Cunda Adası Ayvalık
Balıkesir’in en turistik ilçelerinden olan Ayvalık ile ilk tanışmamız 1980’li yıllarda oldu. Karayollarının sosyal tesislerinden biri olan Ayvalık Sarımsaklı kampına gelmiştik on günlüğüne.
Ayvalık merkezine 8 km, Sarımsaklı ’ya 4 km uzaklıktaki volkanik bir tepe üzerinde bulunan Şeytan Sofrasını o yıllarda görmüştük. Yine o yıllarda sadece taş evlerin bulunduğu Cunda Adası’nı da deniz yoluyla ziyaret fırsatını bulmuştuk. Cunda Adası unutulmazlarım arasına girmişti.
Cunda Adası dediğime bakmayın, 1923 Lozan Konferansı maddelerinden biri gereği, zorunlu nüfus değişimi sonrasında Rumlardan kalan bu şirin ada Google haritalarda Alibey Adası olarak geçmektedir. Edremit Körfezi girişindeki Ayvalık Adaları olarak bilinen irili ufaklı 22 adanın en büyüklerinden biri olup, Ege Denizi’ndeki dördüncü büyük adamızdır.
Zorunlu değişim sonrasında ülkemizdeki bütün Rum adları değiştirildiği gibi Cunda’nın da adı değiştirilerek Alibey Adası olmuştu. Ayrıca anakara bağlantısı da sağlandığından ada özelliği kaybolmuş, yarmada olmuştu.
Ayvalık İlçesi’nin gözbebeği olan Cunda Adası, renkli kültürü, sarımsak taşından yapılmış tarihi evleri ile yerli ve yabancı gezginlerin gezilecek yerler listelerinin ilk sıralarında yer almış. Taş binalara ayrı bir özellik katan sarımsak taşının ana kaynağı sarımsaklı bölgesi. Yüz binlerce yıl öncesinin volkanik lav akıntıları oluşturmuş sarımsak taşlarını.
Tarihi dokusunu oluşturan Taksiyarhis, Ayios Yannis ve Panaya Kiliseleri, incecik kumlu mavi bayraklı cennet plajları, sahil boyunca dizilmiş Ege’nin en leziz tatlarını sunan restoranları, doğal güzellikleri ve masmavi deniziyle cennetten bir köşe Cunda.
Kuzey Ege’de görülmesi gereken, en güzel tatil beldelerinden biri olan Cunda hem doğal ve tarihi güzellikleri hem de zengin mutfak kültürü ve deniz, güneş turizmiyle Ege’nin incisi olarak biliniyor.
7 Aralık 2016 Çarşamba, Ayvalık…
Bugün 36 yıl önce geldiğimiz Sarımsaklı Plajlarını sonra da Cunda Adası’nı görmek istiyoruz. Bu nedenle Ayvalık İlçesi öncelikle ulaşmamız gereken yer. Konakladığımız Akçay Güre’nin 60 km güney-batısında bulunan Sarımsaklı Plajlarına bir buçuk saatte ulaşıyoruz.
Aralık ayında olmamız nedeniyle, Öksüz kalmış Sarımsaklı Plajlarında yarım saat mola vererek özlem gideriyoruz…Zorunlu ihtiyaçlarımızı giderdikten sonra, Sarımsaklı Plajlarını geride bırakarak, sahil yolundan Ayvalık merkezine doğru yola koyuluyoruz. Sarımsaklı Bulvarını izleyerek Sefa Çamlık bölgesine giriyoruz. Harika bir doğa parçası olan bölgenin solunda Ayvalık Koyu ve karşısında da Şeytan Sofrası bulunuyor. Şeytan Sofrası’nın bulunduğu bölge bir seyir terası aslında. Bir yaz akşamı güneşin batışının izlenebileceği en güzel yerlerden biri.…

İnönü Caddesi üzerinden Ayvalık İlçesi’ni Lale Adası’na bağlayan bağlantı yoluna ulaşıyoruz. Cunda ile Ayvalık arasında yer alan Lale Adası, 1817 yılında denizin doldurulmasıyla anakaraya; sonra da 1964’te inşaası tamamlanan bir köprüyle Cunda Adası’na bağlanmış. Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü olma özelliğini taşıyan bu köprü sayesinde de Cunda Adası, yalnızca deniz yoluyla değil, kara yoluyla da ulaşımın sağlanabildiği bir ada olmuş.
Bu 22 adanın içerisinde yerleşime açık tek ada olan Cunda, Türkiye’nin Ege Denizi’nde bulunan Gökçeada, Bozcaada ve Uzunada’dan sonra gelen dördüncü büyük adası. Yerli turizmin gözdesi olan Cunda Adası, özellikle sahil şeridindeki balık lokantaları ile biliniyor.
Sahile yakın bir yerde arabamızı otoparka bırakıyoruz. İşletme sahibine çay içip, tost yiyebileceğimiz bir yer soruyoruz. Taş Kahve en iyisidir. Diyor. Sahile, Tarihi Taş Kahve’ye, inerken sarımsak taşından yapılmış tarihi evlere bayılıyoruz. Fotoğraflarını çekiyoruz.
Tarihi Ayvalık Evleri kadar eski ve özgün olan Cunda Evleri, Arnavut kaldırımlı dar sokaklarında arzı endam ediyor. Çoğu 100 yılı aşkın bir geçmişe sahip olan ve Rum mimarisinin inceliklerini gözler önüne seren bu tarihi evler, genellikle iki katlı olarak inşa edilmiş.
Ayvalık’a özgü sarımsak taşı gibi malzemelerle yapılmış pek çok farklı renge sahip evlerin çoğu günümüzde restore edilerek şirin butik otellere, el işi satan dükkânlara ve restoranlara dönüştürülmüş. Fotoğraf çekerek indiğimiz sahilde yürüyerek Taş Kahve’ye ulaşıyoruz.
Cunda ve Taş Kahve
Neo-Klasik mimari yapısı, Sarımsak Taşından duvarları, geniş camlı pencereleri ile Cunda Adasının merkezinde büyük bir ihtişamla yükseliyor Taş Kahve. Birçok insan için Taş Kahve Cunda, Cunda Taş Kahve Demektir. Cunda’ya gittim dediğinizde mutlaka sorarlar “Taş Kahveye Gittiniz mi?” Cevabınız “Evet” ise başka bir soru gelir “Kahve İçtiniz mi” Zaman içerisinde Cunda turizm sektöründe geliştikçe Taş Kahve adeta Cunda’nın simgesi haline gelmiştir.
Çay-Kahve içip, Ayvalık Tostu yediğimiz Taş Kahve, Cunda’ya gelen misafirlerinin, yerlilerin, balıkçıların, ihtiyar delikanlıların buluşma noktasıdır. Diyor kahvenin işletmecisi…
Kapısından içeri girip yüksek tavanlı Taş Kahvenin kokusunu içinize çektiğinizde, kendine has kokusu adeta sizi sarar. Taş Kahve gururludur, ağırbaşlıdır, kendine has bir olgunluğu ve alçak gönüllüğü vardır. En az 150 yıldır zamanın ve doğanın acımasızlığına inat ayakta kalmayı başarmıştır.
1800’lerin sonları ile 1900’lerin başında inşa edildiği düşünülen Taş Kahve, tarih boyunca kahvehane, gazino, meyhane olarak kullanılmış adanın tarihi eğlence mekânı olarak biliniyor. Adanın en hareketli yerinde bulunan, yüksek tavanlı, taş duvarlı tarih kokan Taş Kahve’de, dibek kahvenizi ve el yapımı buz gibi limonatanızı yudumlarken, cennet ada Cunda’da olmanın keyfini yaşayacaksınız. İçinde kırlangıçların yuva yaptığı, vitray pencereli yapı denizin kıyısında adaya gelen ziyaretçilere hizmet veriyor.
Taş Kahve’de, ev yapımı buz gibi limonataların eşliğinde Ayvalık tostlarımızı yedikten sonra, kokusunu içimize çekerek dibek kahvelerini içtik. İşletme görevlilerine teşekkür ettikten sonra yaklaşık yarım saat sahilinde gezdik. Özlem giderdik…
Cunda özlemi giderildikten sonra Ayvalık cadde ve sokaklarına girmek istediysek de hava kararmaya başladığı için, önümüzdeki günlerden birinde gelmek üzere Ayvalık’tan ayrıldık.