Türkiye’nin güney batısında Antalya Körfezi ile Fethiye Körfezi arasında Akdeniz’e doğru uzanan Teke Yarımadası antik şehirlerle dolu. Eski çağlarda Likya olarak bilinen bu yarımada Yüzyıllar öncesine, Truva Savaşı’na götürdü beni. Likya topluluğu yerleşkesinin günümüzdeki adı bölgeye Anadolu Selçuklu Devleti döneminde yerleştirilen Teke Boyu’ndan gelmektedir.
Antik çağlarda “Işık Ülkesi” olarak adlandırılan bölgede antik kentler, doğa ile adeta iç içedir. Likya, Anadolu’nun tarihi ve doğal zenginlikleri yönünden en ilginç bölgelerinden biridir. Bölgenin en önemli mimari eserleri, ahşap yapıların dış yüzlerinin taklit edildiği kaya mezarlarıdır.
Antalya ile Fethiye körfezleri arasındaki Akdeniz’e uzanan yarımada, antik coğrafyada Likya olarak adlandırılmıştı. Günümüzde Teke Yarımadası olarak bilinmektedir.
Bölgenin güney sınırı Akdeniz ile belirlenmiş; doğu, batı ve kuzey sınırları ise tarihi süreç içinde dönemlere göre değişiklik göstermiştir. Antik yazarlara göre; Antalya’nın hemen batısından başlayıp güneybatıya doğru uzanan Beydağları, Akdağ silsilesi ve onların kuzeybatı doğrultusundaki uzantısı, Likya’nın kuzey sınırını oluşturmaktadır.
Bölge, yöresel gelenekleri ve özellikle kendine özgü mezar mimarileri ile Anadolu’nun en ilginç bölgesi olup, şehirler genellikle kıyılarda ve bölgenin kalbi kabul edilen Ksantos ile Arkandos vadilerinde kurulmuştur. Kendi dil ve alfabeleri ile tanınan Likyalılara ait yazıtların bir kısmı son yıllarda günümüz dillerine çevrilmiştir ki, bunların çoğu mezar yazıtlarına aittir.
Likya bölgesi, büyük, orta ve küçük ölçekli kentler, liman kentleri, askeri ve yarı çiftlik ve kule yerleşimlerinden oluşmaktadır. Bölgede görünür kalıntıların çoğu Roma ve Bizans dönemine aittir. Dağlarda yoğunlaşan klasik yerleşimlerinde mutlaka rastlanan kalıntılar, zeytinyağı ve şarap işlikleri, tarım teraslarıdır. Nüfusun büyük çoğunluğunu barındıran bu kırsal yerleşimler hem kendilerini hem de bağlı oldukları büyük kentleri beslemektedir.
Antalya ve Muğla arasında kalan bölgede hüküm süren 23 küçük devleti Likya Birliğini oluşturmuşlardı. Başlıcaları Faselis, Olympos, Arikanda, Myra, Patara, Xsantos, Leton, Telmessos (Fethiye), Simena (Kekova) ve Limira’dır. Her şehir devleti kendi iç işlerinde serbestçe hareket edebilirken, dış politikada ve birliği ilgilendiren kararlarda ortak biçimde hareket eden farklı bir oluşumdu Likya Birliği.
Bazı tarihçilere göre ‘‘Antik çağın en demokrat birliği’’ olarak biliniyor. Patara’da bulunan Likya Birliği Meclisi, dünyanın bilinen en eski ve en demokratik meclislerinden biridir. Öyle ki bu meclisin kadın başkanı bile vardı. Bu, eski dünyada neredeyse başka örneğine rastlanmayan bir durumdu.
Anadolu’nun has evlatları olan Likya uygarlığı ve birliği her zaman saygı duyması ve örnek alınması gereken bir oluşumdu.
14 Ekim 2017 Cumartesi, Likya…
Türkiye’nin güney batısında, Antalya Körfezi ile Fethiye Körfezi arasında Akdeniz’e doğru uzanan Teke Yarımadası antik şehirlerle dolu. Eski çağlarda Likya olarak bilinen bu yarımada Yüzyıllar öncesine, Truva Savaşı’na götürdü beni. Likya topluluğu yerleşkesinin günümüzdeki adı, bölgeye Anadolu Selçuklu Devleti döneminde yerleştirilen Teke Boyu’ndan gelmektedir. +
Likya adına ilk kez 1958-61 yılları arasında İvriz İlköğretmen Okulunda, Homeros’un Truva savaşını anlatan İlyada ve Odesa Destanında rastlamıştım. İkinci kez karşılaşmam 2012 yılında İstanbul Arkeoloji Müzelerini gezerken, Osman Hamdi Bey Salonundaki Likya Lahdi sayesinde oldu.
Mitolojiler ve efsaneler masalımsı bir hava taşısa da tarihe yön veren önemli bir ölçüt olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu özelliktir ki Çanakkale’nin coğrafi ve siyasi açıdan önemi, dillere destan Truva Savaşı sayesinde yayılmış ve milletlerin aklında yer etmiştir. Bu nedenle Truva Savaşı biraz da Anadolu Kurtuluş savaşlarından biri olarak görülmektedir bazı tarihçilerce.
Likya birliği bu bölgedeki antik kentlerin oluşturduğu bir federasyon ve daha sonra da Roma İmparatorluğu’nun bir eyaletidir. Yönetimde dünyada ilk kez eyalet sistemini uyguladılar. Anayasalarının ilk 4 maddesi bugünkü ABD anayasasının temeli oldu. Kendi paralarını bastılar. Ticaret yaptılar. Dillerini geliştirdiler. Nüfusları 200 bin oldu. Mısır, Yunan ve Roma egemenliğinde kalmalarına rağmen özgür bir toplum olarak insan haklarını savundular.