştır. 1600′lerde Roma’da kilise etkisinde doğmuşsa da tüm Avrupa’ya yayılmıştır.
Kubbeden kare plana geçişte, dayanma ve yaslanma kemerlerinin birleştiği köşelerle kubbe arasındaki pandantiflerin dış yüzleri kurşunla örtülüdür. Kemerler üzerine oturtulmuş kubbe ile kemerlerin arasını kapatan üçgen biçimindeki kubbe parçalarından her biri. Pandantif olarak tanımlanıyor. Merdivenle çıkılan tek şerefeli iki minaresi vardır. Tek kubbenin duvarları pembe mozaiktendir. Mihrap, mozaik ve mermerden, minber ise somaki kaplı mermerden yapılmış olup, ince bir işçiliği vardır.Caminin içi çok güzel olup, süslemeler olağanüstüdür. Caminin içindeki ‘’Allah, Muhammed ve ilk Dört Halife ‘’nin adlarının bizzat Sultan Abdülmecit Han tarafından yazıldığı söylenceler arasındadır.
Yorumlar kapalı.