Ulucanlar Cezaevi Müzesi ve Üç Fidan

Halit Çelenk’in Ulucanları

Bundan önceki yazı dizisinde panoramik olarak yazmaya çalıştığım ”Ulucanlar Cezaevi Müzesi”, genelde Altındağ Belediyesi internet sitesi ve Ulucanlar Cezaevi Müzesi. com kaynaklı olup, bilgilendirme bu kaynaklar üzerinden yorumlanarak yapılmıştı. Yaptığım araştırmalarda, 2006 yılında kapanan cezaevinin bu günkü konuma gelmesinde Mimarlar Odası Ankara Şubesi ile Ankara Barosu’nun katkılarının azımsanmayacak kadar büyük olduğunu gördüm ve araştırmamı daha da derinleştirdim.

Yılmaz Güney-Muzaffer İlhan Erdost-siyasi mahkumlar-Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Sevim Onursal ve dava arkadaşları

Yılmaz Güney-Muzaffer İlhan Erdost-siyasi mahkumlar-Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Sevim Onursal ve dava arkadaşlar

Müzeyi üçüncü kez ziyaret ettikten sonra Mimarlar Odası Ankara Şubesi’ne uğrayarak “Mimarlık Şenliği 2007” etkinliklerinin yayınlarından biri olan “Tanıkların Ulucanlar’ı: SÖZLÜ TARİH” kitabını 25 liraya satın aldım. Otobüsle evime dönerken okumaya başladım. Okudukça duygulandım, hüzünlendim ve bazen de gururlandım. 12 Mart 1971 Muhtırası’ndan yaklaşık iki ay sonra, 17 mayıs 1971’de, Isparta Sanat Enstitüsü ve Teknisyen Okulu Matematik-Fizik öğretmeni iken, tutuklanıp sırasıyla Isparta Kapalı Cezaevi, Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Cezaevi, Ankara Mamak Askeri Cezaevi günleri aklıma geldi.

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile birlikte onlarca tutuklu arkadaşı Mamak Askeri Cezevi’nde tanımıştım. Cezaevi komutanı Mustafa Kemal Saldıraner. Kore’de savaşan Türk Birliği’nin içindeymiş, esir düşmüş. Öyle söyleniyordu. Saldıraner’in en büyük amacı; bizi asker disiplini içine sokmaktı. Onun için her gün bize boyun eğdirmeye vesile olacak bir şeyler bulmak için çabalardı. Bereket bu dönemde işkence konusunda yeterince uzmanlaşmamışlar ve bizleri de henüz er statüsüne sokmamışlardı.

Sevim Onursal koğuş arkadaşlarıyla

Sevim Onursal koğuş arkadaşlarıyla

12 Eylül 1980 darbesinden sonra bütün tutuklular er statüsüne alındığından, bütün askeri kurallar acımasızca tutuklulara uygulandı. Bazı tutuklular, ki bunlardan biri de İlhan Erdost idi, dövülerek öldürülmüştü. Aradan 40 yıl geçmiş olmasına rağmen, pek bir şey değişmemiş ve hatta daha kötü olmuş ki, Ali İhsan Korkmaz olayında olduğu gibi,  bu kez sokaklarda dövülerek öldürülüyor bazı vatandaşlarımız.

İstiklal Mahkemeleri idamı-Necdet Adalı, Necmettin Soysal--siyasi mahkumlar-Mahmut Eren, Celal Uyar, Remzi Çayır

İstiklal Mahkemeleri idamı-Necdet Adalı, Necmettin Soysal–siyasi mahkumlar-Mahmut Eren, Celal Uyar, Remzi Çayır

Mamak Askeri Cezaevi’nde 4 ay tutuklu kaldıktan sonra, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nın görevsizlik kararı üzerine tekrar Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Cezaevi’ne gönderilmiştim diğer yedi arkadaşımla birlikte. Gün olur bu anılarımı da yazma fırsatı bulurum diye düşünüyorum. Çünkü; İlginç, bir o kadar da öğretici anılardı bir buçuk yıla yakın olan tutukluluğumuz.

Halit Çelenk'in Ulucanlar'ı (8)

Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nden satın aldığım”Tanıkların Ulucanlar’ı: SÖZLÜ TARİH” kitabı “Mimarlık Şenliği 2007” çalışmalarının yayınlarından biri. Ulucanlar Cezaevi’nde 2. ve 7. koğuşlarda kalan ve Mimrlar Odası Ankara Şubesi’nin düzenlediği “Sözlü Tarih Atölyesi”ne katılarak bilgi ve anılarını paylaşan Muzaffer İlhan Erdost, Vahap Erdoğdu, Aptullah Nefes, Tuncay Çelen, Oktay Etiman, Ahmet Sönmez, Ayten Canatan Gümüşel, Halil Çelimli, Hüseyin Sünger, Ahmet Karagücük, Kemal Çeliker, Hazeli Akgöl, Bülent Tanık, Hüseyin Esentürk, Teoman Ata, Hasan Barutçu, Ali Artun’un anlattıklarına, Avukat Halit Çelenk’le cezaevi infaz avlusunda yapılan söyleşiye, Yılmaz Güney’in “Soba, pencere camı ve ekmek istiyoruz” kitabından alınan “Ulucanlar Cezaevi Ankara Kapalı Cezaevi Raporu”na ve ‘Ulucanlar Albümü’ne yer verilmiş kitapta.

Halit Çelenk'in Ulucanlar'ı (10)

Halit Çelenk'in Ulucanlar'ı (11)

Yürütücülüğünü Çetin Ünalın’ın yaptığı Sözlü Tarih Atölye  Çalışmalarının bant çözümlerinden derlenmiş kitap. Bu kitapla, Ulucanlar ve buradaki yaşamın belgelenmesine katkıda bulunan Mimarlar Odası Ankara Şubesi’ne teşekkürlerimi iletmek isterim. Okuyanlara ”Suç ve Ceza” kavramları üzerinde bir kez daha düşünme fırsatı yaratacağına gönülden inanıyorum.

Suç ve Ceza

Halit Çelenk'in Ulucanlar'ı (12)

Felsefe, din, ahlak, hukuk, psikoloji, sosyoloji gibi pek çok disiplinin yüzyıllardır konusu olmuş ”Suç ve Ceza”. Edebiyat ve sanata kaynaklık etmiş bu iki kavram. Bu kavramları irdeleyen dünyanın en bilinen klasik edebi eser Dostoyevski’nin ”Suç ve Caza” adlı yapıtıdır.

1849 yılında Rusya’daki toprak köleliği rejimine karşı çıkan gençlik örgütlerinden birine katıldığı için 4 yıl kürek ve 5 yıl sürgün cezası alan Dovstoyevski’nin cezasının bitiminden 7 yıl sonra ”Toprak Köleliği Rejimi” kaldırılmıştı. Dostoyevski, 1849 yılında değil de ”Suç ve Ceza” kitabının yayınlandığı 1866 yılında toprak köleliği rejimine karşı çıksaydı ceza almayacak, belki de kahraman olarak anılacaktı.

Nitekim, Yassı Ada duruşmalarından sonra idam edilen Adnan Menderes ve arkadaşları bu gün demokrasi kahramanları olarak anılmakta olup, itibarları iade edilmiştir.

Halit Çelenk'in Ulucanlar'ı (20)

6 Mayıs 1972 yılında idam edilen Deniz Gezmiş ve arkadaşları, 8 Ekim 1980 de idam edilen Necdet Adalı ve Mustafa Pehlinoğlu ile 13 Aralık 1980 tarihinde idam edilen Erdal Eren günümüzde yargılansalardı, eylemlerinden ötürü bazı cezalar alacaklar, fakat idam edilmeyeceklerdi.

“Bu bir kanundur… Akılca, ruhça, daha güçlü daha sağlam olan herkes başkalarına buyurur! Daha yürekli, daha atak olan haklı çıkar… Umursamamakta en ileri gidenler kanun yapıcı olurlar. Herkesten daha atak olan ise herkesten daha haklıdır!” der Raskolnikov, Dostoyevski’nin ölümsüz eseri ‘Suç ve Ceza’da.

Böylelikle, suç nedir, ceza nedir? Bir insanın işlediği suçun kendince haklı sebeplerini, sonrasında duyduğu a cıyı ve tarifsiz ruh halini sorgulatır okuyucuya.

Ulucanlar Cezaevi Müzesi tecrit odaları

Ulucanlar Cezaevi Müzesi tecrit odaları

Peki, gerçekten suç nedir? Bir vicdan muhasebesinin sonucu olmaktan öteye geçmez mi? Ya da haklılığı ne kadar desteklendiği ile mi ilgilidir? Toplumun suça bakışı, cezayı değerlendirişi nedir? Kanunlar ile toplumun suçluya uygun gördüğü cezalar arasında ne gibi farklılıklar vardır? Sorularının yanıtlanması gerekmektedir. Mısır’da ve bir ölçüde Türkiye’de yaşananlar Dostoyevski’nin yorumlarını doğrulamaktadır. Sağlıklı yanıtların ortaya çıkması ise ”Halkları olan Cumhuriyet yönetimleri” ile ”Halkları olan Demokratik Yapılar” da bulunmaktadır. Her iki yönetim tarzında da halk yönetime katılmakta; seçme ve seçilme hakkını kullanmanın yanı sıra her türlü demokratik haklarını kullanabilmektedir.

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Bireysel ya da toplu olarak, izin alma gereğini duymadan, değişik biçimlerde taleplerini gündeme getirebilmektedir. Bu bağlamda, bir meslek kuruluşu olan Mimarlar Odası’nın bu yöndeki çalışmaları ve katkıları ”Suç ve Ceza” kavramlarının içselleştirilmesi yönünden faydalı olmuştur. 

28.06.2007 tarihinde, Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin ”Ulucanlar Cezaevi Halka Açılıyor, Cezaevinde Şenlik Var” etkinlikleri kapsamında, cezaevinin 2. ve 7. koğuşlarında 15 kişi ile yaklaşık 20 saat konuşuldu ve konuşmalar banda alındı. Bu sözlü tarih etkinliğine katılan Avukat Halit Çelenk ile yapılan söyleşi notlarının bir bölümünü, edinmiş olduğum kitaptan sunmak istiyorum.

Üç Fidan

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Halit Çelenk , infaz avlusunda gerçekleştirilen söyleşiye şöyle başlamıştı.”Bu ağaç, tarihi bir ağaç. Darağacı şu sağ tarafa kurulmuştu. Mahkemenin başkanı şu tarafta, elini oraya dayamış sigara içiyordu. Sigara içerek çocukların idamını seyrediyordu. Ben bu ağaç üzerine yazılar yazdım. Çünkü bu ağaç, gerçekten o gecenin en canlı bir tanığıdır. Zaman zaman buraya geldiğim zaman bakarım, bu kavak ağacı duruyor.”

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

”Ben ona bakarım, o bana bakar, ikimiz de ağlamaklı oluruz.” Diye bir yazı yazmıştım. Ulucanlar Cezaevi’ni 1960 lı yıllardan beri biliyorum. Burada pek çok insan, bilim insanları, gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, şairler, karikatürcüler, gençler yargılandılar. Burada tutuklu olarak yattılar. Ben, bütün bu arkadaşların bir çoğunun davalarına baktım. Tabii, bunların içerisinde beni etkileyen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan davasıydı. O davayı biz 11 avukat arkadaş izlemiştik. O dönemde bu davaya kimse gelmiyordu. Çünkü onlar basın yoluyla, sıkıyönetim komutanlıklarının bildirileriyle adeta bir hain şeklinde lanse ediliyorlardı. Biz o zaman 11 arkadaş bu davaya girdik ve onların savunmalarını yaptık. Verilen karar, Türk Ceza Yasası’nın 146. maddesinin 1. fıkrasına göre verilmiş bir karardı.

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Yani, anayasal düzeni ortadan kaldırmak ve onun yerine kendi düşündükleri düzeni yerleştirmek suçu. Böyle bir suç. O çocuklar böyle bir suç işlememişlerdi. Bu arkadaşlar sosyalisttiler. Ama, böyle rejimi devirmek, devleti devirmek, anayasal düzeni ortadan kaldırmak şeklinde bir eylemleri yoktu. 1961 Anayasası’nın tastamam uygulanmasını istiyorlardı. Bence bu infaz, yargısız bir infazdı. Biz avukat Mükerrem Erdoğan ile birlikte geldik, bu infazda bulunduk. Cezaevine geldik, kapıdan girdik. Başgardiyanın odasında , köşede Deniz Gezmiş koltukta oturuyordu.Deniz’in elleri arkadan bağlı, ayaklarında pranga vardı. O gece burada, Ulucanlar’da 5 sivil vardı. Ben, avukat Mükerrem Erdoğan, savcı, imam, bir de doktor. Bir tugay görev almıştı.

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Deniz bizi görünce güldü, yüzünde çiçekler açmış gibi güldü. Çünkü orada biz gelinceye kadar herkes ona şüpheyle bakıyor ve karşılarında tam bir düşman varmış gibi bir psikoloji içindeydiler. Deniz bizlere ”Hoş geldiniz” dedi. Sevinmişti, yüzünde güller açmıştı. O arada savcı yardımcısı ”haydi artık, Deniz’i bekletmeyelim.” Dedi. Getirdiler, gömleğini giydirdiler. Gömleğinin üzerinde mahkemenin kararı yazılı. Savcının elinde bir kağıt, okuyor oradan mahkeme kararını.

”Bu karar senin midir?” diye sordu. ”Benimdir.” dedi Deniz. Ayağında prangalar var. İdam sehpasına götürmek için prangaları çözmeleri gerekiyor. Prangayı çözemediler. Prangalar tunçtan yapılmış, üzerinde bir asma kilit vardı. Açamıyorlardı. Başgardiyan çekmecesinden bir sürü anahtar çıkardı, döktü masanın üzerine. Onu soktular, bunu soktular açamıyorlar prangayı.

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

O zaman savcı bağırdı. ”Yahu, orada kim kilitlediyse, onu bulun getirin buraya” dedi. Gittiler, onu buldular, getirdiler, açtılar prangayı.Oradan kalktık. Ben, Mükerrem Erdoğan, Deniz, önümüzde Savcı o koridordan geldik, avluya çıktık. Deniz masanın üstüne çıktı. Masa şurada, bir tabure var üzerinde.Deniz taburenin üzerine çıktı. Cellat yanında, o ipi boynuna geçirdi. ”Dur” diye bağırdı Deniz. O bağırınca adam durdu.Ali Elverdi, bu ağacın bir tarafına kolunu koymuş, bir sigara, filtreli bir sigara içiyor, dumanını üflüyor ve idam sehpasını seyrediyor.Deniz konuşmak istedi, konuşmasına başlarken susturdu savcı. Savcı susturunca, Ali Elverdi bağırdı. ”Bırak konuşsun, bakalım neler söyleyecek.” dedi.

Deniz, o gecenin sessizliğinde, o güzel gür sesiyle konuşmasını yaptı. ”Yaşasın Türkiye’nin bağımsızlığı! Yaşasın Marksizm’in ve Leninizm’in yüce ilkeleri! Yaşasın Türk ve Kürt Halklarının Bağımsızlık Mücadelesi! Kahrolsun Emperyalizm, yaşasın işçiler ve köylüler.” dedi ve infaz başladı.

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Deniz kendisi infaz yapmak istedi. Tekme salladı, masanın üzerindeki tabure döndü, masanın şöyle beri tarafına geldi, durdu orada. Cellat onu eliyle itti. Ama, Deniz’in boyu uzun, masanın üzerine dayandı ayağı. Yani, infaz gerçekleşemedi. Onun üzerine savcı bağırdı. ”Masayı da çek.” Masayı çektiler, ondan sonra boşluğa düştü Deniz. O böyle ipte dönüyor, silkiyor, dönüyor, silkiyor belden aşağısı.

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Bize adli tıpta okutmuşlardı, infaz esnasında bir buçuk dakikada yaşam biter. Deniz boyuna silkiyor, belden aşağısı silkiyor. ”Doktor bey, ne oluyor.”Dedim. ”Nabız atıyor, bekleyelim.” Dedi. Düşünebiliyor musunuz? işkenceyi. Bekledik, 10 dakika daha geçti, nabız atıyor. Cellat geldi yanımıza. ”Efendim, Deniz iri, uzun, ağır olduğu için ip çekmez diye biz çift ilmik yaptık. Çift ilmik sıkmıyor, sıkmadığı için böyle oluyor.” Dedi. 25 dakika daha bekledik de infaz tamamlandı. Deniz’in infazı bitince başgardiyanın odasına girdik.

Ulucanlar Cezaevi Müzesi tecrit odaları

Ulucanlar Cezaevi Müzesi tecrit odaları

Yusuf’u getirmişlerdi. Yusuf’u aşağı indirdik. İlmiği teke indirmişlerdi, infazı yapıldı. Yusuf’un infazı sırasında Hüseyin’i getirmişlerdi. Sabah sanıyorum saat 05.20 ydi, infazlar bitti. Bu duvarlar ve kavak ağacı bütün bunlara tanık oldu. Şimdi şunları söylemek istiyorum. Burası bu kadar yıl bütün bu gözaltılara, tutuklamalara, infazlara, idamlara tanık olmuş bir bina, bir yer. Burayı kalkıp bir çarşı yapmak, bir başka bina olarak kullanmak 81 yıllık anıları yok etmek anlamına gelir. Onun için burasının bir müze ve kültür merkezi olması gerekir. Ankara Barosu ve Mimarlar Odası Ankara Şubesi çok haklıdır. Burası bir Kültür Merkezi olmalıdır.

Halit Çelenk kimdir?

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

1922 yılında Antakya, Hatay’da doğan Halit Çelenk, İlkokulu aynı kentteki Mektebi Sultani’de, ortaokul ve liseyi Mandacı Fransızların yönetimindeki Antakya Lisesi’nde bitirdi. Daha sonra geldiği İstanbul’da, 1944 yılında Hukuk Fakültesinden mezun olarak, sınıf arkadaşı Şekibe Sayar’la evlendi.Avukatlığa, 1948’de Samsun’da başladı. 1962 yılının ekim ayında, eşiyle birlikte Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) üye olarak, Genel Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi ve aktif siyasete başladı. Mesleğinde, ilk günden itibaren işkence gören, tutuklanan, yargılanan işçilerin, öğrencilerin, gençlerin, yazarların, sanatçıların, parti, sendika, dernek, vakıf yöneticilerinin savunmalarını üstlendi.

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

Ulucanlar Cezaevi Müzesi

En önemli davası; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın yargılanarak idama mahkûm edildiği THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) davasıdır. İdam sırasında, yanlarında bulundu. Deniz Gezmiş’in idamında “87 yıllık yaşamda geçirdiğim en kötü zaman dilimi olan o dakikalardaki çaresizliğimi sizlere anlatamam” açıklamasını yapmıştır. Meslek yaşamı boyunca kendisi de çeşitli davalarda yargılanan, gözaltına alınan Çelenk, Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanlığı, Türk Tarih Kurumu İkinci Başkanlığı yaptı. İnsan Hakları Vakfı kurucuları arasında yer aldı. Aziz Nesin’in öncülüğünü yaptığı Aydınlar Dilekçesi’ni kaleme alanlar arasındaydı; SBP (Sosyalist Birlik Partisi) kuruluş çalışmalarında bulundu.Türkiye İnsan Hakları Kurumu (TİHAK) kurucu üyesidir.

2002’den 2011’e kadar kansere ve astıma karşı mücadele verdi. 5 Mayıs 2011 günü, yani Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının yıl dönümünden bir gün önce, 89 yaşında Ankara’da evinde hayata gözlerini yumdu. Vasiyeti üzerine enternasyonel marşı eşliğinde toprağa verilmiş ve Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’a yakın bir yere gömülmüştür. Anısını saygı ile anıyoruz.

 Kaynak:

1) Tanıkların Ulucanlar’ı SÖZLÜ TARİH

2) http://www.alpbugdayci.com/devami.asp?id=853&ana=103&alt=0

3) http://tr.wikipedia.org/wiki/Halit_%C3%87elenk

Share Button