Sakıp Sabancı Müzesi-Rembrandt ve Çağdaşları Sergisi 2

Işık ve Gölgenin Sihirbazı Rembrandt

İnternete girip, başta İstanbul Modern Sanat Müzesi olmak üzere Sakıp Sabancı Müzesi (SSM) ve diğerlerine bakarsanız; İstanbul için, 2012 Yılının muhteşem bir sanat yılı olacağının farkına varırsınız. Hollanda ile diplomatik ilişkilerimizin 400. yılı nedeniyle, Sanatta Hollanda Yılı ağır basacak gibi görülüyor. Nitekim öyle de oldu.

Nitekim Türk İlaç Sektöründe 100. kuruluş yıl dönümünü kutlayan Abdi İbrahim, Dünyanın en büyük ressamlarından biri olarak kabul edilen Van Gogh’un eserlerini yepyeni bir formatta, Dijital Sanat Sergisi ile kutlarken, SSM de Rembrandt ve Çağdaşları resim sergisiyle karşımıza çıkıyor. Son yıllarda değişik sektörlerdeki büyük kuruluşlar sanatsal etkinliklere sponsor olarak önemli bir görevi yerine getiriyorlar.

Sakıp Sabancı Müzesi sıkça ziyaret ettiğim ve çok beğendiğim müzelerden birisi. Sergileri ve müzenin bulunduğu Atlı Köşk’ü gezmekten büyük keyif alıyorum. Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki Rembrandt ve Çağdaşları Sergisi’ni, 22 Şubat 2012 tarihinden bu yana 5 kez ziyaret ettim. Yüzlerce fotoğraf çektim, açıklamaları dinledim, Rembrandt ile ilgili hazırlanmış olan filmi defalarca izledim. ‘Işık ve Gölgenin Sihirbazı’’ olarak tanımlanan Rembrandt’a hayran kaldım. Elde ettiğim dokümanlardan yararlanarak ve bazen aynen kullanarak yazmaya karar verdim.

Rembrandt Kim dir?

Birisine, ‘’Tüm zamanların en iyi ressamı kimdir?’’ diye sorsanız, Rembrandt yanıtını almanız en büyük olasılıktır. Konuyla yakından ilgilenenlerin yanıtı Rembrandt olacaktır. Yanıt Rembrandt’tır ama Kim’dir Rembrandt? Sorusunun yanıtını en güzel veren doküman, Hollanda Dışişleri ve Turizm Bakanlığının ortaklaşa hazırladıkları belgesel nitelikli tanıtım filmidir. Bu tanıtım filmine göre, 17. yüzyıla dönmemiz gerekir.Rembrandt, Kuzey Hollanda’nın İspanyol hâkimiyetine karşı ayaklandığı hareketli ve karışık bir dönemde yaşadı.

Ayaklanmanın lideri Prens Willem van Oranje idi. 1580’de II. Filip, Prens Willem van Oranje’nin başına ödül koydu. Willem buna bir savunma yazısıyla, ayaklanan vilayetlerin Genel Meclisleri de Ayrılma Bildirgesi  ile yanıt verdi. İki yazının da içeriği aynıydı. Özetle, direnmelerinde haklıydılar, çünkü kral despotça hareket ediyordu. Temmuz 1584’te Katolik Balthasar Gerards, tabanca kurşunuyla Willem van Oranje’nin yaşamına son verdi. Yaşarken hiçbir sonuç elde edememiş gibi gözükse de, ölümünden sonra yerini alan oğlu Maurice’nin liderliğinde Hollanda Altın Çağı’na girdi.

Daha önce görülmemiş bir kültürel ve ekonomik üretkenlik dönemi ortaya çıktı. Özellikle Rusya ile yapılan ticarette çok zenginleştiler ve Amsterdam’  da neredeyse herkes tüccar kimliği kazandı. Böylelikle, ayaklanan vilayetlerin, Prens Oranje’nin ölümünden 25 yıldan az bir süre sonra, kendinden emin bir cumhuriyete dönüşmesi nedeniyle Hollanda, Willem van Oranje’yi bu yeni devletin kurucusu olarak kabul etmiştir.

Rembrandt, 15 Temmuz 1606 yılında Leiden’de dünyaya geldi. Değirmenci Harmen van Rijn’in en küçük oğluydu. Yedi çocukları bulunan aile orta sınıftandı, bu nedenle Rembrandt sorunsuz bir çocukluk geçirdi denebilir. 10 yaşına geldiğinde, ailesi Rembrandt’ı tüm derslerin Latince görüldüğü Latin Okulu’na gönderdi. Latin Okulu, öğrencilerini üniversiteye hazırlamakla ünlüydü.

 

Remrandt, Latin Okulu’nda, dini ve mitolojik hikayeler hakkında çok şey öğrendi ve daha sonra tabloları için konu seçiminde bu öğrendiklerinden yararlandı. Latin Okulu’nu bitirdikten sonra, 1620 de, yaklaşık on dört yaşındayken, daha okula başlamasına yıllar varken ailesi onu Leiden Üniversitesi’ne kaydettirdi; böylece onun askeri yükümlülüklerden kurtarmış oluyorlardı.

 

Oysa Rembrandt resme duyduğu tutku nedeniyle üniversiteye hiç başlamayacaktı. Ailesi, Rembrandt’ın üniversitede teoloji eğitimi alıp, papaz olmasını umuyordu. Ancak, Rembrandt’ın başka planları vardı, ressam olmak istiyordu. 6 ay sonra üniversiteyi bıraktı. 1621’de usta ressam Jacob van Swanenburgh’un yanında çırak olarak eğitimine başladı. Jacob van Swanenburgh ünlü bir ressam olmanın yanı sıra mimarlık eğitimi de görmüştü.

Leyden Belediye Başkanı yardımcılığı ile birlikte konsey üyeliği de yapıyor ve öğrenci yetiştiriyordu. Rembrandt’ın amaçlarından biri de, o zamanlar resim sanatının en itibarlı alanı olarak görülen tarih ressamlığı dalında uzmanlaşmaktı. Hocası da İtalya’da okumuştu ve bu alanın en önemli adları olarak biliniyordu. Swvanenburgh’un yanında 3 yıl çalıştı ve hızla resim dalında gelişti.

Daha sonra Amsterdam’a giderek Pieter Lastman ile 6 ay çalıştı. Lastman, zamanın en ünlü tarih ressamıydı ve tabloları 17 yaşındaki Rembrandt’ı derinden etkilemişti. Bu nedenle Rembrandt, ilk tarihi tablolarında Lastman’ın parlak renklerini ve özenle tasarlanmış kompozisyonlarını taklit etmişti. Ancak, aynı tarihi konuları daha inandırıcı betimlemeye çalıştı.

 

Amsterdam’daki eğitimini tamamlayan 18 yaşındaki Rembrandt, bağımsız bir ressam olarak Leiden’de kendi stüdyosunu açtı. En eski resimlerinden biri bu döneme aittir.Rembrandt, gerçeği kopyalamaktan fazlasını yapmak istiyordu. Objelerinin ruh hallerini göstermek, duygu ve düşüncelerden oluşan bir dünya yaratmak istiyordu tablolarında. Derin insan duygularını yansıtmaya ve objelere şeklini veren kompozisyonu betimleyen ışığı resmetmeye çalışıyordu.

Bunun için, erken dönem eserlerindeki parlak renklerin yerine, kahverengi tonlardan oluşan bir paletle çalışmaya başladı. Figürleri, ışık ve gölge ile şekillendirdi. Bu uygulaması, duygu ve dramatik vurguyu vermek için kullandığı başlıca yollardan biriydi. Işık ve gölge sanatındaki ustalığı benzersizdir. Bu benzersizlik Rembrandt’a ‘’Işık ve Gölgenin Sihirbazı’’ unvanını kazandırmıştır.1628 kışında Rembrandt, seçkin bir konuk tarafından ziyaret edildi. Konuğu, Prens Frederik Hendrik’in müsteşarı Costanttijn Huygens idi.

Yetenekli bir şair olan Huygens, yetenekten anlıyordu ve otobiyografisinde genç Rembrandt’tan övgüyle sözetmişti. Huygens’e göre Rembrandt tarihi eserlerde duyguyu resmetmekte olağanüstü bir yeteneğe sahipti. Kısa bir süre sonra Oranje Hanedanından ilk tablo siparişleri geldi. Bunlardan en önemlisi, Prens Frederik Hendrik’in eşi Amalia von Solms’un portresidir. Bu portreden sonra Rembrandt’ın kariyeri muzzam bir sıçrama yaptı. Öğrenciler yanında eğitim almaya geldi. Bu öğrencilerden biri de Gerard Dou idi.

Dou, uzun süre Rembrandt’ın yanında gravür tekniğini mükemmelleştirmek için çalıştı.Gravür, bir kazıma ve kabartma resim tekniğidir. Esas olarak iki teknik karşımıza çıkar. Tahta üzerine kabartma gravür ve metal üzerine oyma gravür. En basit şekliyle teknik; bir tahta parçasının alınarak baskıda çıkmaması gereken yerlerin oyulmasıdır.

Kabarık yerlere mürekkep sürülerek kâğıda bu kısımlardaki mürekkebin çıkması sağlanır. Resimlerin basımı için kullanılan bu basit tekniğe “tahta baskı” denir. Diğerine gelince; Bir gravürü ortaya çıkaran iki sanatçı vardır. Biri, resmi çizen ressam ve diğeri resmi plakaya kazıyan “engraver” olarak adlandırılan sanatçı. Öncelikle ressam, resmi çizer. Engraver da çizilen resmi metal üzerine “burin veya graver” denilen baklava veya kare uçlu çelik kalemlerle oyma işlemi yapar. Resmin plakaya ayna hayali olarak çizilmesi gerekir.

Bunun için görüntü bazen ayna kullanılarak çizilir. Bir başka uygulamada iseçizimler bakır bir levhanın cilalı yüzeyine yapılır. Ardından, nitrik asit uygulanarak çizimin bakır yüzeye kazınması ve içine mürekkep dolabilecek çukurlar oluşması sağlanır. Böylelikle, bir baskı makinesiyle, kâğıt üzerine birçok kez basılabilir.Hayal gücü ve benzersiz yeteneği ile Rembrandt, tüm zamanların en büyük gravür sanatçılarından biridir. Gravür tekniği ile kuru uç yöntemini birleştirdi ve çizimin bir iğne ile doğrudan bakıra kazındığı bir yöntem geliştirdi.

Kaynaklar:

1)   Sakıp Sabancı Müzesi internet sitesi

2)   SSM deki bilgilendirme panoları

3)   SSM deki Rembrandt belgeseli

 

Share Button
1607 cevaplar

Yorumlar kapalı.