Lizbon panorama
Atlantik Okyanusu kıyısında, Tejo Nehri’nin oluşturduğu haliç üzerine kurulmuş bulunan Lizbon, Portekiz’in başkenti ve en büyük şehri. Adını Macellan, Vasco de Gama gibi kâşifleriyle duyuran Lizbon’u seveceksiniz, biz sevdik. En çok keyif aldığımız Avrupa şehirlerinden biri.
Üzerine kurulduğu 7 tepesi ve Tejo Nehri ile İstanbul’u andırıyor. İstanbul gibi iki yakası olan dünyadaki nadir şehirlerden biridir. 500 000 nüfuslu bu şehirde 50 müze olduğunu öğrenmek oldukça ilginç geldi. Ülkeye hizmet etmiş olanların her yerde; caddelerde, meydanlarda ve parklarda heykelleri ve anıtsal yapıları var. Kâşifler anıtı en ünlülerden biri
1755 yılındaki büyük deprem ve sonrası oluşan Tsunami ile yerle bir olan Lizbon yeniden inşa edilmiş ve dokusu korunmuş. Bu nedenle de UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor.
Lizbon mimarisi 1500’lerdeki Rönesans’tan, 1600’lerde Rönesans’a tepki olarak doğmuş bir sanat akımı olan Maniyerizm’den, 1700’lerde Barok, 1800’lerde Neo-Klasik, 1900’lerdeNouveau ve Modern Sanattan etkilenmiş nadide şehirlerden biridir.
Lizbon’a tramvaylar şehri dersek yanlış olmaz diye düşünenlerdenim. Ulaşım dünyaca ünlü sarı tramvayının yanı sıra her yerde her an tramvaylar, adım başı Metrolar , trenler, otobüsler, tarihi asansörü ve füniküler sistemlerle sağlanıyor. 6 Euro’ya satın alacağınız 24 saat geçerli bir biletle bütün ulaşım araçlarından yararlanabiliyorsunuz.
Lizbon’da trafik insan odaklı, adımınızı attığınız anda bütün araçlar durup size yol veriyor.
Siyah bazalt ve sarı traverten taşlarla döşenmiş kaldırımları, yaya yolları, sokakları, meydanları desenlerle bezenmiş. Mozaik tabloları andıran bu düzenlemeler Lizbon’a ayrı bir kimlik katmış.
Yollar, sokaklar, caddeler ve meydanlar tertemiz. Sigara izmariti ve diğer atıklar yok. Bu durum doğal olarak lokantalarına, kafelerine ve alışveriş merkezlerine de yansımış.
Demem o ki geçmişine, ülkeyi kuranlara ve insanlara saygılı bir şehir Lizbon…
9 Şubat 2018 Cuma, Lizbon…
Lizbon’a inince birden 14 Mayıs 2009 gününe hayali bir yolculuk yaptım. İstanbul Sakıp Sabancı Müzesi’nde, Portekizli sanatçıların eserlerinin yer aldığı tablo, halı ve fotoğraflardan oluşan ve İstanbul ile Lizbon’un birbirine olan benzerliğini ortaya koyan ”Lizbon Bir Başka Şehirden Hatıralar” adlı sergi açılmıştı. Sergide konuşan SSM Müdürü Dr. Nazan Ölçer; Dünyada ”ruh ikizi” diye bir kavram varsa, bunun en çok Lizbon ve İstanbul için söylenmiş olması gerekir. Demişti. Gerçekten de öyle olduğunu anlayacaktım bu üç günlük gezimizde. Lizbon da İstanbul gibi yedi tepe üzerine kurulmuştu. İstanbul Boğazı şehri ikiye bölerken, Tejo Nehri de Lizbon’u ikiye bölüyordu. Yedi tepeli oluşlarının yanı sıra iki yakası olan nadir şehirlerden ikisiydi Lizbon ve İstanbul.
Neredeyse iki yıl süreyle görmek için birçok proje yaptığımız İstanbul’umuzun ruh ikizi olan Lizbon’a, eşimin Doğum yıldönümü olan 9 Şubat 2018 Cuma günü kavuşmuştuk. Liberdade olarak bilinen Özgürlük Bulvarının kuzey ucundaki Pombal Meydanı’na bakan Hotel Fenix Lisboa’yı seçmiştik konaklamak için. Beş yıldızlı, dört dörtlük bir otel olduğunu öğrenecektik kaldığımız süre içinde.
Otel kaydımızı yaptırıp, odamıza eşyalarımızı yerleştirdikten sonra otelin önündeki Pombal Meydanı’na çıkmıştık eşimle. Meydan, Portekiz tarihinin en önemli kişilerinden biri olan Marques de Pombal’ın ismini taşıyordu. Meydanın merkezinde, 1755 yılındaki yıkıcı depremden sonra, kentin yeniden yapılandırılmasından sorumlu olan Marques de Pombal’ın onuruna yapılan muhteşem anıt bulunuyordu. Bu anıtın üstündeki Marques de Pombal elini, iktidarının sembolü olarak, aslanın üzerine koymuş ve başyapıtı olan Lizbon şehrine, Özgürlük Bulvarı boyunca bakıyordu.
Anıtın çevresinde birkaç tur attıktan sonra eşimin elinden tutarak Marques de Pombal’ın anıt heykelinin bulunduğu kaidenin üzerine yükselmiştik. Hayali olarak gerçekleştirdiğimiz bu aktivite sonrasında Pombal ile tanışma olanağı bulacağımız gibi Lizbon’u da panoramik olarak seyredebilecektik. Özgürlük Bulvarını görecek şekilde, Pombal’ın sağ tarafında eşim sol tarafına da ben yerleşmiştik. Başlangıçta iki yanına yerleşen bu davetsiz misafirlerden pek hoşlanmayan Pombal, konuşmalarımızdan Lizbon’a olan sevgimizi iki yıllık serüvenimizi öğrenince bizimle konuşmaya başlamıştı.
Önce kendimi tanıtmalıyım. Dedikten sonra, I. Pombal Marki’si olan ben antik Lizbon’u yeniden kuran kişiyim. Eserimi buradan aralıksız izliyorum ki kimseler zarar vermesin. Biz de kendimizi tanıtıyoruz I. Pompal Marki’sine. Sağınızdaki Mimar olan eşim Serap Akıncı, solunuzda bulunan ben de emekli öğretmen olan Mehmet Akıncı. Antik Lizbon’u yeniden kurduğunuzu söylediniz. Lütfen anlatır mısınız ne demek istediğinizi. Diye soruyoruz.
Şimdi Özgürlük Bulvarı boyunca Tejo Nehri’ne kadar olan bölgeye bakın lütfen. Diyor Pompal. Tejo Nehri’ni görmüş olmalısınız. Evet, gördük. Diyoruz. Eski Lizbon yan yana olan üç mahalleden; Bairro Alto, Baixa ve Alfama’dan oluşuyordu. Liberdade olarak bilinen Özgürlük Bulvarı’nın bize göre sol tarafında, coğrafi olarak doğusunda Alfama, batısında Bairro Alto yer alırken Rossio Meydanıyla Tejo Nehri arasında kalan bölge Baixa ’dır.
Eski Lizbon alt ve üst şehir olarak ikiye bölünmüştü. Barrio Alto, kentin daha pahalı üst kısmını oluşturuyordu. Başlangıçta şehir surlarının dışında yer alan Alfama ise yoksul aile ve kişilerin yaşadığı bir bölgeydi. Zamanla Lizbon önemli bir limana dönüşürken Alfama denizcilerin ve liman işçilerinin yaşadığı zorlu ve yoksul bölge olarak alçak gönüllü bir konumda kalmıştı. Hala da öyle… Dedikten sonra pür dikkat kendisini dinlemekte olan bizlere bilgi aktarmaya devam etmişti Marki Pombal.
Bir süre antik Lizbon bölgelerini izleyen Pombal devam etmişti. 1755 yılında 9 büyüklüğündeki deprem ve depremle birlikte 20-30 metre yükseklikteki dalgalar Lizbon’un neredeyse tamamına yakını yok etmişti. Öylesine büyük bir yıkım olmuş ki şehrin birçok yerinde metrelerce derinlikte yarıklar oluşmuş, yaklaşık 30-40 bin kişi de hayatını kaybetmişti. Durumdan büyük bir üzüntü duyan dönemin Portekiz Kralı I. Jose, Lizbon’un yeniden inşaası için tam yetkili olarak beni görevlendirmişti.
Önümüzde uzanan Özgürlük Bulvarını yaptırırken 250 yıl sonrasını düşünerek planlamıştık. Diyen Pombal; 90 metre genişliğindeki bulvarın iki tarafında ikincil taşıt yolları, bisiklet yolları ve mozaiklerle kaplı yaya yolları yaptırmıştım. Kestane ve palmiye ağaçları arasında yürürken desenli mozaiklerin bir başka güzellik katmasını istemiştik ortama.
Benden ayrıldıktan sonra siz de farkına varacaksınız bu güzelliğin. Demiş ve devam etmişti Pompal. Özgürlük Bulvarı ve çevresindekilerle birlikte bu bölgeyi yeniden yarattık. Baixa binaları Neo_Klasik tarzda inşa edilmiş olup, görkemlidir. Daha da önemlisi Depreme dayanıklı mimarinin en eski örneklerini oluşturduk bu bölgede.
Bugün Avrupa’nın en batısında kalan küçük bir devlet konumunda bulunsa da, geçmişte öncüsü olduğu coğrafi keşiflerle dünya tarihinin seyrini değiştirmiş bir ülkedir Portekiz. Bu durumunu biraz da Atlas Okyanusuna açılan Tejo nehrine bağlıdır. Dedikten sonra devam etmişti Pombal… Portekizliler uzak denizlere yelken açan ilk milletti. Uzak denizlere açılmada, bilinmeyen coğrafyaları keşfetmedeki başarıları, haritacılık konusunda ilerlemeleri ve devrin en gelişmiş gemilerine sahip olmalarından kaynaklanıyordu.
Coğrafi keşiflerle birlikte dünyanın dört bir yanına yayılan Portekiz, gittikleri ülkelere dili ve kültürünü de götürmüş. Portekiz dünyaca ünlü kâşifleri Kristof Kolomb, Vasco De Gama, Alvaro Fernandes, Luis Cadamosto, Bartolomeu Dias, Joao Rodrigues Cabrilho ve Denizci Prens Henry gibi onlarca kâşifin sayesinde dünyanın dört bir yanına yayılmış.
Kâşifler diyarı Portekiz’in başkenti Lizbon tarihi yapılarıyla UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyordu. Binaları mavi seramiklerle, kaldırımları ve meydanları taş ve seramik desenlerle süslü bu şehir her şeyi hak ediyor. Beyaza yıkanmış binaları, kızıl çatıları, sarı renkli nostalji tramvayı herkesi büyüleyecek güzellikte… Konuşmasına bir süre ara veren Pombal’ın, küllerinden yeniden yarattığı eseri Lizbon ile gurur duyduğu her halinden belliydi.


Günümüzde 50’yi aşkın müzeye sahip olan Lizbon, Tejo Nehrine bakan yamaçların arasından kıvrılarak inen dar cadde ve sokaklarıyla konuklarını büyüleyen mükemmel bir görüntüye sahip… Her köşe başında karşınıza çıkan tarihi eserleri, yedi tepeye kurulmuş şehir mimarisi, rahatlatıcı deniz havası, şehri ikiye bölen Tejo nehri sayesinde ‘’Öteki Yaka’’ kavramının oluştuğu, sıcakkanlı insanları ile İstanbul’a benzetilen bir beyaz şehir… Demişti. Eşim araya girmiş, geldiğimiz İstanbul’da yedi tepe üzerine kurulmuş olup, İstanbul Boğazı da bizim şehrimizi ikiye ayırmaktadır. Dedikten sonra Pombal’a teşekkür edip yer seviyesine inmiştik.

Üç gün dolaşma fırsatını bulduğumuz Lizbon, Tejo Nehrinin döküldüğü Atlas Okyanusu sahilinde yer alıyor; huzur, güvenlik ve bolca nostalji barındırıyordu. Bu üç günlük sürede antik Lizbon’u oluşturan üç mahalle ve meydanları Rossio, Ticaret meydanı dışında Kâşifler Anıtı, Belem Kulesi, Belem Pastanesi ve Atlas Okyanusu kıyısındaki Cascais Şehri gezilmişti. Rüyalarımız gerçek olmuş, kaşifler şehri Lizbon’u yaşayarak gezmiştik.