Ihlamur Kasrı’na yolculuk

 

 

İSTANBUL BEŞİKTAŞ'TA GEZİNTİ

Beşiktaş ve Osmanlı Sarayları’nı yazarken, sarayların eklentileri durumunda olan kasırların önemli işlevleri olduklarının farkına vardım. Devlet işlerinden bunalan padişahların nefes alabilecekleri, gerginliklerinden kurtulabilecekleri mekânlar olduklarını gördüm. Beykoz Kasrı, Hıdiv Kasrı, Küçüksu Kasrı, Maslak Kasırları ve Aynalıkavak Kasrı’nı gezmiş, izlenimlerimi yazmıştım. Beşiktaş ile birlikte Ihlamur Kasrı’nı da gezmeliydim. Öncelikle, Ihlamur Kasrı ile ilgili olarak Google haritaları üzerinden araştırma yaptım. Kasra ulaşmanın en iyi yolunun, Beşiktaş Çarşısı üzerinden Ihlamur Caddesine girmek olduğunun farkına vardım. Hazırlıklarımı tamamladıktan sonra Beşiktaş sahiline gittim.

 

İSTANBUL BEŞİKTAŞ'TA GEZİNTİ (8)

Beşiktaş sahilinden hareketle, Barbaros Bulvarı üzerinde, Sinanpaşa Camii ve külliyesini geçip, Hasfırın Caddesi’ne girdim. Beşiktaş Balıkçı Pazarına ulaşmamı sağlayacak olan Mumcu Bakka Sokağa doğru ilerliyorum. Bölgenin en kalabalık ve hareketli cadde ve sokağındayım. Bu cadde ve sokakta, ünlü markaların boy gösterdiği dükkânların yanı sıra her keseye uygun satış yerleri de bulunuyor.

 

İSTANBUL BEŞİKTAŞ'TA GEZİNTİ (26)

Caddenin iki yanındaki lokanta, kafeterya ve lokantaların masalarında oturanlar yer almış. Bir taraftan atıştırıyor, bir taraftan da telaşlı kalabalığı seyrediyor. Cadde ve sokaklar ana baba günü. Biraz daha ilerleyince, Beşiktaş Futbol Kulübünün simgesi olan kartal, kanatlarını açmış, uçmaya hazır. Yaklaşık iki buçuk metre yüksekliğindeki kaidenin üzerine konuşlandırılmış olan metalden kartal ilgi çeken objelerden biri olarak duruyor. Derken Beşiktaş Balıkçı Pazarına ulaşıyorum. İlk kez 2000 yılında, kızım İstanbul’da çalışırken öğrenmiştim bu çarşıyı. Palamut ya da lüfer alırdım tanesi bir liradan.

İSTANBUL BEŞİKTAŞ'TA GEZİNTİ (16)

Şimdilerde, duruma göre, tanesi 5 lira ile 15 lira arasında değişiyor. Beşiktaş Balık Pazarı yüz yıllık bir çarşı ve semtin ayrılmaz bir parçası. Çarşı, neredeyse Beşiktaş’ın sembollerinden biri olmuş.  Çarşı Balıkçısı’nda çalışanlardan biri:  “Nasıl ki Beyoğlu, İstiklal caddesi, Asmalımescit, Nevizade sokağı ile anılıp bütünleşmiş ise, Beşiktaş da Balık Pazarı ile anılır duruma gelmiştir.”Diye konuşuyor.Balıkçılar, çarşıya daha çok orta sınıfın geldiğini söylüyor. Memurların, işçilerin müşterileri olduğunu belirten satıcılardan birine göre,  “Buraya pek zenginler gelmez. Balık alıp evlerini kokutmak istemiyorlar. Genelde restorana giderler, hazır pişirtip yer kalkar giderler.”Diyor.

 

İSTANBUL BEŞİKTAŞ'TA GEZİNTİ (13)

Çevredeki restoranların işlerini olumsuz etkilemediğini belirten balıkçılardan öğrendiğimize göre İbrahim Tatlıses, Bülent Ersoy gibi ünlü isimlerden de Beşiktaş Balıkçı Pazarını tercih edenler oluyormuş.Beşiktaş Balık Pazarındaki tezgâhların altında yer alan soğutucular balıkların gün boyu taze kalmasını sağlıyor. Balıkların müşterilere taze verilmesi açısından güzel bir uygulamaya gidilmiş. Böylelikle gün boyu “Taze balık, canlı balık buyurun efendim” şeklinde bağıran balıkçılara hak vermek lazım. Balık satışları iyi olup, her mevsimde müşterileri var. Ancak, Balık Pazarı çalışanlarının balıklardan, satışlardan ziyade hepsinin ortak başka bir sorunları var.

 

İSTANBUL BEŞİKTAŞ'TA GEZİNTİ (23)

Pazarın yer aldığı yapının yeni görünümünden pek memnun değiller.  2009 yılında yapılan değişiklik sonucunda pazarın fiziki yapısında bir takım değişikler meydana gelmiş. Global Architectural Development (GAD) tarafından tasarlanan proje sonucunda ortaya, üç köşeli, betonla kaplanmış bir yapı ortaya çıkmış. Tavandan aşağıya sarkan sayısız lamba var, çirkin bir görüntü oluşturuyor. Balıkçılar bu durumdan pek memnun değiller. Onlar için pazarın eski hali daha iyiymiş. Tahta tezgâhlı, ahşap tavanlı, üstü kırmızı kiremitli, bol demir destekli olan halini özlüyorlarmış. Balıkçılardan biri, “Yenilik olmadı, yapamadılar,” diyor. Bir başkası ise “Pazar bizim istediğimiz gibi yapılmadı,” diyerek düşüncelerini söylüyor.

 

İSTANBUL BEŞİKTAŞ'TA GEZİNTİ (39)

Çarşının yeni görünümü konusunda genellikle konuşmuyorlar ve tezgâhlarının başında balıklarıyla ilgilenmeye devam ediyorlar. Sonuçta, Beşiktaşlı balıkçılar satışlardan memnunlar ama çarşının yeni görünümü onları mutlu etmemiş.Balık pazarını gezip, bazılarıyla konuşup fotoğraflarını çektikten sonra Ihlamur Caddesine doğru yürüyorum. Beşiktaş Futbol Kulübünün simgesi kartal, kanatlarını kapamış olarak, tekrar karşıma çıkıyor. Biraz daha ilerleyince Ihlamur Caddesi’ne giriyorum. Zamanında Ihlamur vadisi olarak bilinen bu mekândan Ihlamur Nehri ile birleşen Fulya nehirleri akarmış. Fulya, İstanbul’un Şişli İlçesi’nde, Mecidiyeköy’den güneye doğru dik bir eğimle inen eski dere yatağı imiş.

İSTANBUL BEŞİKTAŞ'TA GEZİNTİ (76)

Bugün, bir yerleşim bölgesi olarak, derenin adıyla, Fulya diye anılıyor. 1950’li yıllara kadar Ihlamuraltı Mesiresi olarak adlandırılan bölge, 1950 sonrasındaki hızlı yapılaşma sürecinde apartman ve sitelerle dolmuştur. Bugün, hem Büyükdere Caddesi, Boğaziçi Köprüsü ve çevre yollarını Beşiktaş’a bağlayan ana ulaşım arterinin yan yollarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Diğer taraftan, yoğun bir konut bölgesinin merkezinde yer alan bir kavşak noktası olmasından dolayı, yoğun bir araç trafiğini taşıyor. Nihayet Ihlamur Kasrı’na ulaşıyorum. Kasrı gezmeden önce, Ihlamur Kasrı’na ulaşmamızı sağlayan tarihçesine bir göz atalım. III. Selim, Boğaziçi’nde Batı tarzında ilk binaları inşa ettiren  padişahtır.

İSTANBUL BEŞİKTAŞ'TA GEZİNTİ (68)

Mimar Melling’e Beşiktaş Sahilsarayı’nda bir kasır yaptırmış, gerekli gördüğü diğer yapıları da genişlettirmiştir. II. Mahmut,  Dolmabahçe Sahilsarayı’ndan başka, Beylerbeyi ve Çırağan bahçelerinde de Batı tarzında iki büyük saray yaptırmıştır. Bu devirlerde Topkapı Sarayı fiilen olmasa bile, terk edilmiş sayılırdı. Abdülmecit de babası II. Mahmut gibi Topkapı Sarayı’na fazla itibar etmemekteydi, orada yalnızca kış mevsiminde bir kaç ay kalıyordu. Abdülmecit, şimdiye kadar tercih edilen klasik saraylar yerine, ikamet, sayfiye, misafir kabul ve ağırlama, devlet işlerini yürütme amacıyla, Avrupai plan ve üslupta bir sarayın inşaatına karar verdi.

IHLAMUR KASRI (86)

Sultan Abdülmecit tarafından yaptırılan sarayın cephesi, İstanbul Boğazı’nın Avrupa kıyısında 600 metre boyunca uzanmaktadır. Avrupa mimari üsluplarının bir karışımı olarak, Garabet Amira Balyan ve oğlu Nigoğos Balyan tarafından 1843-1855 yılları arasında inşa edilmiştir. 1855 yılında tamamıyla bitirilen Dolmabahçe Sarayı’nın açılış töreni  7 Haziran 1856’da yapılmıştır. Topkapı Sarayı’ndan Dolmabahçe Sarayı’na taşınmış olan Abdülmecit, devlet işleri dışında hoşça vakit geçirip avlanma partileri yapabileceği mekânlar ve mesire yerleri arayışına girer. Dolmabahçe Sarayı’na yürüme mesafesinde olan Ihlamur Vadisi ve bu vadideki Hacı Hüseyin Bağları olarak anılan mesire yeri iyi bir seçim olarak görülür. 

IHLAMUR KASRI (10)

 

18. yüzyıl başında III. Ahmet döneminin Tersane Emini Hacı Hüseyin Ağa, sahiplendiği araziye bir de köşk yaptırmış; mesire ”Hacı Hüseyin Bağları” olarak anılıyor. Hüseyin Ağa, yolsuzluktan kelleyi verince bütün malına mülküne el konuluyor. Ağanın kellesi gidince vadinin adı da ıhlamur ağaçlarıyla Ihlamur’a dönüşüyor. Kimi batılıların gravürleri ve kimi tanıklıklar, buranın, halkın yanı sıra gezgin muhallebici, dondurmacı, helvacı gibi dönemin çeşitli ticaret erbabı için küçük bir toplantı alanı olduğunu da göstermektedir. Özellikle gravürlerle, bu alanın fıskiyeli, havuzlu görüntüleri günümüze ulaşmıştır.

IHLAMUR KASRI (60)

Bu bilgilerden 19. yüzyılda ilginin Haliç’ten Boğaziçi’ne doğru kaydığı bir dönemde, gerek kentlisi gerek saraylısı için, Beşiktaş-Yıldız çevresinin,  İstanbul’da önemli bir nefes alma noktası oluşturduğu anlaşılmaktadır.Uzun süre devlet erkânından bir kişiye ait olan bir bağ ile bir mesire yerinin bütünleşmesi sonucunda daha geniş bir kullanım alanı kazanmıştır.Bu yörenin, özellikle “mesire” kavramı çerçevesinde değerlendirilen parçasının henüz halka açılmadan önce, çeşitli ve farklı, ama yine de birbirleriyle karşıtlık göstermeyen işlevleri olduğu da belirlenmektedir. Bu bağların daha geniş çevreye yayılan bir mesire haline dönüşmesi için ise, Sultan Abdülmecit Dönemi’nde gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

IHLAMUR KASRI (62)

Sultanın atalarına ait anılarıyla bütünleşen Ihlamur ağaçlarının yoğun gölgesindeki bu doğal çevrede, havuzlu ilk set ve üçüncü set yakınında bulunduğu bilinen Sultan Abdülmecit’in yaptırdığı 1855 tarihli çeşme, bu alanda yoğunlaşan halkın beğenisiyle birlikte sultanın özel ilgisini de vurguluyor gibi gözükmektedir. Sultanın vadinin bu parçasındaki seçimi ile 18. yüzyıldan başlayarak devlet arazisi olan Hacı Hüseyin Bağları’nın da yeni bir değerlendirmeye alındığı anlaşılmaktadır. Beşiktaş’taki Barbaros Hayrettin İskelesi’ne kadar ulaşan Ihlamur Deresinin ayırdığı sırtlardaki ıhlamur ağaçlarının gölgelendirdiği bu alan Sultan Abdülmecit’in ilgisini çeker.

IHLAMUR KASRI (36)

Günümüzden yaklaşık yüz altmış yıl önce; Graziella, Göl, Şairane Düşünceler gibi kitapları romantik edebiyatın en ünlü yapıtları arasına girmiş bir edebiyatçı ve  “Türk dostu” olan ünlü Fransız yazarı Lamartine, Ihlamur Vadisini şu sözlerle betimliyordu: “Kendimizi Savoie ya da İsviçre’de bir orman parçasını ekmiş, düzenlemiş bir çiftçinin topraklarında sanabilirdik. Çakıllar üstünde akan suların şırıltısından, yapraklar arasında kuş cıvıltılarından başka ses gelmiyordu kulaklarımıza. Ne bir duvar görülüyordu ne bir adam, ne bir parmaklık ne de herhangi bir ev, bir barınak… Hele bir saraya benzer hiçbir şey yoktu.”Türk tarihi ve Türkiye izlenimlerini Doğuya Seyahat, Doğuya Yeni Seyahat ve Türkiye Tarihi adlı eserlerinde aktarmış.

Ihlamur Kasrı

Ihlamur Kasrı

Lamartine aynı yapıtında;“…Araba, yaş kumlu bir yerde, üç köy yolunun kavşağında durdu. Arabadan indik. Kılavuzumuz en gölgeli yerden geçirerek bizi ağaçlıklı bir düzlüğe götürdü. Bu düzlüğün sonunda, güney köylerimizdeki fakir papaz evlerine benzeyen dört köşeli düz damlı tek pencereli bir yapı görünüyordu. Üç basamaklı bir merdiven üstünde yeşile boyanmış bir parmaklık, gelmiş olduğumuz yoldan o küçük evin taraçasına gidiyordu.tümceleri, yapının mimarisi konusunda genel bir fikir vermektedir. Ünlü yazar yapı için: Duvarları yeşilimsi bir renge boyanmış, yeri kireç ve mermer bir sıva ile örtülü, dört köşe bir salondu der.

Ihlamur Kasrı

Ihlamur Kasrı

İzleyen satırlar bu büyük salonun büyük bir ıhlamur ağacına bakan tek penceresi ve ortasındaki fıskiyeli küçük havuzu konusunda da bilgi verir. “Kocaman yemiş ağaçları bu taraçayı gölgeliyor. Beş altı ihtiyar ıhlamur, gölgeledikleri damın üstüne dallarını ve yapraklarını seriyorlardı. İncecik bir fıskiyeden suyun şırıldadığı dört köşe küçücük bir havuz, küçük evin önünde görülüyordu. Üç beş basamaklı başka bir merdiven aşağı yukarı yarım dönümlük bir sebze bahçesine iniyordu” sözleri ise, su öğesini ve doğayı ihmal etmeyen geleneksel bir yaşama biçimini tanımlamaktadır. Sultan Abdülmecit tahta geçtiği ilk yıllarda, Ihlamur’ daki  bu son derece mütevazı mekân ve çevreyi çok beğenir.

Ihlamur Kasrı

Ihlamur Kasrı

Sultan Abdülmecit, Sarayın yoğun siyasal atmosferi dışındaki Ihlamur  mesiresinde, yüzyılın ikinci yarısının başlangıcında burada yeni bir yapılaşma kararı vermiştir. Bu kararın oluşmasındaki en önemli nedenlerden biri de yüzyıl ortalarında yapımı süren ve 1856’da kullanıma giren, imparatorluğun yeni yönetim merkezi ve sultanların yaşam biçimlerini de içeren Dolmabahçe Sarayı olmuştur. O yıllara dek etkinliğini Çırağan ve Beşiktaş Sarayı’na karşın koruyan Topkapı Sarayı’ndaki yönetsel merkezin oldukça uzağında kaldığı söylenebilecek “Ihlamur Mesiresi” artık Boğaziçi’ne kayan, imparatorluğun bu yeni politik merkezinin çok yakınındadır. Tüm birimleriyle kendi kendine yeterli bir site konumundaki Dolmabahçe Sarayı, mesireye neredeyse bir soluk ötededir.

Ihlamur Kasrı

Ihlamur Kasrı

O güne dek bu mesireyle birlikte adı geçen, mesirenin yanındaki ıhlamurların gölgelendirdiği doğa parçasıysa Dolmabahçe Sarayı’nın inşasından sonra artık imparatorluğun bu yeni sarayıyla bütünleşecektir. Bu nedenle bu alanda Dolmabahçe Sarayı’nın mimari ve bezeme özellikleriyle ters düşmeyen ve hatta bütünleşen yapılara gereksinim duyulması, günümüzde Ihlamur Kasrı olarak tanınan yapıların yapım nedenleri arasında görülmektedir. Lamartine tarafından anlatılan dillere destan bu mesire yeri, bütünüyle farklı bir görünümde karşımıza çıkıyor. Bölgedeki yoğun bir yapılaşma, çok yakın zamanlara dek Lamartine’in anlattığı görünümü koruyan Ihlamur Vadisi’i de kıskacı içine almış, sıkıştırdıkça sıkıştırıyor. Ancak, nasılsa, küçük bir yeşil doku içindeki Ihlamur Kasrı korunabilmiş.

Ihlamur Kasrı

Ihlamur Kasrı

19. yüzyıl mimarlığının özgün örneklerinden mücevher güzelliğinde iki yapı, bu eski ve anılarla dolu mesireyi süslüyor. Eski bir “Hasbahçe” ile içinde yer aldığı tarihi çevreye ilgisi nedeniyle kendisinden önceki sultanlara özgü geleneksel bir beğeni çizgisi içinde görünen Sultan Abdülmecit, gelenekçi ya da eski, alışılmış değerlere olumlu yaklaşımlarını sürdürürken çoğu zaman çağdaş, batılı bir kimlik yansıtmaktadır. Abdülmecit’in çağdaş olaylara, çağdaş bir değerler zinciri içinde bakışı, “Tanzimat Sultanı” oluşunda somutlaşmaktadır.Saltanatının hemen başlangıcında, 1839 yılında Tanzimat’ın ilanı, 18. Yüzyıl başından itibaren etkilerini belirli bir biçimde göstermeye başlayan askeri ve teknik alandaki batılılaşma olgusunun, bir başka deyişle çağdaşlaşmanın ivme kazandığı önemli bir dönemin de başlangıcı olmuştur.

Ihlamur Kasrı

Ihlamur Kasrı

 

Giderek yönetsel ve kültürel alanda, beğenilerde, yaşam tarzında ve sosyal değerlerde köklü değişimlere neden olan bu çağdaşlaşma sürecinin ardında, hazırlayıcı olarak Sultan Abdülmecit’in babası Sultan II. Mahmut Dönemi bulunsa da, batıya yönelişin hız kazandığı yılların bir bölümü, Sultan Abdülmecit’in saltanat yıllarıdır. Kasır demek, padişahlara özel köşk demektir. Abdülmecit, Ihlamur’da Niğogos Balyan’a, birbirine 100 adım uzakta iki köşk birden yaptırıyor. Biri Mabeyn ya da Merasim Köşkü, öteki Maiyet Köşkü ya da Harem Dairesi olarak kullanılıyor. İkisi birden Nüzhetiye Kasr-ı Hümayunu adı ile anılıyor.

Ihlamur Kasrı

Ihlamur Kasrı

Nüzhet sözcüğü; gönül açacak yere gidip gezme, tazelik, sevinç anlamlarını taşıyor.Halit Ziya Uşaklıgil, Sultan Reşat döneminde sarayda yaptığı başkâtiplik anılarını yazarken, Ihlamur Kasrı’ndaki Mabeyn Köşkü’nü Dolmabahçe Sarayı’nın ufaltılarak, son hadde indirilmiş bir numunesine benzetiyor. Bugün dağ-taş yoğun bir yapılaşmanın ve taşıt trafiğinin içinde, çevresini saran duvarların arkasına sığınmış Ihlamur kasırları, Meclis’in ”Milli Saraylar” ı arasında müze olarak değerlendiriliyor. Şimdilerde, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’na devredilmesi için çalışmalar sürdürülmektedir. Mabeyn Köşkü ve Maiyet Köşkü’ndeki yenileme çalışmalarından ötürü, gezme olanağı bulamadım.

Kaynaklar:

1)     http://www.3dmekanlar.com/tr/ihlamur-kasri.html

2)     http://tr.wikipedia.org/wiki/Ihlamur_Kasr%C4%B1

3)     http://78.138.97.110/blg/h1f/ihlamur-mesiresi-ve-tarihi-evre

Share Button
164 cevaplar

Yorumlar kapalı.