Ayatekla Kilisesi Silifke

 

Kartal yuvasını andıran Kale surları üzerinden Göksu Nehri ve deltasının çevresinde gelişmiş olan Silifke’nin, panoramik ve doyumsuz manzarasını seyrettikten sonra kaleden iniyorum. Başta Meryemlik olarak da bilinen Ayatekla Kilisesi olmak üzere, Atatürk Evi-Etnografya Müzesi ve Roma tapınağını görmek istiyorum. İnönü Bulvarı’na giriyorum. Bir süre sonra sol tarafta Atatürk Evi-Etnografya Müzesi, sağ tarafta da Roma Tapınağı Müzesini görüyorum…

Önce Atatürk Evi-Etnografya Müzesi’ne yöneliyorum. Saray Mahallesi’nde, İnönü Bulvarı’na çıkan 137. Sokak içinde bulunan Atatürk Evi bahçe içinde iki katlı kâgir bir yapı… Atatürk’ün 25 Ocak 1925 Salı günü Silifke’ye geldiğinde misafir edildiği ev müzeye dönüştürülmüş. O tarihlerde Silifke Belediye Reisi Hacı Hulusi Efendi’ye ait bir evmiş. Varislerine intikal etmiş olan bu tarihi ev, 1982 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından kamulaştırılmış. 1983 yılında başlayan onarım ve yenileme çalışmaları 1986 yılında tamamlanmış ve müze olarak hizmete girmiş.

Müzeye giriyorum. Alt katında İlçe Halk Kütüphanesi ve idare bölümleri yer almış. Duvarlarındaki panolarda, Atatürk’ün Silifke’yi ziyaretleriyle ilgili fotoğrafları var. Üst kata çıkıyorum. Bu bölüm Atatürk Evi ya da müze-ev olarak düzenlenmiş. Klasik Osmanlı evlerinde görüldüğü gibi, merkezde herkesin toplanabileceği bir sofa bulunmakta… Bu sofaya açılan misafir odası, oturma odası ile ona bağlantılı namaz odası, mutfak ve mutfağa bağlantılı iş odası bulunuyor. Odalar, o dönemin ve yörenin özelliklerini yansıtacak eşyalarla bezenmiş. Bir başka deyişle, küçük ve sınırlı bir etnografya müzesi görünümü kazandırılmış.

Müzeden çıkarak, tekrar İnönü Bulvarı’na giriyorum. Bir süre sonra da Roma Tapınağı Müzesi’ne ulaşıyorum. Ulaşıyorum ulaşmasına da müze kapalı. Restorasyona girmiş. Bir de girmeseymiş hali niceymiş!..Tellerle çevrilmiş müze alanı bir harabe ve adeta bir çöplük…Utandım ve üzüldüm.

Tapınakla ilgili internetten derlediğim bilgilere bakıyorum. M.S. 5.yüzyılda yaşamış olan Tarihçi Zosimos’a göre Tapınak, Güneş ve Sanat Tanrısı Apollon’a bir şükran ifadesi olarak yapılmış. Silifke ovasındaki ürünlerine musallat olan çekirgelerden kurtulmak için Apollon’dan yardım isteyen dönemin ova halkı, Apollon’un gönderdiği kuş sürülerince çekirgelerin yok edilmesi üzerine tapınağı yapmışlar.

Silifke

Tapınağın işlevi ve işleyişi konusunda değişik görüşler vardır. Bazı tarihçilere göre burası, St. Paulus’un kiliseye dönüştürdüğü Roma Zeus tapınağı ya da 5. Yüzyılda kiliseye dönüştürülen Afrodit tapınağıdır. Kazılardaki bazı bulgulara göre de,  kente batı yönünden girilen kapının sütunlu caddesidir. Tapınakla ilgili yorumlar ne olursa olsun, önemli ve turist çekecek bir ören yeri olduğu anlaşılıyor. Anlaşılıyor da bu haliyle yüzüne bakılmaz..Gerekli restorasyonun özenle ve ivedilikle yapılarak, bir an öce müze olarak ziyarete açılmasını bekliyoruz.

Tel çitler arasından zorlukla birkaç fotoğrafını çektiğim tapınaktan ayrılarak, tekrar geri dönerek, 475. Sokak üzerinden Alpaslan Türkeş Bulvarı’na çıkıyorum. Google haritalardan edindiğim bilgilere göre, bulvarın güneyinde Ayatekla Sokak bulunuyor. Bu sokak beni, yöre halkının deyimi ile Hıristiyanlığın en eski ve en önemli merkezlerinden biri olan Meryemlik’e götürecek. Aslında Meryemlik, Silifke Ayatekla Kilisesi Müzesi’dir. Kent merkezinden yaklaşık 4 km uzakta olduğu yazılır tanıtım broşürleri ya da Vikipedi’de.

Ben, olmayan yol levhalarından ötürü, yolları şaşırarak 5 km’den fazla yürüdüğümü sanıyorum. Alpaslan Türkeş Bulvarı’na ulaştığımda Ayatekla Kilisesi ile ilgili herhangi bir levha ya da sokak adı göremediğimden, gözüme ilişen bir kahvehanedeki insanlardan yardım istiyorum. Yolu tarif ederken, yayan gideceğimi öğrendiklerinde, çok uzak olduğunu ve yolların da çok eğimli olduğunu vurguladılar. Anladığım kadarıyla tekrar Silifke Kalesi yüksekliğine tırmanmam gerekiyordu. Daha önce de söylediğim gibi yolları şaşırarak, oldukça dik ve kıvrımlı yollarda zorlanarak bir saatte Ayatekla Kilisesi’ne ulaştım.

Silifke

Efsaneye göre, İsa Peygamber’in havarilerinden biri olan St. Paulus’ün vaazlarından etkilenen 17 yaşındaki Thekla kendini Hıristiyanlık dinine adar. St. Paulus’ün bu değerli öğrencisi Konya ve Yalvaç’ta Hıristiyanlığı yaymak için propaganda yaparken paganların baskılarına maruz kalır.

Öldürüleceğini öğrenen Tekla kaçıp Seleukia ya da Silifke’ye gelir ve bir mağarada saklanır. Sığındığı mağaradan yöredeki insanlara çok tanrılı dine karşı Hıristiyanlık inancını yayar. Efsanelere göre mucizeler yaratarak hastaları da iyileştirir.

Yine öldürüleceği bir sırada bu mağarada kaybolduğuna inanılır. Aya Thekla’nin içinde yaşadığı mağara onun kayboluşundan sonra Hıristiyanlarca kutsal sayılmıştır.

Silifke

Mağara, Hristiyanlık M.S. 313 yılında serbest bırakılıncaya kadar gizli bir ibadet yeri olarak kullanılmıştır. Bu mağara daha sonra 4. yüzyılda kiliseye dönüştürülmüş. Hıristiyanlığın resmen kabulünden sonraki dönemlerde birçok yapı ile bezenen Meryemlikte, Mağara Kilisesinden başka, bu mağaranın üzerinde bugün sadece apsisinin bir bölümü ayakta kalan Azize Thekla Kilisesi; imparator Zenon tarafından Aya Thekla’ya ithafen yaptırılan kilise ile Kuzey Kilise; hamam, birçok sarnıç, mezarlıklar ve şehir suru kalıntıları günümüze kadar gelmiştir.

Oldukça zorlu bir yürüyüşle bir saatte ulaştığım Meryemlik ya da Ayatekla Kilisesi buluntu ve kalıntıları zahmetime değdi…Görmesem olmazdı…

Share Button