Lizbon Rossio Meydanı
Eski Lizbon yan yana olan üç mahalleden; Bairro Alto, Baixa ve Alfama’dan oluşuyor. Bairro Alto çok sayıda barların ve Fado kulüplerinin olduğu bir yer. Dar, parke taşlı, duvarlarında graffitili sokaklarda, gündüz sakin, ancak gece olunca başka bir yüzüyle karşılaşıyorsunuz. Beyoğlu ya da Kadıköy barlar sokağı da diyebilirim. Çoğunlukla her milletten gençlerden oluşan kalabalığın ayakta özgürce takıldığı, hatta kafelerde oturana pek rastlanılmayan karışık, kozmopolit karnaval havasında cümbüşlü bir yer.
Lizbon’un en merkezi ve hareketli mahallesi Baixa, 1755 senesindeki büyük depremde tamamen yıkıldıktan sonra depreme dayanıklı mimarinin ilk uygulandığı yerlerden biri olmuş. Ticaret Meydanı ve Rossio gibi Lizbon’un en büyük meydan ve bulvarlarının çoğu da Baixa mahallesinde. Burası şehrin tam göbeği. Yürüyerek keşfedeceğiniz çok şey var. Rossio Meydanı orta çağdan beri, şehrin ana meydanı. Bu meydanda da özgün ve popüler kafeler ve 1900’lü yıllardan beri işletilen restoranlar bulunuyor. Hemen yanında ise, nispeten daha küçük olan Figueira Meydanı var. Burası da tarihi anıtların bulunduğu bir meydan.
10 Şubat 2018 Lizbon, saat 08,30…
Otelimiz HF FENİX kahvaltı dahil olarak rezerve edilmişti. Zamandan kazanmak için saat 07,30’da kahvaltı salonuna indik. Açık büfe kahvaltıda Kuş sütünden gayrı her şey vardı. Öyle ki misafirleri güne neşeli başlasınlar diye, açık büfede kahvaltılıkların yanı sıra alkolü düşük değişik şaraplar ve şampanya da koymuşlardı bir buz kovasının içine. Hayatımda böyle kahvaltı veren bir başka yer tanımadım. Kahvaltımız bittikten sonra biz de birer kadeh şampanya alarak güne keyifli başladık.
Bu gün hem yürüyerek hem de ulaşım araçlarından yararlanarak Lizbon’u yaşayarak gezmek istiyoruz. Pombal meydanından Özgürlük Bulvarına giriyoruz. 90 metre genişliğindeki bulvarın iki tarafında ikincil taşıt yolları, bisiklet yolları ve mozaiklerle kaplı yaya yolları var. Kestane ve palmiye ağaçları arasında yürürken desenli mozaikler bir başka güzellik katıyor ortama. Fotoğraf çekerek ilerliyoruz bir taraftan da Portekiz tarihini konuşuyoruz eşimle.
Avrupa’nın güneybatısında İber yarımadası üzerinde yer alan yaşlı kıtanın en batı ucudur Portekiz ve başkenti Lizbon. Portekiz toprakları geride bıraktığı üç bin yıl içinde Fenikeliler, Yunanlılar, Romalılar, Cermenler ve Endülüs Emevilerinin de bulunduğu çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış. 711 yılında Emevilerin yönetimine geçen şehir Endülüslüler zamanında gelişip, büyümüş.
Lizbon, bir zamanlar, Brezilya’dan Macau’ya kadar uzanan bir denizcilik imparatorluğunu kontrol eden, kıtanın en zengin şehirlerinden biriymiş. Portekiz’in başkenti olan Lizbon, ülkenin batısında, Tagus nehrinin döküldüğü Atlas Okyanusu sahilinde yer alıyor. Avrupa’nın diğer başkentlerine benzemeyen Lizbon huzur, güvenlik ve bolca nostalji barındırıyor. Ortaçağ mimarisinin en iyi korunduğu yerleşim alanlarından biri olan şehir; Arnavut kaldırımlı dar sokakları, nostaljik pastane ve kafeleri, muhteşem katedralleri ve renkli gece kulüpleriyle gezilmesi gereken şehirler içinde ilk sıraları almayı hak ediyor.
Bugün Avrupa’nın en batısında kalan küçük bir devlet konumunda bulunsa da, geçmişte öncüsü olduğu coğrafi keşiflerle dünya tarihinin seyrini değiştirmiş bir ülkedir Portekiz. Bu durumunu biraz da Atlas Okyanusuna açılan Tejo nehrine bağlıdır. Portekizliler uzak denizlere yelken açan ilk milletti. Uzak denizlere açılmada, bilinmeyen coğrafyaları keşfetmedeki başarıları, haritacılık konusunda ilerlemeleri ve devrin en gelişmiş gemilerine sahip olmalarından kaynaklanıyordu.
Coğrafi keşiflerle birlikte dünyanın dört bir yanına yayılan Portekiz, gittikleri ülkelere dili ve kültürünü de götürmüş. Portekiz dünyaca ünlü kaşifleri Kristof Kolomb, Vasco De Gama, Alvaro Fernandes, Luis Cadamosto, Bartolomeu Dias, Joao Rodrigues Cabrilho ve Denizci Prens Henry gibi onlarca kaşifin sayesinde dünyanın dört bir yanına yayılmış.
Kâşifler diyarı Portekiz’in başkenti Lizbon tarihi yapılarıyla UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Binaları mavi seramiklerle, kaldırımları ve meydanları taş ve seramik desenlerle süslü bu şehir her şeyi hak ediyor. Beyaza yıkanmış binaları, kızıl çatıları, sarı renkli nostalji tramvayı herkesi büyüleyecek güzellikte…
Portekiz’in başkenti olan Lizbon, ülkenin batısında, Tejo nehrinin döküldüğü Atlas Okyanusu sahilinde yer alıyor. Avrupa’nın diğer başkentlerine benzemeyen Lizbon huzur, güvenlik ve bolca nostalji barındırıyor. Ortaçağ mimarisinin en iyi korunduğu yerleşim alanlarından biri olan şehir; Arnavut kaldırımlı dar sokakları, nostaljik pastane ve kafeleri, muhteşem katedralleri ve renkli gece kulüpleriyle gezilmesi gereken şehirler içinde ilk sıraları almayı hak ediyor.
Lizbon, her köşe başında karşınıza çıkan tarihi eserleri, yedi tepeye kurulmuş şehir mimarisi, rahatlatıcı deniz havası, şehri ikiye bölen Tejo nehri sayesinde ‘’karşı taraf’’ kavramının oluştuğu, sıcakkanlı insanları ile İstanbul’a benzetilen bir beyaz şehir…
Bu şehir ve topraklarında bulunduğu Portekiz tarih boyunca çok sayıda ülkeyi kolonileştirmiş. Afrika ülkelerinden Uzakdoğu’ya ve Güney Amerika’ya kadar birçok ülkeyi sömürgeleştiren Portekiz, sömürgecilik konusunda İngiltere’yi bile geride bırakmıştır. Bugün dünyada 200 milyona yakın insan Portekizce konuşmaktadır. Bu nedenle halkının bir bölümünü sömürgelerinden gelenler oluşturmuş. Günümüzde 50’yi aşkın müzeye sahip olan Lizbon, Tejo nehrine bakan yamaçların arasından kıvrılarak inen dar cadde ve sokaklarıyla konuklarını büyüleyen mükemmel bir görüntüye sahip…
1500 metre uzunluğundaki Özgürlük Bulvarında keyifli bir yolculuk yaptıktan sonra, İstanbul’daki Sultanahmet Meydanını andıran Rossio Meydanına geçiyoruz. Nasıl ki İstanbul’a gelenlerin mutlaka görmesi gereken meydanlardan biri Sultanahmet’tir. Lizbon’a gelenlerin de mutlaka görmesi gereken meydanlardan biri Rossio ’dur. İlk dikkatimizi çeken de meydanın zemini oldu. Oldukça çekici olan siyah ve beyaz renklerden oluşan dalgalı bir yapı oluşturmuşlar. Kendinizi gerçekten dalgalı bir ortamda hissediyorsunuz. Böyle bir uygulamayı İzmir’in Kordon Boyunda görmüştüm.
Eski Lizbon’un en önemli meydanlarından biri olan Rossio Google Haritalarda Square Pedro IV olarak da adlandırılıyor. Meydan bir taraftan daracık sokaklarla Baixa ve aşağı şehire açılırken, bir taraftan da Özgürlük Bulvarıyla yeni şehire açılmaktadır. Yapım tarihi 1887 yılına kadar giden meydan dikdörtgen şeklinde olup, uzun kenarı kuzey-güney aksındadır.
Kuzey ve güney kenarlarına yakın olacak şekilde konuşlandırılmış iki çeşme bulunmaktadır. 19. yüzyılda meydan Portekiz mozaikleri ile kaplanmış ve Fransa’dan gelen çeşmeler meydana yerleştirilmiştir. Merkezinde ise Portekiz ve Brezilya Kralı Dom Pedro’ nun heykeli bulunuyor. Kuzeyinde 1846 yılında açılmış Devlet Tiyatrosu yer alırken, kuzeybatısında Rossio tren istasyonu yer alır. Bu istasyondan Portekiz’in diğer birçok şehrine gitmek mümkünmüş.
Bir zamanlar hayvan pazarının kurulduğu Rossio Meydanında Engizisyon mahkemelerinin kurulduğunu da öğreniyoruz. 18. Yüzyılda bayram kutlamalarının yapıldığı meydan boğa güreşi arenası olarak da kullanılmış. Ne kadar da İstanbul’daki Sultanahmet Meydanı ve tarihçesini andırıyor. Sultanahmet Meydanında olduğu gibi Rossio ’da Lizbon’un kalbi olmuş.
Masaları dışarıya yayılmış restoran ve kafeleriyle Rossio çok renkli bir dünya sunmaktadır ziyaretçilerine. Dış cephesi Lafonten’den hikâyeler anlatan, Portekiz ve İspanya’ya özel bir seramik çalışmasıyla süslenmiş Tabaccarin Monaco’nun çok güzel bir kafe olduğunu görüyoruz. Meydandaki kafelerin en ünlüsü ise Aurea sokağına yürürken sağında kalan kafe Nikola’dır.
Rossio meydanında yüzünüzü deniz yönünde döndürdüğünüzde karşınızdaki yaya yolu Augusta Caddesi olup, sizi Ticaret meydanına götürür. Solunuzdaki tepeler ise birinin üzerinde kalenin de bulunduğu Alfama, sağınızda yükselen tepelik yerler de Barrio Alto’ dur… Rossio ile Ticaret Meydanı arasında kalan bölge de Baixa ’dır.Lizbon’da toplu taşım ulaşımı çok iyi düzenlenmiş. Birçok seferin ilk kalkış yeri Rossio ‘nun sol paralelinde bulunan Figueira Meydanıdır. Belem bölgesi için Augusta ya da herhangi bir paralel caddesini takip ederek Comercio (Ticaret) Meydanı’na inmeniz gerekiyor. Tren, Metro ve otobüs durakları gibi ulaşmak istediğiniz her yer için Rossio bir merkezdir…
1922 yılında açılmış olup, Lizbon’a gelen bütün turistlerin kahve içtikleri bir yer olarak söylenen Pastelaria Suiça ’da mola verip biz de kahve içtik. Nefeslendikten sonra meydanın doğusunda, bize göre sol tarafında kalan Figueira Meydanına geçtik.
Figueira da Orta Çağdan beri tarihi meydanlardan biri… Portekiz’de özellikle Lizbon’da 100 yıllıktan fazla kafeler, restoranlar, kitapçılar ve diğer yerler var. Eski dünyanın kâşifleri yaşamasını, harcamasını, kaliteyi biliyorlarmış. Modern zamanın turistleri için de her şeyi düşünmüşler. Sevimli görünüşleriyle tuk tuklar, rehber eşliğinde cincırlı şehir gezileri, özlemli tramvaylar, ilginç-renkli-eğlenceli kara ve deniz taşıtları… Seçenekler çok…