SSM Mack: Sadece Işık ve Renk
“MACK: Sadece Işık ve Renk”
Adlı sergiyi gezme fırsatı buldum. Sergiyi gezerken Newton, Newton ışık çarkı ve prizmasını anımsadım. Newton ışık prizmasını üretip, ışığı renklerine ayırdığında, bu büyülü sonucu saatlerce huşu içinde izlemişti. Üstelik güneş ışığının renklerine ayrılması, Newton’a büyücü gözüyle bakılmasını sağlamıştı. Sıra dışı bir sanatçı olan Heinz Mack da eserleriyle ışık ve renk büyücüsü olarak karşıma çıktı. Bu nedenle, bu sergiyi gezme fırsatını yakaladığım için kendimi şanslı saydım.
S.S.M Sakıp Sabancı Müzesi, Alman modernizminin öncülerinden Heinz Mack’ın 60 senelik uzun ve üretken kariyerini, 100’den fazla eser ile galerilerinde ağırlıyor. Tahincioğlu ana sponsorluğunda S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi’nde (SSM) 18 Şubat 2016 tarihinde ziyarete açılan “MACK. Sadece Işık ve Renk” adlı sergi, 20. yüzyıl ortası avangart sanat ağı ZERO kurucularından Alman sanatçı Heinz Mack’ın yapıtlarını bir araya getiriyor.
Sergi, Mack’ın ZERO akımının belkemiğini oluşturan erken dönem eserlerinden yola çıkarak uzun ve üretken kariyeri boyunca ortaya çıkardığı resim, heykel ve kinetik sanat eserlerinden zengin bir seçki sunuyor.
Alman modernizminin öncü sanatçısı Heinz Mack için ışığı sonsuz bir yaşam kaynağı olarak kabul ederek sarsılmaz bir kararlılıkla izini sürmek hem kişisel bir tutum, hem de etkin bir sanatsal strateji niteliği taşır. Gençlik yılları II. Dünya Savaşı’nın geride bıraktığı soğuk yıkıntıların arasında, Almanya’da geçen Mack, sanatsal üretimini tarih boyunca her coğrafyada yeni bir günün ve keşfedilmemiş imkânların habercisi olan ışık etrafında şekillendirir.
Mack, ışık ve yansıttığı tüm renkleri resim, heykel, enstalasyon ve rölyefleri de kapsayan geniş üretim yelpazesinde bir kaşif tutumuyla, yorulmadan takip eder. Doğu ve Batı, uygarlık ve doğa, aydınlık ve karanlık, sanatçının mutlak güzellik arayışında, şiirsel bir tutumla bütünleşir.
Heinz Mack, 1957’de kurucuları arasında yer aldığı uluslararası sanat ağı ZERO’nun yapıtaşlarını şekillendirdiği üzere, insani izlenim ve duyuları dönüştürmeyi, değiştirmeyi amaçlayan eserler vasıtasıyla geleceğe dair evrensel bir uyumun imkânlarını araştırır. Işığın kapsayıcı, tanımlayıcı ve dönüştürücü gücü, Mack’ın yıllarca keskin bir disiplin ve adanmışlıkla ürettiği sanat eserlerinin hayatiyetinde merkezi konumdadır.
Sanatçının 1967’de ZERO kapsamındaki çalışmalarını tamamlamasından sonra yoğun olarak devam ettirdiği bağımsız kişisel çalışmalarında bir felsefeci ve sanatçı olarak benimsediği araştırmacı tavır, içine doğduğu Batı’dan yola çıkarak geleneksel Doğu’nun bilgisini ve entelektüel prensiplerini anlama isteğinden de güç alır. Sanatçının ışığın kendisini en kuvvetli biçimde ifade ettiği bölgelere, Kuzey Kutbu’ndan Sahra Çölü’ne uzanan coğrafyayı ziyaret eden çalışmalarında ışık, felsefi bir yaklaşımla, çoğu zaman malzemenin ve eserin kendisi haline gelir.
Bugün Heinz Mack, dünyayı değiştirme amacıyla yola çıkan ZERO akımının devrimci yankılarından kıtaları kapsayan anıtsal çalışmalara, kinetik heykellerden gözün seçebildiği tüm renkleri kucaklayan tuvallere uzanan zengin sanatsal kariyerinin zirvesinde bulunuyor.
Küratörlüğünü S. Ü. Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü Dr. Nazan Ölçer ile Royal Academy of Arts Londra eski Sergiler Direktörü ve sanat tarihçisi Sir Norman Rosenthal’in üstlendiği “MACK. Sadece Işık ve Renk”, sanatçının 85. yaşını ve kariyerinin 60. yılını Uzakdoğu, Avrupa ve Türkiye’de gerçekleşen bir dizi sergiyle taçlandırması açısından da önem taşıyor.(SSM web sitesinden alıntı.)
Heinz Mack’ın, Doğu ve Batı uygarlıklarının binlerce yıldır paha biçilmez mirasıyla donattığı İstanbul’daki ilk kişisel sergisine zengin bir eğitim programı ve atölyelerin yanında, kapsamlı bir sergi katalogu da eşlik ediyor. “MACK. Sadece Işık ve Renk”, Tahincioğlu katkılarıyla 18 Şubat 2016 itibarıyla S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi galerilerinde sanatseverlerle buluştu.
Resim
‘’Resimden bahsettiğimizde, renkten bahsederiz’’
Heinz Mack, ışığın temel yaşam alanı olarak değerlendirdiği renk ile derin bağını, form ve heykele tamamen odaklanmak üzere verdiği uzun aradan tam otuz yıl sonra, 1991’de, ‘’Kromatik Takım Yıldızlar’’ adını verdiği resim serisiyle vurgulamıştır. Sanatçının ufkunu, ışığın doğurduğu tüm renklerle tekrar yorumladığı ‘’Kromatik Takım Yıldızlar’’ serisine esin veren yalnızca görsel sanatların en köklüsü olan resme dönüş anı değil, aynı zamanda sanatçının gençlik yıllarında aldığı klasik piyano eğitiminden hareketle kurguladığı müzikal ritim duygusudur.
Mack, tuvallerine yansıttığı prizmatik renklerin arasındaki ahenkli ilişkiye adeta ritmik bir müzik sekansı olarak yorumlamış, bu yolla sanatın arkasında durduğunu iddia ettiği aşılmaz karanlığı ışık ve renklerle takas ettiği yeni, sonsuz bir sanatsal üretim alanını kendisi için mümkün kılmıştır.
Erken Rölyefler
Heinz Mack’ın sanatında, esinini Doğu ve İslam Sanatı süslemelerinden alan, görünüşte tekrarlar ile sonsuza uzanan motifler ortaya çıkar. Sanatçının, Zero akımının yenilikçi felsefesini şekillendiren bir tavırla 1950’lerin sonundan itibaren ürettiği, formların müdahale edilmiş düzenlerle birbirini tekrar ettiği rölyef çalışmaları, kabartmalı yüzeyleriyle üçüncü boyuta uzanırlar. Keskin formların zigzag ve ızgara şablonlar gibi geometrik referanslar içermelerine rağmen kusursuz bir düzeni takip etmeyişi, ilk bakışta oluşan sonsuz tekrar izleniminin altında yatan kasıtlı ve insani bir düzensizliğe işaret eder.
Mack’ın kariyerinin erken dönemlerinde temel olarak siyah ve beyaz üzerinde gerçekleştirdiği bu yapısal deneyler, sanatçının 1960’lı yıllarda başlayan Doğu keşiflerini takiben çöl coğrafyasının dalgalı formlarında, altın ve kum sarısında yeniden doğacak, doğal biçimler yapay bir düzen ile bütünleşecektir.
Heykel
‘’Heykeller doğru ışıkla buluştuklarında canlanırlar; bunun sebebi heykellerin, ışığın araçları ve enerjisinin ifadeleri olmalarıdır.’’
Heinz Mack yapıtlarının ışık ve eserlerinin sergilendiği mekânla bütünleşen bir ortam ve tecrübe haline getirmenin yollarını araştırırken heykellerini ‘’renk ve ışığın taşıyıcısı’’ olarak konumlandırır. Sanatçı taş, metal, ahşap, kum, cam ve seramiği de kapsayan geniş bir malzeme yelpazesini farklı işleme teknikleri kullanarak ışığı farklı şekillerde kabul eden yüzeyler oluşturur. Mack’ın ‘’Sanatın sırlarlarının ifadesini mümkün kıldığını’’ ifade ettiği yüzeyler ve form üzerinde ışık ve gölgeler gezinir. Bu eserler sanatçıya göre ancak şiirsel olabildikleri ölçüde anlaşılır olurlar.
Mürekkep Çizimleri
‘’Benim için bir çizim, sözleri olmayan kusursuz ve şiirsel bir dildir.’’
Heinz Mack’ın kâğıt üzerine çizimleri, sanatçının sanat eğitiminin ilk adımlarından itibaren çizimin doğal disiplinine duyduğu derin sevgi ve bağlılığın izlerini taşır. Sanatçı için doğaya dair izlenimlerinin bir başka ifade alanı olan çizim çalışmaları, bir tuval veya heykelin oluşturabileceği tüm anlam ve etki katmanlarını yaratabilecek kadar zengin bir dünya oluşturur. Işık ve rüzgârın çöl kumu üzerindeki izlerinin siyah beyazın karşıtlığında yeniden hayat bulduğu, güçlü bir grafik kimliğine işaret eden bu eserlerde sanatçının el hareketleri, sözlerin hüküm sürmediği, kendine ait bir vurgusu ve ritmi olan yepyeni bir dil haline gelir. Sanatçı; siyah Hint mürekkebi, pastel ve füzen gibi malzemelerle ortaya çıkardığı bu eserlerini ‘’Sanatımın dilbilgisi’’ ve ‘’Elimin dili’’ olarak tanımlar.
Çöl Rölyefleri
‘’Sanatım, dünyanın tüm çirkinlikleri giyinmiş perişanlığına, mutlak güzellik ile bir karşı duruş niteliğindedir.’’
Heinz Mack, kariyeri boyunca farklı malzeme ve stratejilerle ürettiği ‘’sanata ayrılmış alan’’larını hem el değmemiş doğal coğrafi bölgelerde, hem de insan uygarlığının kazanımlarının birer birer düğüm halini alabildiği kalabalık metropollerde üretmiştir. Mack, sanat tarihinin geçmiş yüzyıllarına uzanarak ölüm ve yaşamı kutlayan anıtsal sütun ve yapıları aracılığıyla doğanın kontrolsüzce hüküm sürdüğü doğal alanları ve binlerce insanın geçip gittiği metropolleri ütopyacı bir tutumla birbirine yakınlaştırır. Doğa ve insanı sanat için özel olarak yaratılmış ortamlarda birleştirir.
Mack, ‘’yapay bahçe’’lerini Şam, Cezayir, Mısır, Tunus ve Hindistan gibi güneşin değdiği ve tanımladığı Doğu coğrafyaları için tasarladığı gibi, Kuzey Kutbu’nun çelik renkli buzullarını da saf ışığın oyun alanı olarak yeniden yorumlar. Mack’ın Sahra Çölü’nden Kuzey Kutbu’na uzanan keşif çizgisinde konumlandırdığı bu saf ışık alanları, doğal ve yapayın iç içe geçtiği, görünüşte imkânsız olan birlikteliklerin bir kutlaması niteliğindedir.
Sahra Projesi
‘’…Soruyorlar: Bu proje gerçekleştirilebilir mi? …Ben de cevap veriyorum: Evet!’’
Heinz Mack’ın ZERO akımına kimliğini kazandıran yapıcı ve ütopyacı tutumu, belki de en açık biçimde ilk olarak 1958’de tasarladığı ve 1961’de yayınladığı Sahra Projesi’nde görülür. Sanatçının 1950’lerde Şam’a yaptığı ziyaretlerden esinlenen ve açık alanların birer sanat yüzeyine dönüştüğü Yeryüzü Sanatı’nın (Land Art) ilk örneklerinden sayılabilecek Sahra Projesi, görünüşte sonsuzluğa uzanan çölün içinde yalnızca sanata ve özgürlüğe adanmış bir alan yaratmayı amaçlar. Mack’ın farklı malzeme ve stratejilerle ürettiği heykel ve yerleştirmeler yoluyla gerçekleştirdiği Sahra Projesi, izleyicilere eserler ve doğanın iç içe geçtiği benzersiz bir deneyim sunar. Heinz Mack’ın ‘’ışık ve sessizliğin sonsuza yayılabilmesi’’ amacıyla çöl ve kutup ortamları için tasarladığı ve kariyeri boyunca farklı biçimlerde yeniden yorumladığı bu projelerde nesneler ışık yoluyla çözünür ve soyutlaşır. Doğanın enerjisi adeta görünür hale gelir.
Sanatçı, Sahra Projesi’ni 1967’de ışık ve insan arasındaki temel ilişkiyi canlandırdığı bir sanat filmi haline getirmiş ve felsefesini devrimci bir tutumla televizyon yoluyla da geniş kitlelerle paylaşmıştır.
Kinetik
‘’Bir rengin birkaç anlamı olabilir. Ama onun edimsel nesnelliği, yani içkin enerjisi, kendi titreşimini başlattığında ortaya çıkar; bu onun yaşamı, soluğudur.’’
Heinz Mack’ı 1950’lerden itibaren yoğun olarak meşgul eden, ‘’durağan’’ sanatı harekete geçirme, içindeki gizli enerjiyi ve devinimi ortaya çıkarma dürtüsü, kinetik eserleriyle doruğa ulaşır. Sanatçının teknolojiyi estetik bir öğe olarak kullandığı, yansıtıcı yüzeyler ve elektrikli düzenekler aracılığıyla etrafını yansıtan ve dönüştüren kinetik eserler, izleyiciye günlük karşılaşmaların ötesine geçen türden bir etkileşimi mümkün kılar. Yansıma ve ışımalar sayesinde içinde bulundukları ortamı onlarca parçaya bölerek tekrar kurgular. Teknolojik öğeler yardımıyla yaratılan yapay imgelerde eser, izleyici ve mekân birbirine geçerken Mack, insan ve ışık arasındaki karmaşık ilişkiyi soyut bir alanda yeniden biçimlendirir. Geleneksel sanatın malzemeleri motorlar, tüpler ve ampullerle yer değiştirir. Heykelin sınırları çözünür ve izleyicinin algısıyla oyuncu bir etkileşime geçer. Mack’ın kinetik eserleri hacim ve boylarıyla değil, işgal ettikleri ‘’görüş alanı’’ ve oluşturdukları etki ile ölçülebilirler.
Kaynaklar:
- http://www.sakipsabancimuzesi.org/tr/sayfa/sergiler/mack-sadece-isik-ve-renk
- Müzedeki bilgilendirme panoları