Sevilla Katedrali Endülüs
11 Mart 2015 Çarşamba, Sevilla…
İspanyol Meydanı’nda başlayan Sevilla turumuz devam ediyor. Arap mirası kokan konaklar, dar ve kıvrımlı sokaklar, zarif bahçe ve avluların yanından geçiyoruz. 17 yüzyıl kolonyal mimari esintili ve pastel renkli binalarla karşılaşıyoruz. Çeşmeler, art-nouveau oteller, narenciye kokulu meydanlar…
Gönül ferahlatıcı küçük meydanlarda nefesleniyoruz. Oldukça ilginç geçen 15-20 dakikalık bir yürüyüşten sonra da Sevilla Katedrali’nin bulunduğu meydana çıkıyoruz. Tura katılan grubun tamamı bir araya gelince rehberimiz katedral ile ilgili kısa bir açıklamada bulunuyor. Rehberimiz ve internetten edindiğim bilgilere göre, Sevilla Katedrali Gotik tarzda yapılmış dünyanın en büyük mimari eseridir.
Mimaride Gotik tarzının ilk çıkış yeri Fransa diyenler varsa da Avrupa’nın çok yerinde aynı zamanda rastlanmış ve bütün Hristiyan Batı dünyasına yayılmıştır. Her ülke Gotik sanatında zevkine uygun değişiklikler yapmıştır. Avrupa’nın sanat merkezi kabul edilen İtalya’da ise pek tesiri görülmemiştir. İngiltere’de sütunları çoğaltan ve kubbenin altında onları yelpaze gibi açan bir dikey üsluba bağlıdır. İspanya’da Gotik sanatının Arap motifleriyle birleşmesinden meydana gelen müdeccer (mudejar) üslubu doğmuştur. Gotik mimari sanatı Avrupa’nın kuzeyinde 16. yüzyılın başlangıcına kadar sürmüştür.
Gotik Mimarinin Müdejar karışımı olan Sevilla Katedrali Kilise olarak ta dünyanın en büyük üçüncü yapısıdır. Zamanla eklentiler yapılarak Roma’daki San Pietro Bazilikası yani Vatikan Kilisesi ve Londra’daki St. Paul Katedrallerinden sonra dünyanın en büyük üçüncü katedrali haline getirilmiş. 1987’de UNESCO Dünya kültür mirası listesine alınmış. Daha eskilere gidildiğinde ise, Sevilla Katedrali’nin 12. yüzyılda cami olarak inşa edilmiş olduğunu görüyoruz. Ancak şehir 1248 yılında Kastilyalıların eline geçince cami yıkılarak yerine katedral inşasına başlanmış.
1401 yılında yapımına başlanan katedral 1507’de ibadete açılmışsa da tamamlanması 1520 yılını bulmuştur. Sevilla Katedrali yapılıncaya dek İstanbul’daki Ayasofya dünyanın en büyük katedraliydi. Gerek katedral içinde gerekse minaresi çan kulesine çevrildiği halde hala İslam sanat etkileri görülmektedir. Katedralin beyaz mermer sütunları ve duvarlardaki Arap tarzı işlemeleri buna açıkça bir gösterge olsa gerek. Her ne kadar gotik işlemeler ağır bassa da Endülüs tarzı uygulamalar her köşede kendisini gösteriyor. Söylentiye göre Kral katedralin o kadar büyük olmasını istiyormuş ki başta Vatikan olmak üzere, herkes hayret ve kıskançlıkla baksın.
Katedral 116 metre boyunda, 75 metre eninde ve 56 metre yüksekliğinde dikdörtgen bir yapıya sahip. La Giralda, Giralda Katedral kulesi şehrin simgesi haline gelmiş. Giralda, Sevilla Katedrali’nin çan kulesi olup, kulenin yüksekliği 104,1 metredir. Kentin en önemli simgelerinden biri olarak biliniyor.
Kulenin üçte ikisi Muvahhidler dönemine ait eski minaredir. Minare hem ezan okumak hem de astronomik gözlemler yapılmak için kullanılmış. Kulenin geri kalanının üçte biri olan üst kısmı ise İspanya Rönesans mimarisidir demişti rehberimiz. Kulenin tepesinde bulunmuş bakır yapımı yerküresi 1365 yılında meydana gelen depremde düşmüş. Haç ve çan eklenerek yerküresi tekrar yerine konulmuş. Çan kulesi üzerinde bulunan heykelin uzunluğu 7 metre olup, 1568 yılından itibaren kulenin tepesini taçlandırmaktadır.
Giralda 1987 yılında La Cathédrale, l’Alcázar et l’Archivo de Indias de Séville adıyla UNESCO Dünya Mirasları listesine eklenen tarihî bölgenin bir parçasını oluşturmaktadır. Kulenin içerisinde merdivenler değil, Ayasofya’da olduğu gibi, rampa varmış.. Kilisede bulunan 30 ayrı bölümden birisi Capilla Mayor yani Ana Şapel. 1482-1564 yılları arasında Flaman sanatçı Pieter Dencart tarafından, İsa ve Meryem’in hayatından sahneler tasvir edilen, 45 altın kabartmayla süslenmiş.
Özelikle altar bölümünde kullanılan altınlar Güney Amerika’dan getirilmiş. Katedral içinde toplam 80 adet şapel bulunuyor. Katedralin zemininde gömülmekle birlikte, her birinin zeminde levhalarının bulunduğu 6 mezar var. Bunlardan bizim için en ilginç olanı Kristof Kolomb’a ait olanı. Amerika’yı keşfe Sevilla’dan çıktığı için Kristof Kolomb’un mezarı da bu katedralin içinde bulunuyor. Söylenceye göre Kristof Kolomb kendisini keşfe gönderen Kraliçe Isabella ile anlaşmazlığa düşer.
İspanyol topraklarına gömülmek istemez. Bu yüzden kilisedeki tabutu, toprağa değmeyecek şekilde, dört heykelin omuzları üzerine yerleştirilmiş. Diğerleri ise Ferdinand Kolomb, Kastilya Kralı 3. Fernando, Kraliçe Elisabeth Hohenstaufen, Kastilya Kralı 10. Alfonso ve Kastilya Kralı 1. Pedro’ya ait. Hıristiyan dünyasının bu üçüncü büyük kilisesini gezdikten sonra, rehberimiz tarafından serbest zaman veriliyor. Eşimle ben rotamızı Guadalquivir Nehri kıyısına çeviriyoruz…