Tarihte ilk Demokratik Devlet Roma Cumhuriyeti
30 Mart 1962 Cuma, Çapa…
Öğretmen ziliyle birlikte sınıfa giren Tarih Öğretmenimiz Niyazi Akşit her zamanki gibi ‘’Günaydın çocuklar, oturun lütfen’’ Dedikten sonra sınıf defteri ve yoklama kağıdını imzaladı.
Sınıfı bir süre süzdükten sonra,
‘’Söyler misin Akıncı, geçen hafta hangi konuyu işlemiştik?’’
Ayağa kalkarak, eğitim biraz da yaşadığımız şehirle bütünleşmektir.’’ Demiştiniz.
Sonra da Megaralı kolonicilerin üzerinde bulunduğumuz yarımadanın üç tarafı denizlerle çevrili burnuna yerleşerek Bizans Şehir Devleti’ni kurduklarını, M.S. 330 yılında da Roma hakimiyetine girdiklerini görmüştük.
‘’Teşekkürler Akıncı.’’ Diyen Niyazi Akşit ‘’Bizans ve Yeni Roma İmparatorluğu olarak bilinen Doğu Roma’yı anlayabilmek için Roma Krallığı, Roma Cumhuriyeti ve Roma İmparatorluğu’nu gözden geçirelim ki Bizans’tan sonra Konstantinopolis’e sonra da İstanbul’a dönüşen şehrimizi bütün yönüyle tanıyabilelim.
Tahtaya oldukça büyük bir tarih atlası astıktan sonra elindeki sopayla Roma şehrinin üzerine basan Niyazi Akşit anlatmaya başladı.
Bir efsaneye göre Romus ve Romulus adlı kardeşler tarafından M.Ö. 753 yılında kurulan Roma şehri, öncelikle Roma Krallığı’na ev sahipliği yaptı.
Bu krallık daha M.Ö. 510 yılında Roma Cumhuriyeti’ne dönüştü.
Senato tarafından yönetilen Roma Cumhuriyeti ise M.S. 27 yılından sonra İmparatorluğa dönüştü.
Bu dönemde ilk iki yüzyıl boyuna, Cumhuriyet toprakları İç İtalya’dan bütün Akdeniz dünyasına kadar genişledi.
Roma’nın krallık ve öncesindeki hukuku büyük ölçüde yazılı olmayan kral buyruklarından oluşmaktaydı.
Kralın sözlü buyruklarla yasa oluşturma gücünün herhangi bir sınırı bulunmamaktaydı.
Roma’nın son kralının sınırsız diktatörlüğe dönüşen yönetimine tepki gösterip baş kaldıran halkın kralı Roma’dan kovması Cumhuriyet rejiminin kurulmasıyla sonuçlanmıştı.
Niyazi Akşit, tahtaya Roma Cumhuriyeti yazdıktan sonra sınıfa dönerek,
‘’sizlere hiç de yabancı olmayan bir hukuk sisteminden, halk meclislerinden ve oluşturdukları yasalardan söz edeceğim.
Cumhuriyet Roma’sındaki Halk Meclisleri ile Köy Enstitüleri ve ardılları olan öğretmen okullarındaki öğrenci meclisleri birbirine benzer.
Bu meclisler ki ortak aklı kullanmanın olumlu sonuçlar doğurduğunu ortaya koymuştur.
Ortak akıl ve Halk Meclisleri Demokrasiye giden yolların kilometre taşlarıdır.’’
Niyazi Akşit öğretmenim bir süre sınıfımız üzerindeki etkiyi izledikten sonra devam etti.
Cumhuriyet döneminde yasa yapma yetkisi halk meclislerine geçmişti.
Cumhuriyetle birlikte yazılı-yazısız bütün hukuk kurallarının eksikliği halk meclisleri tarafından giderilmeye çalışılmıştır.
Yasalarla toplum gereksinimlerinin çözülmesi ve sorunlara getirilen çözümler hakkındaki Romalıların düşünceleri, yasa yapım süreçlerinin teknik yönüne ilişkin ilke ve saptamaları Roma yasalarının halk nezdindeki meşruiyetinin temelini oluşturmuştur.
Kralların ömrü boyunca sahip oldukları sınırsız yetkilerin yerini Cumhuriyette, öncelikle, birbirini denetleyen iki konsüle bırakılmıştı.
Bu iki konsülün her biri halk tarafından doğrudan doğruya ve bir yıllık bir yetki ile donatılmak suretiyle seçimle işbaşına getirilmiştir.
Sürenin sonunda alelade bir Romalı vatandaşa dönüşüyorlardı.
Görevli oldukları yıl içinde kullanılan devlet kudreti kullanım yetkisinin yasalara aykırı, kötü, geç kullanımı ya da gerektiğinde kullanılmaması gibi haller nedeniyle konsülün yargılanmasına ve cezaya çarptırılmasına, yani idarenin hesap verebilirliğine olanak tanınmıştır.
Cumhuriyet idari makamlarının imperium olarak tanımlanan devlet kudreti, zamanla, halk meclisleri tarafından kurulan ve bir yıllığına seçilen devlet görevlileri magistra’lıklar arasında dağıtılmıştır.
Her bir magistra için ayrı yetkiler tanımlamış, böylece imperium ’un, devleti yönetme erkinin bir elde toplanmasının önüne geçilmiştir.
Diğer taraftan, üst düzey yöneticiler olan magistra’lıklar da daima çift sayılarda tutulmuş, böylece her magistra’nın da diğeri tarafından denetlenebilmesi sağlanmıştır.
Halk meclislerinin oluşma ve yasa yapım süreçleri, günümüz yasama faaliyetlerinin temelini oluştururken, Eski Roma’nın bu süreçlerde takip ettikleri ilkeler bugün hala yasa koyucular için rehber işlevi görmektedir.
Cumhuriyet döneminin siyasal organları konsüller, magistralar, halk meclisleri ve Senato Roma devletinin üçlü sacayağı oluşturmuştur.
Cumhuriyetten önce kral tarafından seçilen ve ona danışmanlık yapma görevi verilen Senato, Cumhuriyet’te de başlangıçta aynı görevi sürdürmüş, zamanla üye sayısı ve yetkileri artmış, git gide toplanamayan meclislerin yerini almış, kararları yasa gücüne erişen bağlayıcı bir hale gelmiştir.
Senato, seneden seneye seçilen magistralar karşısında yönetimin istikrar unsuru olarak önem kazanmıştır.
Yasama yetkisi bulunmayan Senatonun özellikle iki alanda yetkileri öne çıkmıştır.
Öncelikle Magistralarca getirilen yasa önerilerini öncelikle tartıştıktan sonra, kendi önerilerini de ekleyerek, halk meclislerine oylanmak üzere sevk etmişlerdir.
Halk Meclisleri tarafından kabul edilen yasaların onaylanması ve halka durulmasını sağlamaktı.
Yürütme alanında her ne kadar Senatonun rolü danışma niteliğinde olsa da devlet idaresinde askeri, mali, dini iç ve dış siyaset konuları mutlaka Senatonun görüşüne uyulmaktaydı.
Zamanla Cumhuriyet idarecileri olan konsül ve diğer magistralar senatonun güdümünde yürütme makamları halini almışlardı.
Senato’nun sadece aynı soydan gelenlerden oluşan yapısı, Cumhuriyet döneminde görev süresi dolan yüksek dereceli magistraların senatonun doğrudan doğruya üyesi halini almasıyla değişmiştir.
Özellikle M.Ö. 367’den itibaren tüccar kökenli magistraların Senato üyeliğine engel bir durum kalmamış ve Cumhuriyetin soylu sınıfıyla birlikte Senato da söz sahibi olmuşlardır.
Cumhuriyet toprakları İç İtalya’dan bütün Akdeniz dünyasına kadar genişlemiş, sonraki yüzyılda Roma; Kuzey Afrika, İber Yarımadası, Yunanistan ve Güney Fransa’da egemenlik kurarak dünyanın en büyük imparatorluklarından birine evrilmişti.
Son iki yüz yılda da hem Fransa’nın tamamını hem de Makedonya ile Anadolu’nun büyük bir kısmına eyaletleriyle hakim oldu.