İstanbul Modern’de ‘’Sanatçı ve Zamanı’’ Sergisi
Oldum olası İstanbul Modern’in düzenlediği sergilere bayılırım. Hele bir de flaşsız fotoğraf çekimlerine izin verdiklerinden bu yana daha da bayılır oldum. Biliyorsunuz müze giriş ücretleri oldukça pahalı… Hele emekli iseniz müze ücretlerinin altından kalkmanız pek olası görünmüyor. Ancak her şeyin bir çözümü olmalı diye düşünürüm her zaman. ‘’İstanbul Modern’de Sizin Perşembeniz’’ adı altında, Perşembe günleri ücret ödemeden müzeyi gezebiliyorsunuz. Ben de öyle yapıyorum.
İstanbul Modern “Sanatçı ve Zamanı” adlı koleksiyon sergisinde Fahrelnissa Zeid, Aliye Berger, Semiha Berksoy, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cihat Burak, Adnan Varınca, Avni Arbaş, Cafer Türkmen, Naile Akıncı, Aziz Albek, Nejad Melih Devrim, Neşet Günal, Gökşin Sipahioğlu, Adnan Çoker, Turan Erol, Ara Güler… Gibi onlarca sanatçıdan seçkiler sunmuş.
Sergi, sanatçıların kendi zamanlarını nasıl deneyimlediklerine bakıp, geçmişten gelip geleceğe akan zaman karşısında duydukları endişe ve hayal kırıklıklarına yer verilmiş. İç zamanları ile başkalarının zamanları arasında kurdukları derin yakınlıklara işaret edilmiş. Aynı zamanda sanat yapıtının, gelip geçicilik ve değişim karşısındaki yerine ve dönüşümüne karşı da bir tartışma zemini sunulmuş.
Sanatçıların zaman fikri etrafında birey olarak kendilerini ve çalışmalarını nasıl konumlandırdıklarına odaklanmış. Sergideki eserler sanatçının zamanı ile toplumun, kültürün, doğanın ve evrenin zamanı arasında kurulan bağa ve hesaplaşmaya dair bir düşünce alanı önermiş. Geçmişten geleceğe farklı zamanları, belirli ortak temalar çerçevesinde bir araya getirmiş.
‘’Sanatçı ve Zamanı’’ adlı koleksiyon sergisinin ruhunu ve anlamını kavrayabilmek için Türk romancı, öykücü, şair, öğretmen, çevirmen, edebiyat tarihçisi ve siyasetçi olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ı biraz tanımak gerekir diye düşünüyorum. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, hayatının tesadüfleri olan Ankara, Erzurum, Konya, Bursa, İstanbul şehirlerini anlattığı deneme türü eseri olan ‘’Beş Şehir’’ eski ile yeninin sürekli bir çatışmasıdır aslında.
Sürekli bir hesaplaşma, bir karşılaştırma söz konusudur ”Beş Şehir” adlı eserde. Tanpınar, geçmişe güncelin penceresinden bakarak kurgulamıştır romanını. Tanpınar, eserinin konusunu “Beş Şehir’in asıl konusu hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen güçlü istektir. İlk bakışta birbiriyle çatışır görünen bu iki duyguyu sevgi kelimesinde birleştirebiliriz. Bu sevginin kendisine çerçeve olarak seçtiği şehirler, benim hayatımın tesadüfleridir.” olarak tanımlamıştır.
Tanpınar 391 sayfalık ‘’Huzur’’ romanını ise 1939’da İstanbul’daki Mümtaz karakteri çevresinde kurar. Romanda sevgilisi Nuran’a kavuşma – kavuşamama gelgitleri yaşayan,İkinci Dünya Savaşı’nın her an patlayacak olması korkusuyla tetikte bekleyen, Cumhuriyet sonrası kültürü ret ya da kabul ikilemleri yaşayan biridir Mümtaz. Sorunlu bir kuşağın temsilcisi olan Mümtaz, ana hatlarıyla, varoluş sorununa çare arayan bir İstanbulludur.
Bir çocuklu dul Nuran ise, Mümtaz’ı seven ama toplum baskısı ve dedikodulardan bunalmış, yeni cumhuriyetin hayatına pek de olumlu katkısı olmadığı aşikâr… Sonuçta topluma karşı yenilen ve sevgisini yok edip, Mümtaz’la evlenmekten vazgeçen, kitabın ana kadın kahramanıdır Nuran.
‘’Saatleri Ayarlama Enstitüsü’’ adlı romanına gelince… İiçeriğini ve konusunu romanın karakterlerinden Saat Ustası Nuri Efendi, Mübarek olarak adlandırılan ayaklı ve yaşlı bir İngiliz yapımı duvar saati ve saat-zaman-insan ilişkilerinden almaktadır. İki uygarlık, Osmanlı ve Cumhuriyet, arasında bocalayan Türkiye toplumunun yanlış tutumlarını, davranışlarını alaya alan eleştirel bir romandır.
Nitekim “Sanatçı ve Zamanı” sergisi düzenlenirken de Ahmet Hamdi Tanpınar ve zaman konusundaki ikilemleri ‘’Mihenk Taşı’’ olarak kabul edilmiş. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında” sözleri bir çıkış noktası olarak seçilmiş. Tanpınar’ın zaman fikri etrafında dolaşan farklı coğrafyalardan sanatçılar geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki hesaplaşmalarına dair bir görünürlük sunmuşlar.
Soyut sanatın farklı zamanlardaki karşılıklarını araştırmışlar. Sanat üretiminde malzeme ve atölyenin rolünü, peyzaj ve natürmort geleneğinden bugünün doğa algısına olan dönüşümü ortaya koymaya çalışmışlar. Kimlik arayışlarını, yüce ve tinsel olana karşı ilgiyi, varoluş sorgulamalarının yanı sıra beden politikalarını, feminist yaklaşımları, yeni kent kültürünün dayattığı karmaşık sorunları da dile getirmişler.
Bu nedenle sergide Savaş, ölüm ve yıkım karşısında verilen mücadeleyi, su kültürü ve bir boğaz kenti olan İstanbul etrafında gelişen hayat hikâyelerini ve Anadolu insanını tanıma çabalarını ortak duygular etrafında yan yana getirdiğine tanık oluyoruz.
Ahmet Hamdi Tanpınar üzerinden sanatçıların zamanlar arası varoluş serüvenlerine dair bir yol haritası sunan sergi, aynı anda farklı zamanları hayal edebildiğimiz bir çağda, Tanpınar’ın görüşlerinin kuşatıcı zenginliğini de hatırlatmak istiyor.
Bu sergiyi kaçırmayın derim. Ancak, sergiye gitmeden önce de Ahmet Hamdi Tanpınar ile ilgili panoramik bir araştırma yapsanız iyi olur derim.