İstanbul Emirgan Korusu Sarı Köşk

 

Emirgan Korusu ve Lale Festivali

Emirgan Korusu ve Lale Festivali

İstanbul’da, dillere destan olan Emirgan Korusu’ndaki köşkler ile Çubuklu Korusu’ndaki ‘’Düş Bahçesi’’ olarak tanımlanan Hıdiv Kasrı’nı ve Boğaziçi’ndeki kâgir yapıların en önemlisi olan Beykoz’daki Mecidiye Kasrı’nı tanımak ve anlamak için Osmanlı dönemindeki Mısır Hıdivlerini ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa Hanedanını tanımak gerekir. Mısır’a 150 yıl süreyle hükmetmiş bu bu hanedanın bireylerinin yaşam hikâyeleri de konu edilen köşkleri ve kasırları daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.

Emirgan Korusu ve Lale Festivali

Emirgan Korusu ve Lale Festivali

İstanbul’da bu tip Avrupa’i zevki yansıtan kasırlar ve saraylar, bereketli Mısır ülkesinin yönetici hanedanı olan Hıdivler tarafından yaptırılmıştır.O yıllarda, bu tarz saray ve kasırları yaptıracak para sadece Mısır Hıdivlerinde vardı. Osmanlı devlet yöneticileri bu büyüklükteki servetlere sahip değillerdi. Çubuklu Korusu’ndaki Hıdiv Kasrı, Beykoz’daki Mecidiye Kasrı ve Emirgan’daki köşkler; konumları, etraflarındaki koruları ve dillere destan iç mimarileriyle, ancak Hıdivlerin parası ile yapılabilecek anıtsal yapılardır. Mısır Hıdivleri protokol bakımından şeyhülislâm ve sadrazam ile aynı derecede idiler. Başlangıçta Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Osmanlının Mısır’daki valisiydi. Emirgan’daki köşkleri yaptıran İsmail Paşa’nın dedesi olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Kavalılar Hanedanı’nın kurucusudur. 1805 yılında Mısır’ın valisi oldu. Mısır’ın kalkınması için önemli yenilikler ve uygulamalar yaptı. Avrupa’dan getirttiği uzmanlarla güçlü bir ordu kurdu. 1811 yılında, yönetimde hala etkili olan Memlük Beyleri’ne karşı harekete geçerek egemenliklerine kesin olarak son verdi, egemenliğini pekiştirdi. 1815 yılında Sudan’ı kontrol altına aldı ve Sudan Valisi unvanını da kazandı.

Emirgan Korusu ve Lale Festivali

Emirgan Korusu ve Lale Festivali

Yunanistan’ın 1821 yılında Mora Yarımadası’nda başlattığı isyanı bastırmakta güçlük çeken Osmanlı Devleti’ne yaptığı yardım sonrası vaat edilenleri alamayınca Osmanlı’ya başkaldırdı ve üzerine gelen Osmanlı ordularını bozguna uğrattı. Mısır kuvvetleri Halep, Şam ve Adana’yı ele geçirdiler. Konya’daki Osmanlı kuvvetlerini de yenip Kütahya’ya kadar ilerlediler.İngiltere ve Fransa’dan gerekli yardımı alamayan Osmanlı Sultanı II. Mahmut, Rusya ile Hünkâr İskelesi antlaşmasını yaparak, yardımlarını sağladı. Rusya’nın Boğazlara inmesini istemeyen İngiltere ve Fransa’nın araya girmesi ile 1833 yılında Kütahya antlaşması yapıldı. Mısır, Suriye ve Girit Valilikleri Mehmet Ali Paşa’ya, Cidde ve Adana Valilikleri de oğlu İbrahim Paşa’ya verildi. Bu anlaşmadan her iki taraf da memnun değildi. Bir süre sonra Nizip’te tekrar karşı karşıya geldiler ve Osmanlı kaybetti. Rusya’nın etkinliğinden ve Mehmet Ali Paşa’nın güçlenmesinden çekinen Avrupa Devletleri düzenledikleri Londra Konferansı’nda Suriye, Girit ve Adana Osmanlı’ya geri verildi. 

Emirgan Korusu ve Lale Festivali

Emirgan Korusu ve Lale Festivali

Mısır ise Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın soyundan gelenlere bırakıldı.Böylelikle Mısır iç işlerinde bağımsız, dış ilişkilerde Osmanlı Devleti’ne bağlı olacaktı. Kavalılar Hanedanı, her ne kadar Osmanlılara bağlı görünse de, Mısır, yaklaşık 150 yıl boyunca hanedan tarafından gerçek sultanlar gibi yönetilmiştir. Londra Konferansı’ndaki sonuçlar ve Mısır’ın bağımsızlığı, yani Mısır Hıdivi unvanı 1867 yılına kadar Osmanlı Sultanlarınca kabul edilmemiştir. Çubuklu Korusu’ndaki Hıdiv Kasrı’nı yaptıran Abbas Hilmi Paşa son Mısır Hıdivi’dir. Mısır’ı ziyaret eden Abdülaziz, 1867 yılında fiili oluşumu kabul ederek, bir fermanla İsmail Paşa’nın Mısır Hıdivliğini yasal hale getirdi. İsmail Paşa’nın Abdülaziz’e gönülden bağlılığını belirtmesi üzerine de Abdülaziz tarafından Emirgan Korusu’nu hediye edildi.

Mısır Hıdivi İsmail Paşa ve Emirgan Korusu

Emirgan Korusu ve Lale Festivali

Emirgan Korusu ve Lale Festivali

Amcası Said Paşa’nın ölümü üzerine, 1863 yılında Mısır Hıdivi olan İsmail Paşa, Avrupa’dan etkilenmiş biri olarak, Avrupai imar hareketlerine girişti. Yollar, okullar, operalar ve Nil Nehri kıyısında muhteşem villalar yaptırdı Avrupalı konukları için. İngiltere’deki şehir parklarından ve Avrupa’daki saray bahçelerinden esinlenerek, büyük ve gösterişli bahçeler yaptırdı. Bu uygulamalarını kendisine hediye edilen Emirgan Korusu’na da taşıdı. Süveyş Kanalı’nın yapımı için Fransız firmalarından birine yetki verdi, kanalın açılması amacıyla kurulan bir şirketin çoğunluk hisselerini aldı. Bağımsız bir devlet başkanı gibi davranarak, Kasım 1869 da kanalın açılışı için düzenlediği görkemli törenlere Avrupa’nın önde gelen devlet adamlarını davet etti. Ancak, Süveyş Kanalı açılışına Osmanlı Padişahları ve temsilcilerinin davet edilmediği anlaşılıyor.

Emirgan Korusu ve Lale Festivali

Emirgan Korusu ve Lale Festivali

İsmail Paşa Kanal projesi ve diğer imar hareketleri için Avrupalı bankerlerden çok fazla miktarda borç para almıştı. Hıdivi olduğu Mısır’ın bile ödemekte zorlandığı borçlar nedeniyle, Avrupalıların ağır baskısı altında kaldı. Süveyş Kanalının hisselerini satın alan İngilizler, İsmail Paşadan tahsil edemedikleri kalan alacakları için, Sultan Abdülaziz’e başvurdular. Hesapsız harcama ve Mısır hazinesini batırdığı gerekçesiyle, Mısır Hıdivliğinden alınması için Sultan Abdülaziz’e baskı yaptılar. Abdülaziz, İsmail Paşayı Haziran 1879 yılında Mısır Hıdivliğinden almak zorunda kaldı. 

Emirgan Korusu ve Köşkler

Emirgan Korusu ve Lale Festivali

Emirgan Korusu ve Lale Festivali

19. yüzyılda ortaya çıkan ve ‘’İngiliz Bahçeleri’’ olarak adlandırılan park biçimleri, seçilen mekânın doğasını bozmadan düzenlenmesiyle ortaya çıkanlardır. Bütün mekânlar ‘’Doğa ile Uzlaşma’’ üzerine düzenlenmiştir. Emirgan Korusu ile Çubuklu Korusu’nda bu düzenleme vardır. Buna karşılık pek çok Avrupa kentinin parkları ‘’Barok Dönem Bahçeleri’’ olarak düzenlenmiştir. Çoğu eskiden bir sarayın bahçesi olan bu parklarda; birbirini dikine kesen yollar, dikdörtgen çiçek tarhları, budanarak geometrik biçimler verilmiş ağaç ve çalılar yer alır. İstanbul’daki korularda doğa ile uzlaşma ön plana çıkarken, koru içerisinde yapılan köşklerin uygulanmasında Barok Dönem etkileri görülmektedir. Mısır Hıdivleri olan İsmail Paşa ve Abbas Hilmi Paşa’nın düzenlemelerinde de bu özellikler görülür.

Emirgan Korusu ve Lale Festivali

Emirgan Korusu ve Lale Festivali

Başka bir gelenek de İslam ülkelerinde uygulanan bahçe düzenlemeleridir. İslam’da bahçe ‘’Cennetin Simgesi’’ olmuştur. Bu düzenlemelerde en önemli öğe ‘’Su’’ dur. Havuz, fıskiye ve kaskad gibi biçimler İslam Mimarlığında başarılı bir biçimde kullanılmıştır. Bu, geometrik yanı ağır basan bir bahçe düzenlemesidir. Emirgan Korusu ve Çubuklu Korularında olduğu gibi insanların rahatlıkla dolaşabileceği bu bahçelerde bitki çeşitliliği, taşlar, su havuzları ve fıskiyeleri, sincap ve kuş yuvaları, yüzey dokuları büyük bir başarı ile uygulanır. İnsanın da doğanın bir parçası olduğu düşüncesiyle oluşturulan bu bahçelere ya da ülkemizdeki adıyla korulara çok iyi bakılır.

Kamuya açık park işlevini üstlenirler. 472 000 m2 lik bu büyük bir araziye sahip Emirgan Korusu’nda bütün bu özellikler uygulanmıştır. Mısır Hıdivliği döneminde İsmail Paşa, bu arazide, 1871-1878 yılları arasında Sarı Köşk, Beyaz Köşk ve Pembe Köşk adındaki köşkleri de yaptırır. Emirgan Korusu;  florasının zenginliği, çeşitli çiçek ve gülleri, hala koruyu terk etmeyen bülbülleri ve 120’den fazla ağaç türü ile ilgi çeker. Emirgan Koru’su, 1930 lı yıllara kadar hanedanın mülkiyetinde kalmış ve İsmail Paşa’nın varislerinden Satvet Lütfi Tozan’a geçmiş, bilahare İstanbul Belediyesi tarafından satın alınarak 1943 yılında halka açılmıştır.

Çelik Gülersoy ve Turing Otomobil Kurumu

Bu arada, bir İstanbul aşığı Çelik Gülersoy ile Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nu da anmadan geçemeyeceğim. İstanbul’un tarihi dokusunu bozmadan; turizmi geliştirmek, insanlara kültür ve sanat ortamı sunmak amacıyla yola çıkan Gülersoy ve ekibi 1979 yılında Malta Köşkü’nü yenileme çalışmalarını başlattı. Aslına uygun olarak yenilenen ve İstanbul’a kazandırılan Yıldız Parkı’ndaki Malta Köşkü’nden sonra, Çamlıca Tepesi, Hıdiv Kasrı ve Emirgan Korusu’ndaki beyaz ve Sarı Köşkleri de İstanbul’a kazandırdılar.

Beltur ve Köşkler

1997 yılında kurulmuş olan Beltur tarafından işletilen ve her türlü ihtiyaca cevap verecek şekilde düzenlenmiş olan köşkleri, bu kez, özellikle Sarı Köşk’ü bir kez daha ziyaret amacıyla harekete geçiyorum. Baltalimanı’ndan hareketle Emirgan’daki Sakıp Sabancı Müzesi’ni geçtikten sonra Kalamış Sokak’a dönüyor ve yaklaşık 50 metre sonra Emirgan Korusu’na giriş yapıyorum. Sarı Köşk de Beyaz Köşk gibi, korunun yüksek ve İstanbul Boğazı’na en uzak noktasında yapılmış. Beyaz Köşk tarafından Sarı Köşk’e ulaşmak istiyorum. Hava da oldukça sıcak ve tepenin eğimi de oldukça fazla. Bereket, çevremdeki asırlık ağaçların gölgesi ve çiçeklerin masalımsı havası imdadıma yetişiyor.

Setler düzenlenmiş ve İstanbul Boğazı’na hâkim yerlere banklar konulmuş. Boğaza karşı, banklardan birine oturuyorum ve benim için dünyanın sekizinci harikası olan İstanbul Boğazı’nın masalımsı görüntüsüne kapılıp, gidiyorum. Bir süre sonra etrafıma bakındığımda; banklarda oturan, asırlık ağaçların altında sevgilisinin dizlerine yatmış olan genç sevgilileri görüyorum. Bir başka yerde ise yeni nişanlıların yanı sıra üzerinde gelinlik ve damatlıklarıyla yeni evlilerin fotoğraf çektirdiklerini görüyorum. Profesyonel fotoğrafçıların talimatlarına uyan gelin ile damadın verdikleri pozları ilgi ile izliyorum bir süre. Sarı Köşk, Beyaz Köşk’ün güneyinde kalıyor.

Köşk Şale tarzındadır. Başka bir deyişle, kır köşküdür. Bir kuş evi görünümünde olması da kır köşkü olduğunu doğrular. Kır Köşkü olan Sarı Köşk, Osmanlı’nın kuş sevgisini işlevsel ve sanatsal olarak anlatım biçimlerinden biridir. Sarı Köşk’e Beyaz Köşk tarafından gelindiğinde tek katlı bir yapı ve protokol kapısı karşıma çıkıyor.Protokol kapısından köşke giriyorum. Sarkis Balyan tarafından yapılan Sarı Köşk’te, Türklerin geleneksel yaşama düzeninin gereği olarak, bütün odalar bir sofa ya da büyükçe bir salon çevresinde toplanmıştır. Sarkis Balyan yapılarında tavan ve duvar süslemelerinin yanı sıra büyük yüksek kapı pencereler dikkat çeker.

İç mekânlarda parlak renklerle zenginleştirilmiş işlemeler ve bezemeler önem kazanmaktadır. Fotoğraf çekme isteğime başlangıçta karşı çıkılsa da Hıdiv Kasrı’ndaki uygulamadan ve fotoğraflardan söz edince fotoğraf çekebiliyorum. Protokol kapısından girince giriş katı, ön kapıdan girildiğinde üst kat olan bu mekânda üç oda ve bir salon bulunuyor. Odalarda, süsleme sanatının bütün özellikleri kullanılmış. Tavanda çiçek motifleri, yağlıboya figürler dikkatimi çekiyor ve fotoğraf karelerimde yerini alıyor. Alt kata iniyorum.

Bu katta dört oda, hol ve mutfak yer alıyor. Köşkün bir de bodrum katı var. Köşkün dış cephe süslemelerinde oyma sanatının çok özel ve tipik bir uygulamasını görmek mümkün. Köşkün sarı rengi beyazla birlikte kullanılmış, yapı kuş evini andıracak şekilde dekore edilmiştir.17. yüzyıl 19. yüzyıllarda Osmanlı dönemi ağaç işçiliği mimari yapılara daha sıcak bir hava sağlamış. Malzeme olarak ceviz, elma, çınar, ıhlamur, gül ve meşe kullanılmış. Çiçek bezemeleri ağaç işlerinin tümünde kullanılmış. Alt kattaki odaları gezip, fotoğraflarını çektikten sonra ön bahçeye çıkıyorum. Boğaza bakan dar mekân iki set olarak teras haline getirilmiş. Setlerin istinat duvarları sarı Kandıra Taşından örülmüş. Teraslardan birinden Gölet görülüyor. İslam bahçelerinin bütün özelliklerini taşıyan gölet ve çevre düzenlemesi masalımsı ve gizemli bir hava katmış Sarı Köşk çevresine.

Kaynaklar:

1)   http://tr.wikipedia.org

2)   http://www.beltur.com.tr/

Share Button
1399 cevaplar

Yorumlar kapalı.