Mevlevilik ve Mevlana Celaleddin Rumi

GALATA MEVLEVİHANESİ (80)

Galata Mevlevihanesi MüzesiGalata Mevlevihanesi’ni gezince; 2010 yılında okuma fırsatı bulduğum Elif Şafak’ın ‘’Aşk’’ romanı ile 2011 yılında okuduğum İranlı yazar Saide Kuds’un ‘’Kimya Hatun’’ kitaplarını anımsadım. Elif Şafak resmi web sitesindeki bir değerlendirme yazısında Müge Akgün “Aşk, roman içinde roman. İç içe geçmiş bir kurguyla aşkın kuralları ve aşka varış yolları anlatılıyor. Olaylar çok geniş bir coğrafyada, farklı zaman dilimlerinde geçiyor, farklı kültürleri anlatıyor ve iki farklı düzlemde ilerliyor. 

GALATA MEVLEVİHANESİ Doğu-Batı, gerçek-gerçeküstü, dünyevi aşk-ilahi aşk zıtlıklarını bir potada eritiyor. Farklılıkların birbirini besleyip beslemediğini, var olan çatışmaları, uzlaşmaları sorguluyor. Kahramanları da Amerikalı Yahudi asıllı ev kadını Ella, Hollanda´da yaşayan İskoç kökenli ateist, sonradan Müslüman olan Aziz A. Zahara, Tebrizli Şems, Konyalı Mevlana, Mevlana ile evlendikten sonra Rum Ortodoksluktan Müslümanlığa geçen Kerra. Galata Mevlevihanesi HamuşanıHepsi sizi alıp kendi dünyalarına götürüyor.’’ Demektedir. Kimya Hatun kitabının tanıtım yazısında da ‘’ Kocasının ölümünden sonra Mevlâna Celaleddin-i Rumi ile evlenen Kerra Hatun, yeni kocasının haremine yerleşir. Tabii sevgili kızı Kimya da onunladır. Kimya Hatun içine düştüğü bu yenidünyada bir yandan kendini bulmaya çalışırken, diğer yandan da Mevlana’nın özel yaşamına şaşkınlıkla şahit olmaktadır… Galata Mevlevihanesi Semahaneİrfan ve tasavvuf dünyasının iki dev ismi Mevlana ve Şems’in yaşamına dair birçok bilinmeyenin bilinmesine yardımcı olacağını umduğumuz bu romanın asıl kahramanları, herhâlde kadın oldukları için tarih tarafından bir kenara itilmişlerdi. Yazar Saide Kuds, eski yazılar ve Şems ile Mevlâna’nın karşılaşma kayıtlarını derinlemesine inceledikten sonra hayatı bu her iki adama da bağlı olarak geçen genç bir kadının hikâyesinin unutulduğunu fark eder. Ve biyografik bir roman dili ile anlattığı Kimya Hatun’un yaşamını tozlu sayfaların arasından çekip gün ışığına çıkarır.’’ Denilmektedir. Romanlar biraz da kurgulama olup, tarih kitabı değildir. Ayrıca, iki romanda birbiri ile uyuşmayan paragraflar da vardı. Bu nedenle, Mevlevilik Tarikatını araştırma ve inceleme gereğini duydum. Edindiğim bilgiler Mevleviliği tam olarak anlatamasa da ana hatları ile açıklayacaktır sanırım.

 

 

Mevlana Celaleddin Rumi ve Mevlevilik

 

GALATA MEVLEVİHANESİ Kültürel mirasımızın zenginliklerinden birini de Mevlevîlik kültürü ve Semâ törenleri oluşturmaktadır. Günümüzde evrenselliği dünyaca kabul edilen Mevlana Celaleddin Rumi, sekiz asır boyunca Anadolu insanına rehberlik etmiş, Türk toplumuna dinamizm kazandırmış, eserlerindeki düşüncelerle asırlar boyunca milletimizin beslendiği temel bir kaynak olmuştur. Bir gönül eri olan Mevlâna, sevgiyi insanların yaratılışındaki zararlı unsurları tasfiye eden bir iksir kabul ederek, sevgiyle aydınlanan gönüllerin bütün insanlığa açılmasını temin etmiş; insanları daima bu yolla iyiliğe, güzel ahlâk sahibi olmaya davet etmiştir. GALATA MEVLEVİHANESİ (14)Bu yüzden Mesnevî edebî bir şaheser, tasavvufî bir abide olmak yanında ahlâki alanda da temel bir kaynak olma özelliğine sahiptir. Bilindiği gibi Mevlevîlik kültürü Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yoğun girişimleri sonucunda UNESCO tarafından korunması gereken dünya kültür miras listesine alınmıştır. Ayrıca 2007 yılı, Mevlana Celaleddin Rumi’nin 800’üncü Doğum Yıldönümü, UNESCO’nun Yıldönümleri Listesi’nde resmi olarak ilan edilmiştir.  Bu çalışmaların başlangıç aşamasında Türkiye, 2004’te UNESCO’ya Mevlevîlik kültürü ve onun en önemli parçası olan Semâ törenleriyle ilgili bir ulusal dosya sunmuştur. GALATA MEVLEVİHANESİ (21)Bu dosyaya göre Semâ; “Allah’a ulaşma yolunun derecelerini sembolize eden, içinde dinî-tasavvufi öğeler ve temalar barındıran ve bu haliyle ayrıntılı kural ve özgün uygulamaları içeren bir tören” olarak tanımlanmaktadır. Mevlevîlik, 13. yüzyılda yaşamış Mevlana Celaleddin Rumi’nin görüşleri ve tasavvufî düşünceleri üzerine, kendisinin ölümünün ardından gelişen tarikattır. Mevlana Celaleddin Rumi bir tarikat kurmamış olsa da bunun temellerini attı. Dostlarıyla birlikte sohbet toplantıları düzenlerdi. GALATA MEVLEVİHANESİ (30)Bu toplantılarda dini konuşmalar yapılır, müzik dinlenir, sema yapılır ve zikredilirdi. İslâm dünyasında dinle musikiyi, dar bir alanda resmi bağdaştıran, ibadette musikiye yer veren ilk tarikat Mevleviliktir denebilir. Zamanla Mevlana’nın fikirleri yayıldı ve toplantılarına katılmak isteyenlerin sayısı arttı. Bu kişilerin bazıları İran ve Arabistan gibi yabancı ülkelerden geliyorlardı. Mevlana, toplantılara düzen vermek için bazı kurallar koydu. Bu düzen, Mevlevilik tarikatı ayinlerinin kökenini oluşturacaktı. Gönül dostu Şems’i kaybettikten sonra Mesnevi’yi yazdırdı. GALATA MEVLEVİHANESİ (46)Bilindiği gibi, Mevlana’nın en büyük eseri Mesnevisi’dir. Mesnevi, aruz ölçüsünde fa’ilatun fa’ilatun fa’ilun kalıbıyla yazılmıştır. Aruz vezni, Hecelerin uzunluk ve kısalıklarına bağlı olan şiir ölçüsüdür. Divan şiirinde kullanılmıştır. Divan şiirindeki fa’ilatun fa’ilatun fa’ilun şiirin ses ve ahenk kalıbı olup ‘’tiki tak tak tiki tak tak tiki tak’’ yapısını anlatır. Bu yapı şiirin, ses ve ahenk yani müzik bakımından güçlü olmasını sağlamıştır.GALATA MEVLEVİHANESİ (48) Altı cilt ve 25 618 beyitten oluşan Mesnevi, ‘’Varlıkta Birlik’’ anlayışını bir takım hayali ve gerçek hikâyelerle anlatır. Bunun için de insanlar arasında olduğu kadar, hayvanlar arasında da geçen hayali olayları düşüncelerini anlatmak için kullanmıştır. Mevlana’da Müslümanlık, şeklin değil mananın Müslümanlığıdır. Mesnevi’sindeki en önemli özellik, çok derin konuları bile, çok açık ve anlaşılır biçimde ortaya koymuştur. İlhamının sesine uyarak büyüleyici bir söylem ve yazım tarzı oluşturmuştur.GALATA MEVLEVİHANESİ (54) Oğlu Sultan Veled, öğrencisi Hüsamettin Çelebi ve ardından gelenler bunu geliştirip önce Anadolu’ya daha sonra da diğer yörelere yaymışlardır. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled postnişin olarak da adlandırılan Şeyh olduktan sonra, bir tarikat merkezi olarak, babası Mevlana Celaleddin Rumi’nin evini tekke olarak inşa ettirdi. Bu tekkede  Kur’an  ve Mesnevi okunuyordu. Hemen bütün dinlerin amacı sizi organize inançların ve onlara uygun biçimde oluşturulmaya çalışılan toplumun sıradan bir parçası hâline getirmektir. GALATA MEVLEVİHANESİ (56)Sufîlikte ise öncelikle ‘birey’, yani ‘tek başına bir değer’ olursunuz. Kişiliğiniz üzerinde herhangi bir baskı hissetmezsiniz. Bu da size özgürlük verir. Öncelikle herhangi bir inanca ve ısmarlama vaatlere değil, kendinize güvenir ve inanırsınız. İnanç duyacağınız şeyin öncelikle kendiniz olması size huzur ve güç verir. Böylesi bir durumda gerçek ve katışıksız sevgiyi duyumsamak çok daha kolay olacaktır. Böylece Mevlevilik, Sufi tarikatlardan biri haline geldi. GALATA MEVLEVİHANESİ (58)İnsanın ve içinde yer aldığı evrenin yaradılış amacını araştıran Sufîlik, temelinde mistisizm olan, varoluşun nedenselliğini irdeleyen; bunun için de sürekli olgunlaşıp aydınlanması gerektiğini öngören bir yaşam felsefesidir. Anadolu’daki en yaygın ve etkileri günümüze kadar ulaşabilmiş Sufî akımı ‘Mevlevilik’ olmuştur. Mevlana’nın, yakınları ve dostlarının defnedilmiş olduğu Konya’daki Yeşil Kubbe olarak adlandırılan Kubbei Hadre, tarikatın manevi merkezi halini aldı. Bugün de pek çok Müslüman bu türbeyi ve yanındaki tekkeyi ziyaret etmektedir. Mevleviliğinin başlangıcında sema ayini, dervişlerin vecde gelmesiyle başlıyordu. GALATA MEVLEVİHANESİ (59)Ulu Arif Çelebi zamanında semadan önce Kur’an ve gazeller okunmaya başlandı. Sema ayini Mukabele denilen günümüzdeki şeklini 15. yüzyılda Pir Adil Çelebi zamanında aldı. Mevlana’nın ölümünden sonra oğlu Sultan Veled, aynı yoldan giderek, babasının düzenlediği toplantılara ve bunlarda yapılan sema, zikir ve benzeri törenlere, bir tarikat niteliği kazandırdı. Törenlere katılmak, toplantılarda bulunmak, sema meclisine ve zikre girmek için birtakım değişmez ve Mevleviler arasında yaygın olan kurallar koydu. Zamanla bunlara resmi bir nitelik kazandırdı. Mevlana’nın oturduğu yeri genişletti. Genişletilen bu ev sonraları ‘’Tekke’’ adını aldı. Bu toplantılar, önceleri yalnız Konya’da yapılıyordu. Mevlana’nın görüşlerini, düşüncelerini benimseyenlerin sayısı çoğalınca, merkez olan Konya Tekkesi’nin izniyle başka illerde de tekkeler ve Mevlevihaneler açıldı. Zamanla Anadolu’da olduğu gibi, komşu İslam ülkelerinin birçok ilinde Mevlevihaneler ve tekkeler kuruldu.

 

Mevleviliğin özü ve anlamı

 

GALATA MEVLEVİHANESİ (64)Sünni tarikatların en büyüklerinden biri sayılan Mevlevilik, Tanrı ile evrenin birliği görüşüne dayanır. Tanrı, yarattığı evrende, tecelli olarak adlandırılan görünüş alanına çıkar. Evrende var olmak, Tanrı’nın bir Görünüşü’dür. Gerçek varlık Tanrı’dır. Her şey Tanrı’dan gelir, sonunda gene Tanrı’ya dönecektir. Tanrı, bir bütünlük içinde evreni kuşatır. Tanrı’dan başka varlık yoktur. Mevleviliğin benimsediği ve Mevlana’nın eserlerinde dile gelen bu anlayış, yeni değildir; Vahdeti Vücut olarak bilinen varlık birliği görüşüne dayanır. İnsanda, ruh denen, tanrısal bir öz vardır. GALATA MEVLEVİHANESİ (65)Evren yaratıldıktan sonra bu öz, insan varlığının ortaya çıkışı sonucu, bedene girdi. Öz yurdundan, tanrısal ülkeden ayrıldı. Şimdi, geldiği yere kavuşmanın derin özlemi içinde çırpınır durur. Ruh, insan varlığının en yüce özüdür. İnsana insanlık değeri kazandıran bir cevher’dir. İnsanı gerçeğe ulaştıran, tanrısal özün sırlarına erdiren, akıl değil aşktır. Aşk, insanın özünde, Tanrı’ya karşı duyulan en derin bir özlem niteliğini taşır. Aşkın özünde dile gelen, sezgidir. Aşk ile sezgi birbirini bütünleyen iki manevi güçtür. GALATA MEVLEVİHANESİ (66)Onlar birbirinden ayrılmaz, biri ötekini gerekli kılar. Sezgi ile aşk, insan ruhunun kavrayış, anlayış gücüdür; bilme, öğrenme yeteneğidir. İnsan, yalnız aşk ile olgunlaşır, gerçekleri, tanrısal sırları kavrayabilecek olgunluğa ya da kemale ulaşır. Bütün yaratıklar, gök katları bu aşk ile dönerler ya da sema ederler. Kendi dillerince Tanrı’yı anarlar ya da zikrederler. Tanrı, sürekli yaratış eylemi içinde olan, daima kendini yenileyen, bütün varlık evrenini bir yüce bütünlük içinde kuşatan som iradedir, som sevgidir, nurdur. GALATA MEVLEVİHANESİ (70)Her türlü tanımın, açıklamanın, anlatımın üstündedir. Onun varlığı, insan aklının sınırlarını, kavrayış yeteneklerini aşar. İnsan, gönlünü aşk ile Tanrı sevgisi ile doldurursa, Tanrı’yı gönlünde duyar, gönül gözüyle görür, gönül diliyle konuşur. Tanrı aşkı insanın içine dolunca, insan, Tanrı’dan başka bir varlık görmez olur. Her an kendinin Tanrı katında olduğunu, her anının, her yanının Tanrı ile dolduğunu sezer, gönlünde duyar. İnsan, Tanrı’nın dile geldiği, söz ve ses olarak tecelli ettiği bir varlıktır. Tanrı’nın, konuşan, söyleyen kelâm’ıdır. GALATA MEVLEVİHANESİ (69)Tanrı, değişik biçimler içinde, ayrı niteliklerle görünüş alanına çıkar. Bu yüzden insanın evrende gördüğü değişik varlık türleri, renk, ses, uyum ya da ahenk, düzen, güzellik gibi nitelikler Tanrı’nın görünüşünden başka bir şey değildir. İnsan, aşk ile basamakları tırmanarak Tanrı’ya yükselir. Ulaştığı her aşamada, Tanrı’yı ayrı bir görünüş niteliğinde sezer. Bu bakımdan aşk ile yükselmek, kemal ve irfan sahibi olmak, Tanrı’ya yaklaşmak anlamına gelir. Bütün insanlar, yeryüzünde edindikleri aşk ile kazanılan bilgi derecesine göre Tanrı’yı yansıtan birer varlık oldukları için, insanı sevmek, Tanrı’yı sevmektir.GALATA MEVLEVİHANESİ (62) Mevleviliğin sevgiye dayanan insan anlayışı, insana varlık türleri içinde ayrı bir değer ve önem vermesinden dolayıdır. İnsan, evrenin özü, varlık bütününün söyleyen dili, gören gözüdür. Mevlevi tarikatına göre, bütün evren ve insan, toprak, ateş, hava ve su gibi dört ana ilkeden kuruludur. Göklerle insanın özü, yapısını kuran ilkeler birdir, eştir. Ancak, felekleri yöneten yasalar ayrıdır. Çünkü onlar, bir bakıma manevi aşamalardır. Yaratılmışlar içinde en yücesi insandır. İnsanın yüceliği, Tanrı’ya yakınlığından, gönlünün bir tanrısal görünüş alanı olmasından ileri gelir. Tanrı, insanı birtakım ilâhi özlerle, yüce nitelik ve yeteneklerle donattı. Varlıklar içinde onu yüce kıldı. İşte bunu anlama ve bu yüceliği kavramaya irfan denir.GALATA MEVLEVİHANESİ (20) İrfan, aşk ve sezgi ile kazanılır. Gönlünde aşk ateşi, ruhunda Tanrı sevgisi bulunmayan, bunu, derin anlamı kavrayamaz; insanın özünde saklı ilâhi sır’a eremez. Bu sıra ermenin yolu «aşk ile yanmak, aşk ile pişmek»ten geçer. Mevleviliğin anladığı aşk, insanın insana karşı duyduğu geçici, beşeri muhabbet değildir, Tanrı’ya duyulan sınırsız, derin ve karşılıksız bağlılığı gerektiren sevgidir, sonsuz coşkunluktur. Mevleviliğin düşünce ve görüş bakımından Yeni-Eflatun’cu felsefe akımının dolaylı olarak etkisi altında kaldığı, hem Mevlana’nın hem de onun ardından gelenlerin eserlerinde geçen tasavvuf kavramlarından açıkça anlaşılır. Mesnevi’de. Divanı Kebir’de, Sultan Veled’in, Ulu Arif Çelebi’nin eserlerinde görülen bütün tasavvuf Yeni Eflatun’cu felsefe akımının düşünce ürünleridir. İslâm dünyasında dinle musikiyi, dar bir alanda resmi bağdaştıran, ibadette musikiye yer veren ilk tarikat Mevleviliktir denebilir. Ney, kudüm, nısfiye, rebap, daha sonraları tambur ve başka sazlarla dini nitelikte tören düzenleyen, zikreden, sema meclisine giren, ilâhiler okuyan, şeriatın katılıklarına yumuşaklık katan Mevleviliktir. Bu niteliği yüzünden Mevlevilik bazı noktalarda şeriatla çatışır. Birçok devlet büyüğü ve sultanın Mevlevi oluşu, tekkelere gidişi, şeriatın, her alanda Mevleviliğe baskı yapmasını önlemiştir.

Kaynaklar:

1)    http://www.galatamevlevihanesimuzesi.gov.tr/

2)    http://www.mevlanayili.gov.tr/TR/belge/1-61486/mevlana-ve-mevlevilik.html

3)    http://www.mevlana.selcuk.edu.tr/yayinlar/bildiri5.pdf

 

 

Share Button