Eyüpsultan ve Dersaadet İstanbul

Osmanlı döneminde Dersaadet ya da Saadet Kapısı olarak da adlandırılan İstanbul, 19.yüzyılın ortalarına kadar idari ve yargısal yapılanma açısından dört ayrı bölgeye ayrılmıştı. Bu bölgelerden ilki İstanbul Kadılığı ’nın yetki sahası olan ve İstanbul Metropolünün kent merkezi kabul edilen Suriçi ’dir.

Suriçi İstanbul’un en eski bölümüdür. Kuzeyde Haliç, doğuda İstanbul Boğazı ve güneyde Marmara Denizi ile sınırlanmıştır. Tarihi Yarımada olarak da bilinen Suriçi ’nin tek kara bağlantısı batıdan olup, çevresi Bizans döneminden kalma surlar ile sur kalıntıları tarafından çepeçevre sarılmıştır.

Bilad-ı Selase

Üç Belde” anlamına gelen Bilad-ı Selase Galata, Üsküdar ve Eyüp’ten kadılıklarından oluşmaktadır. Bu üç belde, Suriçi-Anakentin ilçeleri olup, ayrı kadılar tarafından yönetilmiştir. İstanbul’daki bu ayrım idari ve yargısal bir bölünmenin yanı sıra sosyolojik ve kültürel bir farklılığı da ifade etmekteydi.

Dersaadet ’in bu dört ayrı bölgesi, aynı kent içerisindeki birbirinden farklı, fakat bir arada ahenkli bir bütün oluşturan dört ayrı dünyayı betimlemektedir. Bu dörtlü yapı aynı zamanda İstanbul’un sosyal ve kültürel yapısını zenginleştiren ve canlı kılan faktörlerin başında gelir. Bilad-ı Selase içinde yer alan Eyüp, İstanbul’un fethi ile birlikte kurulan ilk Osmanlı -Türk yerleşim birimidir.

Eyüpsultan İlçesi

Eyüpsultan İlçesi, İstanbul’un Müslümanlarca kutsal kabul edilen ilçelerinden biri olup, Haliç’in güney-batı kıyısında, surların dışında yer alır.  Eyüpsultan her şeyden önce kandillerde dolup taşan Eyüpsultan Türbesi ile ünlüdür. Adını, kabri bu semtte bulunan ve bir sahabe olan Hz. Ebu Eyyub El- Ensari’den alır. Müslümanların Peygamberi Hazreti Muhammed’i tanımış ve O’nun la birlikte savaşmış oldukları için ‘’Sahabe’’ adını alanların mezarları bu bölgede bulunmaktadır.

Müslümanlarca İstanbul’un ilk fetih denemesi M.S. 669 yılında gerçekleşmiş olup, bu savaşta ölenler,  Müslümanlar açısından Sahabeler ve İslam Şehitleri olarak tanımlanmaktadır.  Bölgede yedi sahabenin bulunduğu söylenmektedir. Eyüpsultan Müftülüğü ’nün verdiği bilgilere göre, Hz. Muhammed 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde, evi yapılıncaya kadar, Ebu Eyyup el-Ensari’nin evinde 7 ay misafir olmuştur.

Eyüpsultan Müftülüğünce aktarılan bilgilere göre, Ebu Eyyup el-Ensari Peygamber’in vahiy kâtipliğini yapmıştır.  Peygamber ile birlikte çeşitli savaşlara katılmış, 669 yılında da İslam ordusu ile birlikte İstanbul seferine katılmış ve İstanbul Surları dibinde şehit olmuştur.

 

Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında İstanbul’un fethinden sonra, hocası Akşemsettin’in gördüğü bir rüyadan hareketle,  Ebu Eyyup el-Ensari’nin kabri bulunmuş ve üzerine türbe yapılmıştır. Fatih Sultan Mehmet türbeyi yaptırdıktan sonra da Eyüp Sultan Camisi’ni yaptırmış ve 5 yıl sonra, 1458 yılında ibadete açmıştır. Bu nedenle, Eyüp Sultan Camii ve çevresi yerli ve yabancı turistlerin önemli ziyaret yerlerinden biridir.

Kanuni Sultan Süleyman döneminde Eyüp büyük gelişme gösterir. Bu yıllarda semt camiler, mescitler, medreseler, Sıbyan(çocuk) mektepleri, çeşme, sebil, hamam, imaret ve türbelerle donatılırken, sahilleri ise yalılar ve köşkler süslemiştir.

Bu tarihi dokunun korunması ve Haliç’in eski görkemli günlerine dönmesi amacıyla, Eyüp İlçesi’nin Haliç kıyısında bulunan eski fabrikaların tamamı kapatılmıştır. Kazanımlar yeşil alanlara, parklara, sportif etkinliklerin yapılabileceği mekânlara ve kültür merkezlerine dönüştürülmüştür. Sütlüce Kültür ve Kongre Merkezi bunlardan sadece biridir. Temizlenmiş olan Haliç artık kokmamakta ve Eyüpsultan önemli bir turizm merkezi olma yolunda ilerlemektedir.

Eyüpsultan Camisi ve Türbesi

Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında İstanbul’u fethinden sonra, hocası Akşemsettin’in gördüğü bir rüyadan hareketle,  Ebu Eyyup el-Ensari’nin kabri bulunmuş ve üzerine türbe yapılmıştır. Türbe sekiz köşeli olup tek kubbelidir. Kesme taştan yapılmıştır. Kubbe cephe yüzlerine oturtulmuştur. Kasnağı yoktur. Cephe köşelerine kabartma sütunlar yapılmıştır. Pencere söveleri mermerdir. Kapısını bulunduğu cephe hariç, diğerlerinde alt üst iki pencere bulunmaktadır. Alt pencerelerin pirinçten dökme kapakları mevcuttur. Kemerli yapısı alternatifli olup mermerdir.

Dışı çinilerle süslü türbe özellikle Cuma, kandil ve bayram günleri ziyaretçilerle dolup taşar. İşleri ters gidenler, kısmetini açtırmak isteyen kızlar, yeni evlenenler, sünnet olanlar ve çeşitli dilekleri olanlar türbenin önünde dua eder ve çevresini üç defa dolaşırlar. Türbenin ayakucunda bulunan suyun kalp hastalığına şifa olduğuna inanılır. Eyüpsultan ’da dilek tutanlar, kurban kesmek gibi çeşitli adaklar adarlar ve dilekleri gerçekleşenler bu adakları fakir insanlara dağıtırlar.

Fatih Sultan Mehmet türbeyi yaptırdıktan sonra Eyüpsultan Camisi’ni yaptırmış ve 5 yıl sonra da, 1458 yılında ibadete açmıştır. İlk cami bir depremde yıkılınca, 1800 yılında bu günkü cami inşa edilmişti.

İnançlı kalabalıklar Cuma günleri türbeyi ziyaret ederler. Yaşlı ağaçlar, uçuşan güvercinler, namaz kılanlar, dua ve ziyaret edenler, türbe ve camii civarını mistik, renkli bir atmosfere büründürürler. Bu nedenle, Eyüpsultan Camisi ve çevresi yerli ve yabancı turistlerin önemli ziyaret yerlerinden biridir.

Eyüp El-Ensari’nin türbesi ya da yaygın tabiriyle Eyüpsultan Türbesi, Eyüp semtinin toplumsal hayatında merkezi bir yer tutar. Bu türbelerle ilgili geleneklerin birçoğu bugünde sürmektedir. Müslümanların kutsal aylarında ve Ramazanda, Eyüpsultan Camisi ve türbesi çevresinde mahşeri bir ziyaretçi kalabalığı olur. İğne atsan yere düşmez deyimi tam da burada geçerlidir.

Kutsal aylar dışında da hemen her gün yüzlerce kişi tarafından ziyaret edilmekte ve dua edilerek, dileklerde bulunulmaktadır. İstanbul’un fethinden sonra Türklerin sur dışında kurduğu ilk yerleşim merkezi olan Eyüp’te; başta Eyüp Sultan Camii olmak üzere Osmanlı döneminden kalma çok sayıda tarihi eser mevcuttur. III. Selim’in annesi Mihrişah Valide Sultan’ın inşa ettirdiği imaret 200 yıldan beri faaliyetini sürdürmektedir.

Tarihi Eyüp Mezarlığı

Tarihi Eyüp mezarlığında Osmanlı Döneminin önemli asker, devlet adamı ve âlimlerinin mezarları bulunmaktadır. Bölgede bir değil yedi ”Sahabe” bulunduğu söylenceler arasındadır. Eyüpsultan Türbesi’nin Eyüp’ün yerleşim dokusuna kazandırdığı bir başka özellik, bu türbede yatan kişiyi Evliyaullah (Allah Dostu) ve Sahabe bilen Osmanlı’nın ona yakın olmak için Eyüp’te defnedilmek istemesidir.

Gerek Osmanlı döneminde, gerekse de Cumhuriyet yıllarında halktan kişilerin yanı sıra, birçok şöhretli isim de son istirahat gâh olarak Eyüp’ü seçmişlerdir. Bunun sonucunda semte mistik havasını veren büyük mezarlıklar kurulmuştur. Hem bu mezarlara ait mezar taşlarının sanatsal değerleri, hem de çağlara tanıklık eden üzerlerindeki kitabeleri nedeniyle, Eyüp’teki mezarlıklar bir açık hava müzesi gibidir ve yüzlerce yıllık bir tarih kesitini hüznün diliyle anlatır bizlere. Bu mezarlıklardaki servi ağaçları ise adeta ölümle yaşamın içi çeliğini vurgular.

Eyüpsultan Türbesi, yeni evlenenlerin ve sünnetlik çocukların buraya ziyarete getirilmesini sağlar. Haliç’in bol çeşitli ve lezzetli balıklarını satan balıkçıları, serin ve tatlı suları, Haliç’e bakan tepeler üzerindeki güzel manzaralı mesire yerleri, çiçekçiliği, İstanbul’un süt ve kaymak ihtiyacını karşılayan mandıraları, kıyı kahvehaneleri ve oyuncakçı dükkânları ile de ünlüydü.

Düdüklü testiler, fırıldaklar, tahtadan arabalar ve eşyalar, oyuncak tef, davul, düdük ve özellikle “kaynana zırıltısı” ile Eyüp oyuncakçıları, çocukları çok sevdiğine inanılan Eyüp Sultan Hazretleri’nin manevi rehberliğinde faaliyet gösterirlerdi. 19.yy. sonunda bu bölgenin sanayileşmeye açılması ve 1960’lardan sonraki hızlı gecekondulaşma ile bu geleneksel dokunun tamamına yakını ortadan kalkmıştır.

Eyüpsultan ve Kılıç Kuşanma Törenleri

Osmanlı zamanında en önemli ve dikkat çekici gelenek, cülus olarak adlandırılan padişahların tahta geçme törenlerinden sonra Eyüp Sultan’da kılıç kuşanmalarıdır. Avrupa İmparatorluklarında kralların Taç Giyme Törenlerinin yerini, Osmanlıda Padişahların Kılıç Kuşanma törenleri almaktadır.

Kılıç Kuşanma Törenleri;  okunan dualar ve kılınan namazlarla dini-manevi bir özellik taşımakta ve yeni padişaha makamının anlamını hatırlatmaktaydı. Kılıç Kuşanma geleneği belki fetihten de eskidir. Zira Bizans döneminde Eyüp’te bulunan Leon Makelos manastırının başpapazı, harbe giden imparator, kumandan ve asilzadelere kılıç kuşatmak ve onları takdis etmek gibi bir hakka ve makama sahipti.

Eyüp Sultan’a ‘’Cülus Yolu’’ adı verilen bir rota izlenerek gidilirdi. Cülus Yolu, Fatih Sultan Mehmed ’ten Vahdettin’e kadar Osmanlı Padişahlarının tahta çıktıklarında kılıç kuşanıp ata bindikleri, cülus törenlerinin yapıldığı, padişahın hükümranlığını sembolize eden tarihi bir yoldur.

Geleneğe göre Padişah Saltanat kayığı ile Eyüp iskelesindeki binek taşına gelir, vezirler ve devlet adamları iskelenin başında kendisini selamlardı. Selamlama töreninden sonra Padişah binek taşından atına binerek Eyüp Sultan Hazretleri’ni ziyaret ederdi. Ziyaret sonrasında Padişahın bir işareti üzerine Şeyhülislam gelip beline dört halifeye ait kılıçlardan birini kuşatır, Allah’ın yardımıyla din ve devlet düşmanları üzerine muzaffer olması için dua ederdi.

Ruhani bir hava içinde gerçekleşen Kılıç Kuşanma Töreninden sonra Padişah tekrar atına biner, yolda toplanan ahaliye Cülus bahşişi dağıttıktan sonra Saltanat kayığı ile Topkapı Sarayı’na geri dönerdi. Bir döneme damgasını vurmuş Osmanlı Padişahlarının iktidara ilk adımı attıkları Cülus Yolu’nda sultanların ata bindikleri tarihi “Binek Taşı” halen ziyaretçilerini beklemektedir.

Share Button