Ankara Atatürk Bulvarı 1
Ankara, denizi olmayan ancak yeşili bol olan bir kent. Büyük adalar halinde yemyeşil ağaçları olan bu kentin geçmişte bozkır olduğuna inanmak güç. Ankara kent ormanlarıyla anılır hale geldi. Bir de buna gökkuşağı renklerini içeren çiçeklenmiş, geniş bulvar ve caddelerini eklerseniz masalımsı bir hava kazandığına bile inanabilirsiniz. Bu sonucu biraz da Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında Ankara’da uygulanan Jansen planına borçlu olduğumuzu düşünüyorum.
Ankara’nın Atatürk Bulvarı ve çevre bağlantılarını bir ayrı severim. Çankaya Botanik Parkı ile başlayıp Ulus Meydanı’na kadar, yürüyerek yapacağınız bir yolculukta, Atatürk Bulvarı ile bağlantılı kent parklarını tanı(t)ma olanağı bulabiliriz. Kent parkları olarak tanımlanabilecek yeşil alanların önemli bir işlevi kültürel ve kişisel çeşitliliğin sergilenmesi, demokratik ve açık görüşün vurgulanmasıdır.
Tanımlı kent boşlukları olarak işlev gören kent parkları, insanları bir araya getiren yerlerdir. İstanbul’da gezi Parkı, Ankara’da Abdi İpekçi Parkı, Güvenpark ve Kuğulu Park bunun çarpıcı örnekleridir. Birden fazla insanın aynı mekanda bir araya gelmesi her an bir sosyal aktivite oluşturmaktadır.Kent parkları olarak tanımlanabilecek yeşil alanların önemli bir işlevi kültürel ve kişisel çeşitliliğin sergilenmesi, demokratik ve açık görüşün vurgulanmasıdır. Gezi Parkı ve Gezi direnişi bunun en çarpıcı örneklerinden biridir.
Kuğulu Park
Birden fazla insanın aynı mekanda bir araya gelmesi her an bir sosyal etkinlik oluşturmaktadır. Kuğulu Park da bunlardan biri ve en aktif olanıdır. Kuğuları ile Ankara Kavaklıdere Semtinin simgesi haline gelmiş olan Kuğulu Park, halka açık yeşil alanlardan en ilgi çekici olanıdır. Yılın her mevsiminde Ankaralıların ilgi duydukları ve uğramaktan büyük keyif aldıkları bir mekândır. Benim de sıkça uğramaktan büyük keyif aldığım Kuğulu Parkı, bu kez Saklı Cennetleri tanıtmak amacıyla öğleden sonra bir kez daha ziyaret ettim.
Anneler çocuklarıyla, gençler sevgilileri ile orta yaşlılar da eşleri ve çocuklarıyla parkta yerlerini almışlardı. Fıskiyeli havuzda neşeyle süzülen kuğuların dansına, ışıkla senkronize olan suyun dansı eşlik ediyordu. Asırlık ağaçların gölgesinde oturanlar, kuş cıvıltıları arasında, çiçeklerin ve ağaçların etrafa yaydıkları huzur verici ve dinlendirici kokular arasında kendilerinden geçmişlerdi. Fıskiyeden çıkan suyun şırıltısı ve ağaç yapraklarının titreşiminin yaydığı huzur verici sesler eşliğinde dans eden kuğulara kenetlenlenmişlerdi.
Durgun suda yüzen kuğulardan kendilerini alamıyorlardı. Bu ritüale ben de katılmıştım. Oturduğum sıraya, başka birkaç kişi daha oturup, kalkmıştı ama gözlerim hala suda dans eden kuğularda olduğundan farkına varmamıştım. Birden kendime geldim ve bu günkü amacımı anımsadım. Bulvar çevresindeki diğer kent parklarını bulmak üzere Kuğulu Park’tan ayrılarak Atatürk Meydanı’na doğru yürümeye başladım. Meydana gelmeden, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bahçesi konumunda olan Milli Egemenlik Parkı’na uğradım.
Milli Egemenlik Parkı
Onlarca kez yanından geçmiş olmama rağmen, farkına var(a)madığım Saklı Cennetlerden biriydi Milli Egemenlik Parkı. 23 Nisan 1986 tarihinde Dünyanın çeşitli ülkelerinden davet edilen çocukların katıldığı konserlerle, oyunlarla açılan Milli Egemenlik Parkı gerçekten de Saklı Cennetlerden biriydi. Dünyanın çeşitli ülkelerden armağan olarak getirilen bitki ve ağaçlar büyümüş.Dallanıp budaklanmış ve parkı saklamışlar, saklı Cennet haline getirmişlerdi. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni üç koldan saran parka, Türkiye Belediyeler Birliği’nin karşısındaki meclis girişinden giriyorum. Parkın girişindeki tanıtım panosunda ilginç bilgilere rastlıyorum. Parktaki ağaç ve bitkiler, neredeyse bir dünya mozaiği oluşturuyor.
ABD’den Pasifik Gümüş Göknarı, Arnavutluk’tan At kestanesi, Avusturya’dan Adi Ardıç, Avrupa Melez Çamı, Dağ Çamı, Kuş Üvezi, Yaz Ihlamuru, Çin halk Cumhuriyeti’nden Mabet Ağacı, Almanya’dan Yabani İğde, Finlandiya’dan Adi Huş, İsrail’den Erguvan, İsviçre’den Çınar Yapraklı Akçaağaç, Adi Huş Ağacı, Avrupa Ladini, İtalya’dan Mavi Ladin, Kore’den Ağaç Hatmi, Kıbrıs’tan Adi servi olmak üzere yüzlerce çeşit ağaç getirilmiş ve dikilmiş.
Parkta biraz içerilere doğru ilerlediğimde yemyeşil çimlerle kaplı ve ağaçların çevrelediği yarım küre şeklindeki bir tepede ”Barış Güvercini” heykeli yer alıyordu. Sefer Taşhan adlı bir inşaatçının hayata geçirdiği Barış Güvercini, parka girilmediği takdirde görülmeyen ilginç bir heykel. Barış Güvercini heykelinin bulunduğu yemyeşil tepenin karşısında, ağaçlar arasından zar zor seçilen bir Amfitiyatro ile onlarca Türk Bayrağının asıldığı bayrak direklerini görüp, oraya yöneliyorum.
Orta öğretim ve üniversiteli sandığım onlarca genç tiyatro basamaklarına oturmuş, sohbet ediyorları. Bazıları da kaykaylarıyla meydanda geziniyorlardı. Dünya mozaiğini oluşturan ağaçlar üzerinde sonbahar etkisi vardı. En güzel şiirlerin yazıldığı hazan mevsimi sonbahar, Milli Egemenlik Parkı’da da kendini ağaçların sararan yapraklarıyla ortaya koymuştu.
Sararan yapraklarıyla ağaçlar parka masalımsı bir hava katmışlardı. Sonbaharın bu güzelliğini içime sindirdikten sonra parktaki gezintimi sürdürdüm. Amfitiyatronun arka tarafında, sanıyorum Milli Egemenliği temsil etmek üzere konuşlandırılmış, bir heykel grubu ile karşılaştım. İnternette yaptığım çok geniş kapsamlı araştırmaya rağmen, bu heykel grubu hakkında bilgi bulamadım.
Atatürk Meydanı
Tekrar Atatürk Bulvarı’na çıkarak Atatürk Meydanı’na giriyorum. İsmet İnönü Bulvarı boyunca ilerlediğimde, Atatürk Meydanı peyzajının da mükemmel olduğunu görüyorum. Daha önceleri farkına varmadan yanından geçip, gittiğim Atatürk Meydanı beni sarıp, sarmalıyor. Tanıtılması gereğine inanıyor ve bir hayli fotoğrafını çekiyorum.
Ankara’nın en önemli meydanlarından olan olan Atatürk Meydanı’nın yüzölçümü yaklaşık 12 000m² dir. Güneyinde Türkiye Büyük Millet Meclisi, kuzeyinde Bakanlıklar, doğu ve kuzey-doğusunda ticaret alanları, batısında ise Ankara’nın en önemli kamu ve konut koridoru yeralmaktadır. Bulunduğu konum itibariyle alan, kuzey-güney aksı ile kesişen ve batı koridoruna başlangıç/bitiş noktası özelliğini taşımaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin önünde yer almasından dolayı da özel bir anlam kazanmaktadır. Meydan alanında temelde iki malzeme kullanılmıştır. Bunlar paslanmaz çelik ve doğal taştır. Meydan ve sert zemin alanlarda “gri granit mermer”, “yakılmış pembe mermer” ve çeperlerde “andezit” kullanılırken, kare havuzlarda “siyah granit mermer”, basamaklı havuzlarda ve havuz iç kısımlarında da “beyaz mermer” tercih edilerek arzu edilen kontrast yakalanmaya çalışılmıştır.
Meydanın girişindeki üçgen prizma şeklindeki Anıt; “Sonsuzluk ve coşku”nun soyutlandığı, “yaşam, ölüm, yeniden doğuşun” simgelendiğini anlatmaktadır. Anıt, 40cm çapında paslanmaz çelik kolonlar üzerinde ve en yüksek noktası +9.00 kotunda olan, 7.50m akslara sahip üçgen prizma şeklindedir. Diklemesine çelik teller dizilip, üzerlerinden özel nozullar ile su akıtılarak “su perdesi” oluşturulmuştur. “Renk geçiş sistemli senkronize spotlar” ile içten aydınlatma yapılıp, gündüz olduğu kadar gece de arzu edilen efekt sağlanmıştır. Bu meydanda, havuzlardan gelen “siyah granit mermer”, yerde de devam ettirilerek süreklilik vurgulanmıştır.