Fransız Rivierasının Başkenti Nice

Güney Fransa’da, Akdeniz kıyısındaki Nice şehri merkez olmak üzere Cannes, Grasse, Gourdon, Eze, Monaco, Monte Carlo, Menton gibi yerleşim birimlerinin bütününe Fransız Rivierası ya da Cote D’Azur deniliyor.

Türkçeye İngilizceden gelen French Riviera sözüyle bilinen bu kıyı, Fransızcadaki adını şair Stephen Liegeard’ın 1887’de La Cote D’Azur adıyla yayınlanan bir kitabından almaktadır.

Etimolojik olarak Cote D’Azur “Mavi Kıyılar” anlamına gelmektedir. Gerçekten de İspanya’nın Cebelitarık Boğazı sınırından İtalya sınırındaki Menton’a kadar olan bölgeye, Nice Kalesi ya da Eze Köyü Kalesi üzerinden bakıldığında ‘’Mavi Kıyılar’’ tanımlaması anlam kazanıyor. Antalya ve çevresinin, ‘’Türkiye Rivierası’’ olarak adlandırılması gibi…

Fransız Rivierası Cote D’Azur ’un başkenti olma özelliği gösteren bu olağanüstü kent Nice, palmiye ağaçlarının belirlediği yollar, altın kuma bulanan sahilleri, şehre ruh katan festivalleriyle doğayı seven turistlerin gözdesi olmayı başarmış. Yunanların ve Romalıların hâkimiyetinde kalan ve birçok tarihi eseri barındıran Nice geçmişte ve şu şimdiki zamanda büyülü bir yolculuğa çıkabileceğiniz bir yer. Cote D’Azur’ da özellikle karayolu ile demiryolu oldukça hesaplı, yeterli zamanınız varsa tercih edilmeli. Biz de öyle yaptık, zamanımız vardı.

Şehir, ismini Yunan Zafer Tanrıçası “Nike” den almış. Önceleri “Nikaia” olarak bilinirken, sonradan “Nice” olmuş. Yaklaşık 3000 yıl önce İzmir-Foça’dan yola çıkan denizciler, buraya gelip bu şehri kurmuşlar.  Şehirdeki en ünlü yerlerden biri olan “Avenue des Phoceens”, “Foçalılar Caddesi” olarak adlandırılıyor. Kendi bölgesinde zamanla önemli bir liman haline gelen Nice, M.S. 7’nci yüzyılda Cenova Birliği’ne katılır.

800’lü yıllarda ise, bölgede “Emevi” istilası görülür. Uzun yıllar İtalyanların hâkimiyeti altında kalan Nice, Fransa İtalya’ya göre daha zengin ve güçlü olduğundan, 1860 yılında yapılan referandum ile Fransa’ya bağlanmış.

Nice aynı zamanda karnavalları ve festivalleriyle de ünlü bir kent olarak biliniyor. Her sene 14 Şubat-4 Mart tarihleri arasında Nice karnavalı düzenleniyor. Nice Karnavalı’ nın kökenleri de bir hayli eskiye dayanıyormuş. 1294 yılında başladığı söylenen bu geleneksel karnaval, 18. yüzyıla kadar, şehir sokaklarında maskeli balo halinde kutlanmaya devam etmiş.

Orta Çağ’da Nice halkının, Katolik dininde öngörülen ve vaftize hazırlık döneminde kırk gün süren oruç tutma gelenekleri varmış. Oruç başlamadan önce gıdaca zengin bir beslenme bayramı yaşarlarmış. Fransız devrimi ve Napolyon zamanında askıya alınmış. Ancak, 1830 yılında kraliyet ailesi önünden geçen otuz kadar süslü araba, karnavalın o tarihten sonraki formunun da ilk habercisi olmuş.

1872 yılına kadar kutlamalar caddelerde insanların birbirlerine konfeti, un, yumurta atarak eğlenmeleri şeklinde devam etmiş. Daha sonraki yılarda ise geliştirilerek günümüzdeki halini almış.

27 Mayıs 2015 Çarşamba, Nice…

Fransa’nın güneyindeki Nice şehri ve çevresindeki Cannes, Grasse, Gourdon, Eze, Monaco, Monte Carlo, Menton gibi yerleşim birimlerinin bütününe Fransız Rivierası ya da Cote D’Azur deniliyor. Türkçeye İngilizceden gelen French Riviera sözüyle bilinen bu kıyı, Fransızcadaki adını şair Stephen Liegeard’ın 1887’de La Côte d’Azur adıyla yayınlanan bir kitabından almaktadır. Etimolojik olarak Cote D’Azur “Mavi Kıyılar” anlamına geliyormuş. Gerçekten de İspanya’nın Cebelitarık Boğazı sınırından İtalya sınırındaki Menton’a kadar olan bölgeye Nice Kalesi ya da Eze Köyü Kalesi üzerinden bakıldığında ‘’Mavi Kıyılar’’ tanımlaması anlam kazanıyor. Bir bakıma, Antalya ve çevresinin, ‘’Türkiye Rivierası’’ olarak adlandırılması gibi… Nasıl ki Türkiye Rivierasının başkenti Antalya’dır, Fransız Rivierasının başkenti de Nice kabul edilmiş.

Cote D’Azur ’un başkenti olma özelliği gösteren bu olağanüstü kent, palmiye ağaçlarının belirlediği yollar, altın kuma bulanan sahilleri, şehre ruh katan festivalleriyle doğayı seven turistlerin gözdesi olmayı başarmış. Yunanlılar ile Romalıların hâkimiyetinde kalan ve birçok tarihi eseri barındıran Nice, geçmişte ve şu şimdiki zamanda büyülü bir yolculuğa çıkabileceğiniz bir yer. Bir şehrin mimarisini en öne çıkaran yapılar tabii ki müzeleridir. Bu 350 bin kişilik şehirde tam 15 müze ve bunun iki katı kadar sanat galerisi bulunmaktadır. Mutlaka görülmesi ve önemli miktarda zaman ayrılması gereken bir turizm başkenti Nice…

Cote D’Azur Fransa

23 Mayıs 2015 Cumartesi günü geldiğimiz konaklama yerimiz Villeneuve Loubet Nice’in 18 km batısında bulunuyor. 25 Mayıs 2015 Pazartesi günü için satın aldığımız özel turlardan birincisinin gezi kapsamında Nice de bulunduğundan, öncelik diğer yerler ve turlara verildi. Ancak tur kapsamındaki Nice gezisi panoramik olarak bile gezilemeyince, Nice için kendimiz bir gün ayırmaya karar verdik. D’Azur’da tren, karayolu ve havayolu mükemmel çalışıyor. Özellikle karayolu ile demiryolu oldukça hesaplı, 1,5 Euro karşılığında Nice ya da Cannes’ a gidebiliyorsunuz. Biz de öyle yaptık.  Herhangi bir tur satın almadığımız 27 Mayıs 2015 Çarşamba günü kahvaltıdan sonra 200 numaralı otobüsü kullanarak önce Nice sonra da Cannes’a gitmeye karar verdik. Her ne kadar 18 km’lik bir yolumuz varsa da trafik sıkışık ve Nice kadar 36 durak geçmemiz gerekiyor. Bu nedenle, kişi başı 1,5 Euro ödediğimiz otobüsümüz yaklaşık bir buçuk saat sonra Nice’e giriş yapıyor. Kıyıdaki Promenade des Anglais olarak bilinen İngiliz Koşuyolunda ilerliyoruz. Sonradan ve gezerek öğreniyoruz ki Promenade des Anglais bir keyif bulvarıdır. Kilometrelerce uzanan bulvarın sahil tarafında yaya ve bisiklet yolları bulunmaktadır.

Nice Cote D’Azur Fransa

Kente girişte bütün dikkatimizi çeken bu upuzun yürüyüş, bisiklet ve trafik yolu 1822’de Nice’e portakal toplamaya gelen mevsimlik İngiliz işçilere yaptırılmış. O yıl portakal hasadı kötü gidince işçiler boşa çıkmış. Sağda solda vakit öldürürken olay da çıkaran işçilerin bu durumuna daha fazla dayanamayan Fransızlar, işçileri bu yolu yapmakla görevlendirmişler. Bu yüzden de adı İngiliz Koşuyolu olarak tanımlanmış. Yanında geniş bir sahil bandının uzandığı bu keyif yolu, özellikle akşamüzeri ve gece tam bir keyif bulvarı olarak tanımlanıyor. Deniz kenarı bulvarı olarak da bilinen Promenade des Anglais, 19’uncu yüzyılın sonundan kalma şatafatlı binaların ve palmiyelerin dizili olduğu bir mimari açık hava müzesine benziyor. Pembe ikonik kubbesiyle öne çıkan yapılardan biri olan Le Negresco Hotel, 1912’de, Fransızcası‘’Belle Epoque’’olan Güzellik döneminden kalma bir şaheser olarak biliniyor. 1929’lu yıllardan kalma Palais de la Mediterranee bir diğer şaheser olup, dış cephesindeki kanatlı atlara, perilere ve tanrısal diğer varlıklar otele gizemli bir hava katmış.

Nice kentini süsleyen yapılar genellikle 17. yüzyıla ait olup, Barok tarzda inşa edilmiş. 19. yüzyılda Nice’ e gelmeye başlayan İngiliz Aristokrasisi, kentin gelişimine büyük katkıda bulunmuş. Kraliçe Victoria 1895-99 yılları arasında düzenli olarak kenti ziyaret edip Cimiez’ deki Victoria Otelinde kalmış. İtalya sınırındaki Menton’a da uğramış olmalı ki, trenden iner inmez ilk meydanda kraliçenin bir anıt heykeli karşımıza çıktı.

İngiliz Koşuyolu’nda gitmekte olan otobüsümüzde, internetten derlediğim elimdeki notlara bakıyorum. Nice aynı zamanda karnavallarıyla da ünlü bir kent olarak biliniyor. Nice karnavalı her sene 14 Şubat-4 Mart tarihleri arasında düzenleniyor. Nice Karnavalının kökenleri bir hayli eskiye dayanıyor. Orta Çağ’da Nice halkı, Katolik dininde öngörülen ve vaftize hazırlık döneminde kırk gün süren oruç tutma gelenekleri doğrultusunda, oruç başlamadan önce gıdaca zengin bir beslenme bayramı yaşarlarmış. 1294 yılında başladığı söylenen bu geleneksel karnaval, 18. yüzyıla kadar, şehir sokaklarında maskeli balo halinde kutlanmaya devam etmiş. Fransız devrimi ve Napolyon zamanında ise askıya alınmış. Ancak, 1830 yılında kraliyet ailesi önünden geçen otuz kadar süslü araba, karnavalın o tarihten sonraki formunun da ilk habercisi olmuş. 1872 yılına kadar kutlamalar caddelerde insanların birbirlerine konfeti, un, yumurta atarak eğlenmeleri şeklinde devam etmiş. Daha sonraki yılarda ise geliştirilerek günümüzdeki halini almış.

Anımsadığımız bu bilgiler ışığında İngiliz Koşuyolu ya da Nice Kıyı Bulvarı’nın bitim noktasına ulaşıyor otobüsümüz.  Le Meridien Hotel’in yanından Suede Caddesi’ne girip, 180 derecelik bir dönüşle Verdün Caddesi’ne yöneliyor kendisine ayrılan durakta bizi bırakıyor. Konaklama yerimiz Villeneuve Loubet’e geri dönerken otobüs durağımızı şaşırmayalım diye çevremizi gözden geçiriyoruz. Kalkış durağımızın sağında Meridien Oteli, otelin köşesinde de McDonald’s bulunuyordu. Arkamızda ve doğuda ise ‘’Jardin Albert 1’’ olarak bilinen 1. Albert Bahçeleri ile Massena Meydanı bulunuyor. Biz öncelikle Massena Meydanı ve çevresini tanımak istiyoruz.

Massena, kentin en hareketli ve en büyük meydanlarından biri olup, bütün yollar bu meydana çıkıyor. Napolyon döneminin ünlü generallerinden biri olan Andre Massena’ya bir şükran borcu olarak 1832 yılında yapılmış. Çevresinde birçok pastel renkli bina, bahçeler ve hepsinden önemlisi Antik Kent Nice ve kalesi bulunuyor. Biz meydana Verdün Caddesi üzerinden giderek girdik. İlk dikkatimizi çeken pastel renkli yapılar ve meydandaki direkler üzerinde oturmuş pozisyonundaki heykeller oldu. Place Massena olarak tanımlanan Massena Meydanı’nda 7 adet direk üzerinde oturan 7 adam heykeli bulunuyor. Direkler üzerindeki bu heykeller 7 kıtayı temsil ediyormuş. Direkler ve üzerilerindeki heykellerin tarihi yapılarla uyumlu olduğu pek söylenemez. Yine de heykelleri tanımaya ve anlamaya çalıştık.

Nice Cote D’Azur Fransa

Dikdörtgen şeklindeki meydanın güney-doğu ucundaki yarım dairenin merkezinde 1956 yılında açılışı yapılmış olan Fontaine du Soleil yani Güneşin Çeşmesini görüp, o tarafa yöneldik. Daire şeklinde oldukça büyük olan havuzun çevresinde Yunan ve Roma mitolojisinden esintiler bulunuyordu. Mitolojide her gezegeni açıklayan ya da ona ismini vermiş bir mitolojik kahraman mevcuttur. Mitolojiyi incelediğinizde bu kahramanların, o gezegenle aynı özellikleri taşıdığını görülür.  Yöneticisi olduğu gezegenin özellikleri burçların da özellikleridir. Neptün deniz ve deprem tanrısı, tanrılar tanrısı Zeus, savaş tanrısı Mars, kazanç tanrısı Merkür,  aşk ve güzellik tanrıçası Venüs gibi… Havuzun kenarındaki heykel çalışmalarıyla Dünya, Mars, Venüs, Merkür ve Satürn temsil edilmiş.

Cote D’Azur Fransa

Oldukça ilginç ve gizemli tasarımlar… Bir üstteki havuzda bulunan fıskiyelerden çıkan sularla bu mitolojik tanrılar yıkanıyordu. Havuzlar sisteminin merkezinde ise mitolojide müziğin, sanatların, güneşin, ateşin ve şiirin tanrısı Apollon’un 7 metre yüksekliğinde mermerden bir heykeli bulunuyor. Bir televizyon programında panoramik olarak gördüğüm bu Apollo heykeline ‘’Çıplak Kral’’ yakıştırması yapmıştım. Apollo heykeline yakından ve biraz daha ayrıntılı bakıldığında, Apollo’nun başındaki Taç’ın aslında minik atlardan oluştuğunu görüyorsunuz.

Apollo heykeline yeterince zaman ayırdıktan sonra tekrar meydana dönüyoruz. Apollo heykelinin bulunduğu yerden meydanın kuzeyine baktığımızda, sağında ve solunda sıcak yaz aylarında serinlememizi sağlayacak eğlenceli ve sulak alanlar var. Meydanın doğu bölümünde Promenade Miroir d’Eau yani dev bir su aynası bulunuyor. Sucul gösterileri düzenlenmesini sağlayan bu alan 3000 m² lik bir alana sahipmiş. Sucul ve eğlenceli gösterileri sağlayan 6 kilometre uzunluğundaki yeraltı borularıyla karmaşık sistem gerçekleşiyor. Onlarca fıskiyeden belirli aralıklarla su fışkırıyor. 8-10 metre yükselen suların arasında koşuşturmakta olan çocuklarla, çocuklaşmış olanları görmek çok hoş ve görsel bir şölendi. Fıskiyelerin açık olduğu anlarda herkes gibi eşim Serap da kendisini fıskiyelerin ortasına attı.  Birlikte çok eğlendik doğrusu… Bu alanın tam karşısında da Sis Platosu bulunuyor.  Platoda düzenlenmiş jetlaglardan yoğun su buharının fışkırdığı anlarda yoğun bir sisin içine girmiş oluyor ve ortadan kayboluyordunuz. Görülmeye değer ve eğlenceli bir uygulamaydı çocuklar ve çocuk kalanlar için.

Cote D’Azur Fransa

Sucul ortamda çocuklar gibi şenlendikten sonra, meydanın ortasından geçen tramvaya, kişi başı 1 Euro ödeyerek bindik. Yaklaşık 5 km kuzeydeki Hospital Pasteur’a, son durağa kadar gittik. Tramvay yolunun sol tarafında 1. Albert Bahçeleri uzanıyordu. İçinde de bir yürüyüş pavyonu vardı. Promenade du paillon olarak adlandırılan bu yürüyüş pavyonunda tüm kıtalardan getirilmiş ağaçlar, çalılar, bitkiler vardı. Dünya çapında pek çok habitatlardaki özellikleri taşıyan botanik bahçesi yanından geçen herkesi davet ediyordu. Pastör Hastanesi’den Massena Meydanı’na geri döndüğümüzde saat 15,30’u gösteriyordu. Yeterli zamanımız vardı. Konaklama yerimizden geçen otobüs, konaklama yerimizin 8 km batısındaki Antibes’e de gidiyordu. Antibes’e gitmeye karar verdik. 

Bir sonraki yazı dizisinde buluşmak üzere…

Share Button