Sagrada Familia Barselona
Barselona denilince, bu şehri ziyaret edenlerin aklına ”Tanrı’nın Mimarı” olarak tanımlanan Antony Gaudi ile yaşamını adadığı, uğruna varını yoğunu harcadığı ”Sagrada Familia” gelir.
Sıra dışı anıtsal bir yapı olan Sagrada Familia’yı kavramak ve anlamak için Gaudi’nin kısa yaşam öyküsü ile doğaya bakış açısını kavramak gerekiyordu
Gaudi’nin kısa yaşam öyküsüne baktığımda, mimari tasarımlar için doğayı örnek aldığını gördüm. Gaudi’ye göre doğanın tasarımları muhteşemdi, örnek alınması gerekiyordu.
Benzersiz mimarisi ve süsleme detaylarıyla ünlü katedralin mimari tasarımı ve yapımını 1883’te üstlenen Antony Gaudi ne yazık ki 1926’da bir tramvayın altında kalmasıyla eserini tamamlayamadı.
Bazilikanın uzunluğu 90 metre, genişliği 60 metre, merkez genişliği 45 metredir. Tasarımında 18 çan kulesi bulunmaktadır, ancak şu ana kadar 8 çan kulesi tamamlanabilmiştir. Tamamlandığında en yüksek kulelerden birinin yüksekliği 170 metre olacaktır.
Antoni Gaudi, bu yapıyı tasarlarken doğanın mimari tarzını kullanmıştır. İç mekan, ağaç dalları gibi tasarlanmış kolonlarla orman duygusunu uyandırmaktadır.
1984 yılında UNESCO tarafından “Antoni Gaudi’nin Eserleri” olarak Dünya Mirası ilan edilmiştir. İnşaatı devam etmekte olup, 2028’de bitmesi planlanmaktadır.
9 Nisan 2009 Perşembe,Barselona…
Barselona deyince bu şehri ziyaret edenlerin aklına ”Tanrı’nın Mimarı” olarak tanımlanan Mimar Gaudi ile yaşamını adadığı, uğruna, varını yoğunu harcadığı ”Sagrada Familia” gelir. Bitmeyen ve bitecek gibi de görünmeyen ilginç Katedrali, yıllar önce bir belgeselde görmüştüm. Barselona merkezli İspanya seyahati gündeme geldiğinde de heyecan duymuştum. Kutsal Aile anlamına geldiğini öğrendiğim Sagrada Familia’nın üzerimdeki ilk etkisi, doğanın bir parçasıymış gibi görünmesiydi. Ünlü yapıyı, Kapadokya’daki peri bacalarını anımsattığı gibi, sanki sağlam bir ağaç gövdesi üzerinde dallanıp budaklanan ve birer mızrak gibi gökyüzüne uzanan bir doğa parçası olarak da algılamıştım. Gaudi’nin kısa yaşam öyküsüne bakıldığında, Sagrada Familia ile ilgili algımın doğru olduğunu anladım.
Sıra dışı anıtsal bir yapı olan Sagrada Familia’yı kavramak ve anlamak için Gaudi’nin kısa yaşam öyküsü ile doğaya bakış açısını kavramak gerekir.
Gaudi; 1852 yılında, Katalonya’da, babası metal işçisi olan fakir bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelir. Kronik romatizmalarından ötürü, çok zayıf ve çelimsiz bir çocuktur. Bu yüzden, arkadaşlarının oyun ve eğlencelerine katılamaz. Bunalıma girmek yerine doğayı gözlemlemeyi seçer.
Doğadaki ağaçları, ağaçların ortamlarıyla uyumlarını, böcekleri, özellikle, kabuklu hayvanları ve onların evleri sayılabilecek kabuklarını gözlemler ve ileride bunlara benzer yapılar kurmayı hayal eder. Doğadaki canlı ve cansız her şeyin mükemmel bir uyum içinde olduğunun farkına varır. Doğada; kare, dikdörtgen gibi geometrik şekillerin ve düz çizgilerin olmadığını, hayretle, fark eder. “Atölyemin hemen dışındaki ağaç benim akıl hocamdır.” sözü mimar Antonia Gaudi ‘ye aittir. Bitki ve hayvanlardan esinlenerek yapılarda taşıyıcı sistemleri çözmüş; ağaç dallarından, kozalaklardan referans alarak tavan, cephe ve birçok farklı uygulamada süsleme elemanları olarak kullanmıştır.
Bir mimar ile doğanın nasıl uzlaşı içinde olacağını gösteren Güell Parkı ziyaretimiz ilginç bir deneyim olmuştu bizim için. Kendimizi bir masal diyarında sandık. Hansel ve Gratell ’in dünyasında gezindik bir süre için. Sonra da Gaudi’nin bütün ömrünü ve maddi sermayesini harcadığı olağanüstü bir yapıtını, Sagrada Familia adlı bir türlü bitmeyen bazilikasını görmek üzere tur otobüsünde yerlerimizi aldık…
Nihayet Sagrada Familia’yı, 9 Nisan 2009 Çarşamba günü görme şansını yakaladık. Hediyelik eşya satan dükkânların birinden aldığım yandaki kartpostal, yapının bittiğinde alabileceği görünümü ortaya koymuş. Ne zaman bitebileceği konusunda hiç kimsenin fikri yok. Doğumunun 200. yılında bitebileceği düşünülüyor. Aslına bakılırsa, bitmemesi daha çok ilgi çekiyor.
Katedralin tasarımında, 18 kulenin varlığı görülüyor. Merkezdeki 175 metre yüksekliğindeki kulelerden biri Hz. İsa’yı, 125 metre yüksekliğindeki diğeri Hz. Meryem’i temsil etmektedir. Gaudi’nin, 1926 yılında, bir tramvayın altında kalıp, hastanede yoksulluk içinde ölünceye kadar geçen sürede bitirilebilen 4 kule, dört incili ve yazarlarını simgeliyormuş. Geriye kalan 12 kulenin de 12 havariyi temsil edeceği ve düzenlemenin havarileri en iyi biçimde anlatacak şekilde peyzajı tasarlanmış.
Sagrada Familia, Gaudi’nin çocukluk hayallerinin bir bölümünü gerçekleştirmeye çalıştığı yerdir. Dindar bir Katolik olan Gaudi, yaşamının bir evresinde; bir yıl gibi kısa bir sürede, annesini, erkek ve kız kardeşini kaybettiğinde, dine olan bağlılığı ve dini adanmışlığı artmıştır. Eserlerinin tasarımını yapar ve uygularken, doğa ile uzlaşmayı seçen Gaudi, bu seçimin kendisini Tanrı’ya ulaştıracağına inanır. Sagrada Familia; Gaudi’nin, dine adanmışlığının simgesi olarak görüldüğü gibi, Tanrı’ya aracılık etme yeteneğinin bir kanıtı olarak görülmektedir.
Dindar Katolikler, Gaudi ‘ye, ”Tanrı’nın Mimarı” olarak bakmaktadırlar. Nesnel bir mimarın, Barselona’ya damgasını vuran eserleri tasarlayamayacağına inanmaktadırlar. Bu tür eserlerin, ancak, bir Aziz’in tasarımı olacağını düşünmektedirler.
Katedralin Doğum Cephesi
Fotoğrafta; Katedralin, doğuya bakan cephesi, İsa’nın doğumunu, Hz. Meryem’i ve havarileri gösteren heykel, şekil ve alegorilerle bezendiğinden, ”Doğum Cephesi’ ‘olarak tanımlanmış. Yakından bakıldığında, yüzlerce figür ve alegori, doğumu bir şölen havasında verilmektedir. Katolikler, bu kadar ayrıntılı bir tasarımın mucizevi bir mimar tarafından yapılabileceğini düşünmektedirler. Bu düşüncelerdir ki, Gaudi’yi Azizliğe Ulaştırma çalışmalarının başlamasına neden olmuştur.
Sagrada Familia, Doğum Cephesi ve Çile cephesi olmak üzere, iki ana cepheden oluşmuş. Gaudi’nin sağlığında tamamlanan ”Doğum Cephesi’, Katedralin en çok emek verilmiş ve tamamlanmış cephesidir. Kutsal doğumla ve İsa’nın çocukluğu ile ilgili figürler ve alegorileri içermektedir. Bir başka özelliği de; umut, inanç, uzun ömür gibi anlamları olduğuna inanılan ‘Çınar Ağacı”nın bu cephede kullanılmış olmasıdır. Ağacın üzerindeki beyaz güvercinler, temiz duygularla cennete gitmeye çalışan inançlı Katolikleri temsil ederken, en üstteki haç ise ”Öbür Dünyanın Krallığını”, yani, İsa’nın Cennetini simgelemek üzere yerleştirilmiş.
Hristiyanlığın ilk yıllarında, okuma yazma oranının çok düşük olduğu göz önüne alınarak; Hz. İsa ile ilgili olayların, resimler, heykeller ve alegorilerle anlatılabildiği varsayımından hareketle düzenlemeler yapılmış. İsa’nın Doğum Cephesi, 2005 yılında, Unesco Dünya Mirası listesine alınmıştır.
Rehberimiz Orhan, Katedralin Doğum Cephesinin bir başka görünümüne dikkatimizi çekti. Bu cephedeki düzenlemeler, yukarıdan aşağı doğru da doğal ve uyumlu bir biçimde iniyordu. Mevlevilerin dansındaki bir anlık görünüm; sağ elin avuç içinin yukarıya yönelmesi, sol elin avuç içinin aşağı yönelmesini andıran bir durum ortaya çıkıyordu. Bir eliyle Tanrı’dan almayı ve Cennet’e gitmeyi, diğer eliyle de, Tanrı’dan aldığını yaratılana vermeyi ve yaratılanı cennete hazırlamayı simgeliyordu adeta.
Rehberimiz Orhan’ın yorumları çok ilginç gelmişti bize. Bir taraftan Kapadokya’daki peri bacalarını anımsarken, diğer taraftan Konya ve Mevlana’yı ve Mevlevileri anımsamıştık.
Katedralin Çile Cephesi
İsa’nın, Hristiyanlığı benimsetip, kabul ettirinceye kadar karşılaştığı zorluklarla, çarmıha gerilişini ve işkence sahnelerini anlatan cephe, doğum cephesinin tam tersi istikametinde yer alıyor. Doğum cephesindeki yumuşak hatların tersine; çile cephesindeki bütün heykel, şekil ve alegoriler düz ve serttir. Gerek Doğum cephesi, gerekse Çile cephesi, Gaudi’nin efsanevi dindarlığının bir uygulaması olarak görülebilir.
Son 25 yıl içinde, dünyanın dört bir yanında, 80 bin kişiden fazla bir topluluk ”Gaudi’yi Azizliğe Ulaştırma Birliği” kurmuşlar. Gaudi’nin ”Aziz” ilan edilmesini sağlayacak mucizevi kanıtlar bulma çabasına girmişlerdir. Gaudi’nin Sagrada Familia ‘sının, yalnızca, vizyon sahibi bir mimarın tasarımının olamayacağına inanmaktadırlar. Gaudi’nin eserleriyle karşılaşanların, bunların nesnel düşüncelerle üretilmesinin olanaksız olduğunu, mucizevi eserler olduğunu ve mucizeler yaratanların da azizlik mertebesine ulaşmaları gerektiğini düşünmektedirler.
Mimar Gaudi’yi, Azizliğe Ulaştırma Birliği Başkanı Manuel Almuzara ”Gaudi’nin, Azizler listesine alınmasının önünde hiçbir ciddi engel görmüyoruz” dedikten sonra, Doğum cephesinde yer alan Tarsuslu Aziz St. Paulus’un yanında, Gaudi’nin de yer alması gerektiğine inanıyor. Bakalım Vatikan ve Papalık bu konuda nasıl bir tavır takınacağı merak konusu olmaktadır. Gerçi, Vatikan’ın tutumu ne olursa olsun, dindar Katoliklerin gönlünde, Gaudi, zaten Azizliğe ulaşmış.
Sagrada Familia uygulamasında da Gaudi’nin doğaya olan inancı ve güvencinin yansıması görülüyor. Hayranlıkla izlediğimiz bu yapıyı görmek benim için bir ayrıcalıktı. Çok mutlu oldum…
Yorumlar kapalı.