Kleopatra Koyu Ovacık Çeşme
Çeşme’nin saklı cennetlerinden biri Çeşme Ovacık’ta bulunan Cleopatra Koyu, diğer adıyla ise Sığacık Plajı. Dalgasız ve akvaryum gibi tertemiz deniziyle, ağustos ayında bile soğuk olan Cleopatra Koyu’na bu ismin verilmesinin nedeni plajda ve deniz içerisinde bulunan ince taneli kum.
Alaçatı’nın yaklaşık 8 km batısında, Özpamir Sitesi önünde bulunan koydaki Cleopatra Plajına 180 basamakla iniliyor. Plajda hiçbir tesis olmadığından yiyecek-içecek ve ihtiyaç olabilecek her şeyin götürülmesi gerekiyor. Araçlar için otopark mevcut.
Siteden etkileyici bir manzaraya sahip olan Çeşme Cleopatra Koyu’nun yaklaşık 12 km batısında Sakız Adası bulunuyor. Yaz aylarında kalabalıklardan uzak bir yerde serinlemek isteyenler ve gürültülü müzik yayını yapan beach Clup kültürünü sevmeyenler için bire bir Cleopatra Koyu. Güneş battıktan sonra geç saatlere kadar denize girmek, plajda ateş yakan ve sohbet edenlere katılmak da mümkün.
Haydi gidelim öyleyse…
6 Eylül 2016 Salı, Ovacık Çeşme…
İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan saat 17,25’te kalkan uçakla İzmir’e gidiyorum. Çeşme Ovacık Koylarına hâkim sitelerden birinde konaklayacağım. Aklımda Çeşme Yarımadası’nın önemli yerlerinin yanı sıra, Sakız-Chios Adası’na geçmek de var. Tam zamanında kalkan uçağımız saat 17,00 civarında Adnan menderes Hava Limanı’na iniyor. Arabasıyla beni karşılayan rehberim Ahmet ile Çeşme’ye doğru harekete geçiyoruz.
Yaklaşık bir buçuk saat süren yolculuktan sonra ulaştığımız Çeşme’deki AVM’lerden birinden bir haftalık alış veriş yaptıktan sonra da konaklama yerimize ulaşmak üzere yola koyulduk. Yolumuz Ovacık Köyü üzerinden bizi konaklama yerimize ulaştırıyordu. İki otomobilin yan yana gitmekte zorlanacağı köy yolunda ilerlerken üzüm bağları ve çiftlikler dikkatimi çekti. Üstelik adım başı domates, biber, salatalık, acur, kavun ve karpuz satan tezgâhlarla karşılaşıyorduk. Rehberim Ahmet, çevredeki çiftlikleri ve üzüm bağlarını göstererek anlatmaya başladı. ‘’Enişte; Ovacık, Çeşme’nin en verimli toprağına sahip köyüdür. Son yıllarda gelişen üzüm bağcılığı ile de adını duyurmuştur.’’ Dedi. Ben, hem Ahmet’in açıklamalarını dinliyor, hem de sağımız ve solumuzdaki bağları gözden geçiriyordum. Ahmet açıklamalarına devam etti. ‘’Ovacık son yıllarda çiftlik sahibi olmak isteyen İzmir ve İstanbulluların akınına uğrayarak ismini duyurmaya başladı. Çeşme yarımadasının en verimli topraklarıyla yer altı su kaynakları bu bölgede bulunmaktadır. Türkiye’nin en kaliteli şaraplık üzüm, enginar, kavun ve anasonu burada yetiştirilir.’’ Dediği anda, Çeşme Bağcılık tesisleri karşımıza çıktı. Daha sonra internetten yaptığım araştırmaya göre, Ovacık Ballıdağ mevkiinde kurulmuş olan Çeşme Bağcılık Tesisleri meyve suyu üretimi yapmakta…
Çeşme Bağcılık tesisleri İnternet sitelerinde; ‘’ Yüksek kalitesiyle, Çeşme’nin adını ülke sınırlarının ötesine taşıyacak meyve sularını üretecek tesisleri kurarken, Çeşme-Ovacık mevkinin doğal dokusunu bozmadan, bağların ortasına kurduğumuz üretim tesisindeki çelik tanklar, modern laboratuvar, yüksek kalitede üretim için yaptığımız yatırımlardan olurken, Avrupa’nın en önemli meyve suyu teknolojileri üreticileriyle anlaştık. Meyve suyu üretimi alanında uzman kişileri kadromuza dahil edip, kadromuzdaki gıda ve ziraat mühendislerinin yurt içi ve yurt dışı eğitimlerini tamamlayarak, onların danışmanlığında tesislerimizi kurduk. Meyve sularımız için az maliyetli ve sağlıklı olmayan beton kuyular yerine, paslanmaz çelik tanklar seçtik. Bugün kırk bin şişe olan tank kapasitemizi, günden güne genişleyen bağlarımız sayesinde bir milyon şişeye çıkarmayı hedefliyoruz.’’ Bilgisi verilmekte.
Çeşme Bağcılık Tesislerini geçtikten bir süre sonra bir bahçenin dışında tezgâh açmış bir üreticinin yanında duruyoruz. Ahmet’in sürekli alış veriş yaptığı bir üretici olduğunu öğreniyorum. Domates ve salatalıkları olgun ve güzel görünüyor. Doğal kokularını alıyor burunlarımız. İkişer kilo alıyoruz. Üretici, tatlı biberi ile kavun ve karpuzunu da methediyor. Acurun yanında biber ve karpuz da aldıktan sonra, tekrar yola koyuluyoruz. Nihayet konaklayacağımız TCDD’lilerin kurduğu Özpamir Sitesi’nden içeri giriyoruz. Site, Çeşme Yarımadasının güneyinde, Çatal Azmak Cennet Koyu’na komşu olarak konuşlanmış. Çatal Anzak Koyu’nun bir başka adının Güvercinlik Koyu olduğu söyleniyorsa da sanıyorum birbirine komşu iki koy olsa gerek. Bu koylardan birine bakan site, denizden alabildiğine dik yükselen sert zemin üzerinde beyaz badanalı evleriyle göz kamaştırıyor. Ertesi gün ziyaret etme fırsatını bulduğumuz Alaçatı’nın 4 kilometre batısında bulunan Sitede ilk gözüme çarpan ve kokularıyla biraz da aklımı başımdan alan begonviller ve zakkumlar oldu. Hele, katmerli gülleri andıran zakkumlar adeta büyüledi beni.
Sitede değişik renk, koku ve biçimleriyle bir zakkumlar imparatorluğu hâkim neredeyse. Begonvil ve zakkumların dışında taflan, sardunya, yasemin, kekik gibi, kokuları kendimizden geçmemizi sağlayan, çiçeklerin yanı sıra fıstık çamları, asmalar, serviler, incir, zeytin, nar ve sakız ağacı da yer almakta. Muhteşem bir çevre düzenlemesinin olduğu Site 1985 yılında TCDD mensupları tarafından kooperatif olarak kurulmuş. Halen kooperatif kimliği ile devam ediyor. 1999 yılında ilk yerleşimler gerçekleşmiş. 50 ikiz evden oluşan sitede, iki katlı olmak üzere 100 konut bulunmakta… Konutlardan biri site yönetimine ait olup, 99 mülk sahibinin bulunduğunu öğreniyorum görevlilerden. Konaklayacağım konut, adeta bir kartal yuvası gibi geldi bana. Oldukça büyük olan zemin kat balkonundan Çatal Azmak Cennet Koyu ile bir kurşun atımlık ileride bulunan Sakız Adası görülüyor. Karşımızda geceleyin titreşen ışıklarıyla ben de buradayım diyen Sakız Adası ile birlikte adeta kendimizi Ege Denizi’nin içinde hissediyoruz.
Alabildiğine dik yükselen sert zemin üzerindeki siteden Cennet Koyuna, yaklaşık 300 basamaklı ve kıvrılarak inen merdivenlerle ulaşılıyor. Koy, bölgenin ender plajlarından biri…
Dalganın pek olmadığı, çarşaf gibi dümdüz olan denizde ilerlediğimizde, 30-40 metre derinlikte bile dibindeki kumların göründüğü bir deniz karşımıza çıkıyor. Site yönetimince hasır şemsiyelerin de konulmuş bulunduğu plajda, çocuklar da rahatça denize girebiliyorlar. Ayrıca, kumdan bir voleybol sahası da yapılmış olup, kızlı erkekli gruplar voleybol oynamaktalar. Plajın oldukça geniş sayılabilecek bir kumsalı bulunuyor. Kumları ince ve temiz.
Bazı site sakinlerine göre, Cleopatra plajlarındaki kumu aratmayacak nitelikte bir kumsalı bulunmakta plajın. Plajı keşfe çıktığımızda, kum zambaklarının yanı sıra kaya şahinlerinin de güneşlendiklerini görüyoruz. Plajın sonlandığını düşündüğümüz kayalıklarda çeşitli boylar ve renklerde balıklar, karagözler, ispinozlar göze çarpıyor. Plajın keşfini tamamladıktan sonra kendimizi Ege’nin serin sularına bırakıyoruz. Keyifle yüzme ve kulaç atma şansını yakalıyoruz. Sonraki günlerde ben günde en az iki kez plaja inip, çıkıyorum. Böylelikle, günde yaklaşık 1800 merdiven basamağı kullanmış oluyor ve kendimi oldukça iyi hissediyorum. Hele akşamın günbatımında ortaya çıkan, kırmızı-turuncu-sarı renkler ve oluşturdukları renk cümbüşü ortama masalımsı bir hava katmakta, bizlerin yaşama sevincini arttırmaktadır.
7 Eylül 2016 Çarşamba sabahı saat 06,30’da girdiğim koydaki denizde yaklaşık yarım saat yüzdükten sonra, kartal yuvası konutumuzun denize hâkim olan balkonunda kahvaltımızı yaptıktan sonra Alaçatı ve çevresini keşfe çıkıyoruz.