Osmanlının İkinci Başkenti Edirne

                                                                                     22 Ağustos 2018 Çarşamba, Edirne…

88 yıl süreyle Osmanlı devletinin başkentliğini yapmış olan Edirne ile ilk karşılaşmam Bulgaristan’dan zorunlu göç nedeniyle, 1951 yılı Şubat ayında, Edirne Göçmen Misafirhanesiyle olmuştu. İkinci kez 27 Ekim 2012 Cumartesi günü İstanbul’dan otobüsle yaptığımız özel bir geziyle gerçekleşmişti. Bu kez ailece, başta kayınvalide olmak üzere eşim Serap,  baldızım Serpil ve en küçük kayınbiraderim Ahmet ve ben özel otomobilimizle geldik Edirne’ye. Selimiye Camisi’ne oldukça yakın olan Edirne Orduevi misafirhanesine aracımızı park ettikten sonra, Selimiye Camisi’ni ziyaret ediyoruz.

Mimar Sinan’ın 80 yaşında yarattığı ve ”ustalık eserim” diye nitelendirdiği yapıt olan Selimiye Camisi, Osmanlı-Türk Mimari tarihinin olduğu kadar, dünya mimarlık tarihinin de başyapıtları arasında gösterilmektedir. Selimiye Camii beş yüz yıla yaklaşan geçmişiyle zamana meydan okuyan olağanüstü bir ibadet yeri olarak karşımıza çıkıyor. Dimdik ayakta duran heybetiyle insanı kendine hayran bırakıyor. Teknik özelliklerindeki üstünlük ve ayrıcalıklarla Osmanlı mimarisini göklere çıkarıyor. Kent siluetindeki hâkimiyetini açıkça belli eden ihtişamıyla herkesi büyüleyen Selimiye Camii Osmanlı Saltanatının Edirne’ye en büyük armağanı olarak; kubbesinden minarelerine, süslemelerinden akustiğine kadar eşsiz bir değer olarak biliniyor.

Selimiye Camii’nin inşasına başlandığı tarih kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Selimiye Camii kapısı üzerinde bulunan cami kitabesinde, inşaatına 1568 yılında başlandığı kaydedilmiştir. Diğer taraftan, tarihçilere göre, Sultan II. Selim 1568 yılı Ağustos ayının 21. günü caminin yapımını Mimar Sinan’a havale ettiği ve yerinin seçilmesini emrettiği yönündedir.14 Mart 1575 yılında ibadete açılmıştır

Selimiye Camisi ziyaretinden sonra gezimize Saraçlar Caddesi’nden başlayıp, Tunca Nehri’ne doğru ilerliyoruz. Edirne’yi Karaağaç’a bağlayan Tunca Nehri üzerindeki bu köprü için Mimari yorumcular “Eşi Bulunmaz” nitelemesini yapmışlardı.

Asıl adı Defterdar Ekmekçizade Ahmet Paşa köprüsü olan Tunca Köprüsü 1608-1613 yılları arasında inşa edilmiştir. Mimarı, Sultan Ahmet Camisi’ni de inşa eden Mehmet Ağa’dır Yapıldığında on bir ayak üzerinde 10 kemerlidir. Ortasında tarih köşkü bulunmaktadır. Tarih Köşkü, kitabe ve sayım köşkü olarak da bilinmektedir. Sayım Köşkü sözcüğü, köprüden geçenlerin sayıldığı izlenimini vermektedir.

Köprüden karşıya geçtikten sonra geriye dönüp Mimar Sinan‘ın 80 yaşında yarattığı ve “ustalık eserim“ diye nitelediği yapıt olan Selimiye Camisi’ne bakıyoruz. Osmanlı-Türk mimarlık tarihinin olduğu kadar, dünya mimarlık tarihinin de başyapıtları arasında gösterilmekte olan bu anıtsal cami ile birlikte Edirne tarihine, yüzyıllar öncesine bir gezi yapma gereğini duyuyoruz. 

Roma Dönemi’nde kent Adrianopolis olarak anılmakta olan Edirne 1361 yılında Osmanlı Sultanı Murad tarafından fethedilmiştir. Osmanlının egemenlik dönemi başlarında Adrianopolis adı Edrinus olarak anılmaya başlamıştır. 1476’da yazılan Aşıkpaşazade Tarihi’nde kentin adı Edrene olarak geçmektedir. XVI. yüzyıl başlarında ise kentin Edirne olarak adlandırıldığı görülür.

Edirne’nin ilk yerleşimcilerinin Traklar soyundan Odrisler olduğu sanılmaktadır. Odrisler, Meriç ve Tunca nehirlerinin birleştiği yerde, bu günkü Edirne’nin bulunduğu konumda Odris ya da Odrisia adında bir yerleşim birimi kurmuşlardı. Odrisler’den sonra bölgeye egemen olan Makedonlar Döneminde yerleşim biriminin adı Orestia ya da Orestas olarak anılmıştır. İ.S.  II. Yüzyılda bölgeye egemen olan Roma İmparatoru Hadrianus, Orestia yerleşim biriminin stratejik önemi nedeniyle, buraya kent statüsü vermiş ve kendi adını koymuştur.

1453 yılında İstanbul’un alınışına kadar, 88 yıl süre ile Osmanlı Devleti’nin başkenti olarak kalmıştır. Osmanlı Devleti’nin başkenti olan Edirne, mutluluk dönemlerinde “Der-i Saadet”, yani Mutluluk Kapısı olan bir “Şenlikler Şehri” dir. Sultan II. Murad ’tan IV. Mehmed’e kadar zafer kutlamaları, sünnet şenlikleri ve şehzadelerin evlilik törenleri “İstanbul’u kıskandıracak kadar” görkemli olurmuş.

Edirne, Evliya Çelebi’nin sözleriyle, “Bir İslam Duvarı” görevini üstlenmişti. Batıdan gelen Haçlı Seferlerinin ilk uğrak yeri olmuştu. Kuşatma ve işgallerden bunaldığı zamanlar olduysa da, her şeye rağmen Edirne, her zaman kültür olaylarının yoğun yaşandığı bir kent olmuştur. Mimari yenilikler bu kentin yapılarıyla gelmiş; hat ve süsleme sanatının en güzel örnekleri burada verilmiş, çok sayıda medresesi yoğun tartışmalara tanık olmuş, tıp tarihine geçen ilk uygulamalar burada başlamıştır. 

Kimliğini asıl Osmanlı döneminde bulan ve imparatorluğun ikinci kenti olan Edirne, kültürel mirasımızın en yoğun hissedildiği bir kenttir. Edime, camileri, çarşıları, köprüleri, tarihi evleriyle ve özellikle de Muhteşem Selimiye ile ülkemize gelenleri ilk karşılayan ve bir sınır kenti olma özelliğini en iyi yansıtan kentimizdir.

Share Button