Öteki Roma Trastevere
Boğaziçi’nin İstanbul’u ikiye bölmesi gibi Tiber Nehri de Roma’yı ikiye ayırmış. Nehrin doğusunda Antik Roma, batısında Trastevere bölgesi var. Trastevere’ nin kelime anlamı da Tiber Nehri’nin öteki yakası anlamında kullanılıyormuş.
Üç bin yıllık Roma’da Vatikan, Venedik Meydanı, Roma Forumu, Panteon gezmiş olabilirsiniz. Ama demişti rehberimiz, Tiber Nehri’nin öteki kıyısına geçip Trastevere’yi yaşamadan, parke taşlı sokaklarını arşınlamadan, daracık labirentlerinde kaybolmadan Roma’yı görmüş sayılmazsınız.
Etrüsklerden bu yana öteki yaka Trastevere surların dışında kalmış. Marjinaller dışlanmışlar, tutunamayanlar ve ötekileştirilmiş olanların mekânı olmuş.
Roma İmparatorluğu’nun Önasya ve Afrika fetihleri sonrasında Suriyeliler ve Yahudiler yerleşmiş buraya. Sonra da onlara, geçimini Tiber Nehri’nden sağlayan balıkçılar ve liman işçileri katılmış.
20. yüzyıl sonlarında da sanatçılar, tek kaygısı sanat olan yabancı zenginler keşfetmişler bu semti. Üstelik mimari ve antik dokunun bozulmasına da izin vermemişler.
29 Kasım 2015 Pazar, Roma…
Dün Tiber Nehri’nin doğusunda yer alan ve Antik Roma’nın kalbi sayılan meydanları ve caddeleri gezdik. Bu günkü programımızda ağırlıklı olarak Tiber Nehri’nin kuzey batısında, öteki yakasında yer alan Trastevere bölgesi var.
Dokusu bozulmamış bu semti ve semtteki Piazza di San Trastevere ile meydandaki kiliseyi görmek istiyoruz. Ayrıca eşimin, bu meydan civarında bulunan ve mutlaka pizzalarından yemek istediği Dar Poeta adıyla bilinen bir restauranta uğramak istiyoruz. Ancak bindiğimiz tramvaydan hangi durakta ineceğimizi bilemiyoruz. Yedi sekiz durak sonra iniyor ve çevreden yardım istiyoruz.
Google haritalardan da yararlanarak, aynı hat ve aynı tramvaylardan biri ile geri dönüyoruz. Geri dönüşümüz sırasında, bizdeki sosyete pazarlarına benzeyen bir yer eşimin dikkatini çekiyor. Tramvaydaki yolculardan biri ‘’Porta Portese Pazar’’ olarak tanımlıyor. Roma’nın ünlü sokak pazarlarından biriymiş.
Daha sonra bu pazara uğramak üzere yolculuğumuz devam ediyor. Tramvaydaki bazı yolcuların önerisiyle bir durakta iniyor ve Piazza di Santa Maria’yı bulmaya çalışıyoruz. Google haritalardan da yararlanarak Via di San Francesco üzerinden meydana ulaşıyoruz.
Piazza di Santa Maria’nın atmosferini sabah güneşi alan büyük bir oturma odası gibi, samimi bir yer olarak bulduk. Merkezinde merdivenlerle ulaşılan sekizgen bir çeşmesi bulunuyor. Çeşme küvetinin kenarlarındaki sekiz köşenin dördüne bronz aynalar, diğer dördüne de bronz kurt başları konularak çeşme görsel yönden zenginleştirilmiş. Sıralama bir ayna bir kurt başı biçiminde olmuş. Kurt başları ilgimizi çekti.
Efsaneye göre bir kurt tarafından emzirilen ve büyüdükten sonra Roma’yı kuran Romulus’a atıf yapılmış. Çeşme küvetine erişimi sağlayan çevresindeki basamaklar seyir terası görevini üstlenmişler. Çeşme, hala işleyen Roma’nın en eski çeşmelerinden biri. Bu günkü görünümü 1692 yılında Carlo Montana tarafından oluşturulmuş.
Meydan çevresinde özel yemekleri ve şarapları olan restoranlar var. Kentin en eski bölgelerinden biri olan bu bölgede pek fazla turist bulunmuyor. Genelde Romalıların yaşam bölgesi olarak biliniyor. Bu bölgede yaşayanlar kendilerini gerçek Romalı olarak görüyorlar.
Meydana adını veren Santa Maria Kilisesi Roma’nın ilk resmi ibadet yerlerinden biri olarak biliniyor. İsa’nın annesi Meryem’e adanmış. Efsaneye göre Papa Callixtus I tarafından M.S. 220 yılında inşa edilmiş. Özel bazilika planı korunarak, dördüncü ve sekizinci yüzyıllarda restore edilmiş. Kilisenin en ilgi çekici ve hayranlık uyandırıcı bölümleri 12. Ve 13. Yüzyıllarda eklenmiş.
Kilisenin giriş kapısının üstünde, üçgen alınlığın hemen altında kucağında İsa’yı tutan Meryem ile iki yanında ellerindeki lambalarla 10 kadın betimlemesi var. Altındaki balkon korkulukları üzerine de 4 heykel konulmuş. Sağ tarafta da 4 kademeli bir saat kulesi yer alıyor. Kilise kapalı olduğundan gördük ama gezemedik.
Kilisenin dışarıdan basit görünmesi sizi yanıltmasın. Roma’nın en büyük kilisesi olmasa da, görkemli altın renkli mozaikleri ve sakin atmosferi sayesinde kesinlikle en güzelleri arasındadır. Temeli 3. yüzyılda atılan Santa Maria Kilisesi, Roma’nın en eski kiliselerindendir. Ancak yapı günümüzdeki görünümüne 12. yüzyılda kavuşmuştur. Konum olarak Roma’nın biraz dışında yer aldığı için genellikle kalabalık değildir. Akşamları içerisi mumlarla aydınlatıldığında ziyaret ederseniz, kilisenin sakin atmosferini tam anlamıyla hissedebilirsiniz.
Biz de bölgenin Trastevere bölgesinin gizemli, dar ve kıvrımlı sokaklarına bıraktık kendimizi. Bölgenin sokakları ve evleri İstanbul Balat bölgesini andırıyordu. 2000 yıl öncesinde Yahudi cemaati buralarda yerleşmişti. Yahudi Gettosu olarak da biliniyor. Trastevere bölgesi de Balat ve çevresi gibi bakımsız kalmış.
Yine de keyifle gezdik, önce Piazza Trilussa’ya sonra da Tiber Nehri kıyısına ulaştık. Karşımızda Ponte Sisto olarak bilinen köprü duruyordu. Köprü üzerinde, Tiber Nehri’ni arkamıza alarak, selfie yöntemiyle anı fotoğrafları çektik. Fotoğraflarla anılarımızı ölümsüzleştirdikten sonra üzerinden tramvayların geçtiği Garibaldi Köprüsüne doğru yürüdük. Bir süre sonra Garibaldi Köprüsü ve köprünün doğu tarafında, Tiber Nehri içindeki adacık karşımıza çıktı.
Adacık Isola Tiberina nehrin ortasına demir atmış, her an sefere çıkacak bir kalyon gibi duruyor. Bu minik adacıkta Aziz Bartolemus’un kemiklerinin bulunduğu iddia edilen ilginç çan kuleli onuncu yüzyıl yapısı San Bartolomeo Kilisesi, küçük bir sinagog, hastane ve helikopter pisti varmış. Nehrin iki yakasına birer köprü ile bağlanmış.
Garibaldi köprüsü üzerinden Tiber nehri ve ortasındaki adacık yeterince izlendikten sonra eşim daha önce tramvayda gördüğü halk pazarına, Piazza Porta Portese ’ye gitmeye karar veriyor.
Google babadan öğreniyorum ki ünü tüm Avrupa’da bilinen Porta Portese, İtalya’nın en büyük sokak pazarı olma unvanını taşımaktadır. Giyim, ev eşyası, antika ürünler ve daha birçok eşyanın satıldığı bu pazarda dünyaca ünlü markaların ihracat fazlası ürünlerini, bu ürünlerin 2. ellerini ve imitasyonlarını çok ucuz fiyatlara bulabilmek mümkün. Hem keşfedilmemiş olmasından hem de yerli halkın yoğun ilgi gösteriyor olmasından kaynaklı kendinizi bir Romalı gibi hissedebileceğiniz bir pazar olarak biliniyor.
Bu tür pazarlara bizde Bit Pazarı dendiği gibi Sosyete Pazarı da deniyor. Her türlü elektronik eşya, kitaplar, antika saatler, şamdanlar, sandalyeler, masalar, kitaplar ve onlarca çeşit giyim eşyası bulunuyor bu pazarda. Pazar günleri 07.00 – 14.00 saatleri arasında hizmet veriyor.
Eşim Porta Portese Pazarına gidince ben de Garibaldi Köprüsü’nü geçerek tekrar Antik Roma bölümüne yürüdüm. Largo di Torre Argantina bölgesini bir kez daha dolaştıktan sonra tekrar Trastevere bölgesine geri döndüm.
Garibaldi Köprüsü’nün Trastevere tarafındaki Belli Hafif Tren İstasyonunda buluşacaktık eşimle. Henüz gelmediğini görünce, özellikle pizzalarını yemek istediği Pizzeria Dar Poeta adlı restoranı bulmak istedim. Böylelikle bölgenin dar, eski, yıpranmış ve gizemli sokaklarını bir kez daha gezecektim.
Roma’da oldukça meşhur olan Dar Poeta’ya ulaştığımda, bu dar ve köhne sokakta bu kadar meşhur olmasına şaşırdım. Otantik bir havası olan restoranda henüz yeterli müşteri yoktu. Yeterli müşterisi olmayan restoranın nasıl bu kadar ünlü olduğuna aklım ermemişti. Hayal kırıklığı ile geri döndüm eşimi bulmak için. Yanılmışım. Geri dönüp, eşimle restorana girdiğimizde neredeyse yer yoktu. Zorla bir yerlere oturtulduk.
Uzun süre bekledikten sonra sipariş verebildik ve siparişi de uzun süre bekledik. Ancak, beklediğimize değdi. Pizzaları çok iyi, özellikle porcini mantar ve maydanozlu pizzalarını harika bulduk. Ev şaraplarını da oldukça iyi ve hesaplı bulduk. Gelen pizzalarımızı, kenarları dâhil, sildik süpürdük. Pizzalarımızı yedikten ve şaraplarımızı içtikten sonra, yaklaşık 950 metre uzaklıktaki Venedik Meydanı’na kadar yürüdük.
Eşim dinlenmek için kafelerden birine girdi. Ben de daha önce panoramik olarak gözden geçirdiğim Forum Roma’nın yolunu tuttum. Roma Forumu Antik Roma’nın geliştiği merkez bölgesiydi. Muhtemelen başlangıçta ticari, adli, dini, siyasi, toplumsal, pazar yeri, geçit yeri, seçim alanı, sayım merkezi ve gladyatör arenası gibi her türlü kullanıma ayrılmış bir bölgeydi.
Dini törenler, halka verilen ziyafetler, şenlikler ve oyunlar burada yapılır ve panayırlar burada kurulurdu. Sonraları daha kapsamlı hale getirildi. Roma kentlerinde forumlar resmi, idari, dinsel ve ekonomi yapılarının yer aldığı ve halkın bu yapılarla ilgili faaliyetlerinin gerçekleştiği yapı komlekslerine dönüştü. Planlı Roma kentlerinde Forum için ayrılan alanlar genel planlamanın en önemli unsurlarından biriydi.
Forum Roma’yı fotoğraflarken zaman akıp gitmiş, eşimin telefonu ile kendime geldim. Geri dönerek eşimle buluştuk. Venedik Meydanı otobüs duraklarından binmek istediğimiz otobüs seferleri iptal edilmişti. Corso Vittorio Emanuele II güzergâhında protesto gösterisi varmış. Taşıt trafiğine kapatılmış. Eşimle birlikte gösteriyi izlemeye karar verdik.
Güvenlik önlemleri mükemmeldi, protestocuları korumaya yönelikti. Grubun önünde ve arkasında yer alan güvenlik görevlilerinin yanı sıra yan cephelerde de görevliler vardı. Tam bir şenlik içinde geçen protesto yürüyüşünü geride bırakarak, Via del Corsa ’ya girdik.
Buraya Corso deniyor, çünkü burada at yarışları yapılıyormuş. Roma karnavalı sırasında atlar yarıştırılıyormuş. Papalar da burada atlarını yarıştırmışlar. Biz kendimiz yarışmak istiyoruz. Halk Meydanı olarak bilinen Piazza del Popola’ya gitmek istiyoruz. Popola meydanındaki Metro ve hafif raylı sistemden yararlanarak otelimize dönmeyi düşünüyoruz.
Yapımı M.Ö. 220 yıllarına tarihlenen Via del Corsa akşamları taşıt trafiğine kapatılıyor. Biz de taşıt trafiğinin olmadığı bu zaman diliminde yürüdük Corsa ’da. 2 000 yıllık bir geçmiş olan Corsa’nın iki tarafındaki bütün yapılar anıtsal nitelikte olup, görülmesi gereken saraylar, bazilikalar, meydanlar, dikili taşlar var. Alış-veriş yapmak isteyenler için de oldukça lüks marka mağazalar bulunuyor. Yürümeyi ve alış-veriş yapmayı sevenler için ideal bir cadde Corsa. Üstelik sağında ve solunda, caddeye oldukça yakın olan Trevi Çeşmesi ve İspanyol Merdivenleri bulunuyor.
Yaklaşık 1 700 metre uzunluğundaki caddeyi 30 dakikada geçerek Popola Meydanı’na ulaştık. Roma’nın en ünlü toplanma meydanı olan Popola adını meydanda yer alan Santa Maria del Popola kilisesinden almaktadır. Meydanın ortasındaki dikili taş Mısır’dan getirilmiş. Firavun Ramses II’ ye olan övgüleri anlatmaktadır. Meydanı Neptün ve Obelisk çeşmeleri süslemektedir. Meydanı panoramik olarak izleyip, fotoğraflarını çektikten sonra bizi otelimize götürecek olan raylı sisteme giriş yapıyoruz.
Yarın, 30 Kasım 2015 Pazartesi Roma’dan ayrılıyoruz. Her sokağı, caddesi ve meydanı tarih fışkıran bu antik şehri, İmparatorluklar başkentini tekrar görmek dileği ile…