Osman’ımın Pantolon parası

18 Ağustos 1958,  Misli (Konaklı)…

Nasıl olduysa kendimi Bulgaristan’daki köyümüz Karagözler ’de bulmuş ve Kerim dayımla Sakar Balkana çıkmaya karar vermiştik. Köyün güneyindeki Sakar Balkan gerçekten görülmeye değer demişti dayım. Yamaçlarında gizemli mağaraların yanı sıra Çıplak tepe denen yere çıkıldığında bütün Gerlovo Alçağı denen yer rahatlıkla görülür. Demişti. Ben de hadi çıkalım dayı demiştim. Tırmanmaya başladıktan yarım saat sonra Sakar Balkanın yamaçlarında mola vermiştik Kerim dayımla. Vermiştik çünkü kan ter içinde kalmıştık tırmanmaktan…

Tekrar tırmanmaya başladığımızda ‘’Mehmet, Mehmeeet…’’ Diye annemin sesini duymuştum. Annemin sesi bu kadar uzaklara nasıl gelebiliyordu. Ses yakından geliyordu halbuki. Dayımla ter atmaya çalışıyorduk, sesin geldiği tarafa döndüm. Havalanmak için kollarımı yukarı kaldırdığımda üzerimdeki yorgan savruluverdi. Sakar Balkan’a tırmanırken üzerimdeki yorgan da neyin nesiydi… Gözlerimi araladım, annem başucumda duruyordu. Hadi kalk  kuyudan bir kova su çek de gel. Dedi. Arkadaşın Osman’ın annesi Hatice Teyze geldi…

Kapı açıktı. Pencereler de açık olduğundan, hafif bir rüzgar doluyordu ortama. Bir an için nerede olduğumu anımsamaya çalıştım. Sahi neredeydim ben, neredeydik biz? Karagözler de mi? Osmaniye de mi? Yeşilova da mı? Mersin Göçmen barakalarında mı? Niğde Bor kazasında mı, yoksa Misli de mi? Doğrulup çevreme baktığımda Niğde Misli de olduğumun ayırdına vardım. Meğer rüya görüyor ve rüyamda tırmanıyor muşum Sakar Balkana Kerim Dayımla… Bir süre durumu ve yerimi anlamaya çalıştıktan sonra kalktım, kuyudan su çekmeye gittim…Su çekmeye giderken hafızam yerine geldi. İlkokul bitmişti. Yaz tatilindeydik… Ama ne tatil! 

Hava sıcak mı sıcak, köy çevresi kum ve kum, evlerimizin altı ise ucu bucağı olmayan mağaralar… Bu sıcak, bunaltıcı ve can sıkıcı günde tek değişiklik okul arkadaşım Osman’ın annesi rahmetli Hatice teyzenin az önce bize uğraması olmuştu. Kuyudan çektiğim suyu getirdikten sonra Hatice teyzenin elini öpüp Osman’ı sordum. Ben gelirken uyuyordu. Dedi. İzin isteyip yan odada kitap okumaya başladım.

Hatice teyze bir taraftan koyunlarından kırktığı yapağıyı eğirirken, diğer taraftan da yaklaşan dini bayramlardan biri üzerine annemle sohbet ediyordu. 10 lirasının olduğunu, köye uğramasını beklediği seyyar satıcıdan pantolonluk kumaş alarak Osman’a bayramlık bir pantolon dikeceğini söylüyordu. Hatice teyzenin annemle yaptığı bu sohbet her nasılsa aklımda kalmıştı. İyi ki kalmıştı…

Hatice teyze akşam üzeri bizden ayrıldıktan bir süre sonra Niğde’den gelen külüstür köy otobüsünden çıkan bir tanıdık, Niğde Milli Eğitim Müdürlüğünden sarı bir zarf getirdi bize. Zarfı açtığımızda, bir sonraki gün, Niğde’de yapılacak olan İvriz İlköğretmen Okulu yatılılık yazılı sınavlarına davet ediliyorduk. Adeta havalara uçmuştum. Yaşamım boyunca minnet ve rahmetle andığım ilkokul öğretmenimiz Beyazıt Tuna, kardeşim ve benim adıma İvriz İlköğretmen Okulu yatılılık sınavı için başvuruda bulunmuştu. İvriz demek kurtuluş demekti…

Ne var ki sevincim kısa sürdü. Kısa sürdü çünkü Niğde’de iki gün sürecek olan sınavlar için, Niğde’ye gidecek otobüs paramız olmadığı gibi konaklayacak yerimiz de yoktu. Haberleşme olanaklarının neredeyse yok denecek kadar az olduğu köyümüzde Mersin’deki rahmetli babama ulaşamazdık. Ulaşsak bile göndereceği para bir hafta on günden önce gelmezdi. Köydeki komşulardan da para alabileceğimiz kimse yoktu. Olsa da bu aylarda kimse de para olmazdı.

Rahmetli annemle saatlerce düşündük ama bir çözüm üretemedik. Tam sınavlara katılmaktan vazgeçmiştik ki gündüz bizi ziyaret eden Hatice teyze ile annem arasındaki sohbeti anımsadım. Hatice teyzede ‘’Osman’ımın pantolon parası’’ 10 lira vardı. Gidip istesek mi? Dedim anneme. Gecenin bir yarısında gittik Hatice teyzeye ‘’Osman’ımın pantolon parası’’nı istemeye. Bizi dinledikten sonra, hiç ikiletmeden vermişti 10 lirayı…

Ertesi gün Niğde’ye gitmiştik. Öğretmenimiz Beyazıt Tuna karşılamıştı bizi. Sınav salonuna götürmüştü. İlk gün sınavları benim için oldukça iyi geçmişti. Kardeşim tereddütlüydü. Her nasılsa durumumuzu öğrenen köylümüz Yakup Amca sınavdan sonra bizi almış, ‘’Bu gece benim misafirim olacaksınız.’’ Demişti. Yakup Amca Niğde Kalesi yamaçlarında bulunan bir mağara ağzını kendine mekân eylemişti yaz boyunca. Karnımızı doyurmuş, yatacak yer göstermiş ve ertesi sabah da kahvaltı yaptırarak ikinci gün sınavlarına göndermişti.

Bana önce İvriz’in sonra da tüm öğrenim hayatımın kapılarının açılmasını sağlayan Hatice Teyze ile Yakup Amcayı hiç unutmadım, şükranla andım. Mekânları Cennet olsun dedim… Öyledir de zaten…

Share Button