Çeşme Yarımadası
11 Eylül 2016 Pazar…
Bugün Çeşme Yarımadası’nı günübirlik turlamak istiyoruz. Rotamızda Port Alaçatı, Alaçatı, Urla, Güzelbahçe, Karaburun ve Çeşme ve Alaçatı akşamları var. Dün 9 Eylül 2016 Cuma günü gezilere ara verdik, biraz dinlenelim ve güzelim Cleopatra Koyunun denizinden yararlanalım diye. Yarımadada yer alan Ildırı’daki Eritrai Antik Kenti, Urla’daki Klazomenai Antik Kenti ve Seferihisar’daki Teos Antik Kenti’ni geçen yıllarda gezmiş ve görmüş olduğumdan rota dışı bıraktım.
İzmir’in en batısında yer alan Çeşme Yarımadası; coğrafi olarak Karaburun, Çeşme, Seferihisar, Urla ve Güzelbahçe ilçelerinden oluşuyor. 171 bin hektar alanıyla Türkiye’nin en büyük yarımadası olarak biliniyor. Batıda ve kuzeyde Ege Denizi, doğuda İzmir Körfezi ile Menderes, Balçova ve Narlıdere; güneyde ise Kuşadası Körfezi ile çevrili. İzmir Körfezi’nin güney kıyılarının büyük bölümü Yarımada’da yer alıyor. Batıda Çeşme’nin Sakız Adası’na, kuzeyde ise Karaburun’un Midilli Adası’na yakınlığı, bölgenin kıtalar arası konumu hakkında bilgi veriyor. Karaburun’un en uç noktasındaki Sarpıncık Feneri ile Ege Denizi’nin kapıları Akdeniz’e açılıyor.
Port Alaçatı
Rehberim olan kayınbiraderim saat 11,15 civarında arabasıyla beni konaklama yerinden alıyor. Sitenin yaklaşık 8 km kuzey doğusunda bulunan Alaçatı Surf Paradise Clup’e uğramak istiyoruz öncelikle. Cleopatra Koyunda bulunan sitenin bitim yerinden başlayarak Alaçatı sörf merkezine kadar uzanan yola giriyoruz.
Sahildeki yolun yaklaşık 2 km’si kısmen toprak, az bir bölgesi ise asfalt olup, çok kişi tarafından bilinmeyen bir sahil yoludur. Alaçatı’ya yaklaştıkça kaymak gibi asfalt bir yol karşımıza çıkıyor. 20 dakikada Surf Paradise ulaşıyoruz.
Surf Paradise 1995 yılında, Türkiye’de batı kıyılarının en iyi rüzgârına sahip Alaçatı kıyılarında kurulmuş. Görevlilerden edindiğimiz bilgilere göre, kuruluş başlangıçtan ileri seviyelere kadar her türlü öğrenciyi kabul ediyor. 5 ayrı dilde eğitim veren elemanlara sahip. Klüp çevresinde kamp alanları, dinlenme tesisleri, beacler ve eğlence mekânları da bulunmakta. Fotoğraflarımızı çekiyoruz ve Alaçatı Port’a gitmek üzere ayrılıyoruz.
Öküz, Şımarık, Zilly gibi Çeşme’nin en ünlü eğlence yerlerinin bulunduğu Alaçatı Port, yeme-içme ve eğlencenin en mükemmel yerlerinden biri olarak biliniyor. Yenilen enfes kabak çiçekleri, mezeler ve balıktan sonra Öküz, Şımarık ya da Zilly’de sabaha kadar sürecek müzik ve dans eşliğinde gecenizi sonlandırabilirsiniz dediler yetkililer.
Alaçatı’da hayata geçirilen en önemli projelerden biri hiç tartışmasız Port Alaçatı olsa gerek diyor bilgisine başvurduğumuz yetkililer. Fransa’da Port Girmaud, Costa Brava’da Rosas, Avustralya’da Sanctuary Cove gibi yerlerde örneklerini gördüğümüz bu proje, denizle iç içe yaşamayı ve evinin önüne teknesini bağlamayı sevenler ile yatçıları buluşturuyor. Ayrıca marinası, restoranları, eğlence yerleri, Alaçatı butik otelleri, fitness salonu, spa merkezi ile tam bir yaşam alanı Alaçatı Port.
Çeşme yarımadası yatçılık açısından önemli bir yer. Alaçatı ise hiç dinmeyen rüzgârıyla dünyada sayılı sörf merkezlerinden biri. Port Alaçatı projesi ile yörenin tam bir marina-kente dönüştüğü görülüyor. Meraklısı bilir, bu ortamı sağlayabilmek için toprak hafriyatla kazınıp, deniz içeri alınarak bir kanal kent yaratılmış ve yaratılmaya devam ediyor. Alaçatı’nın denize bakan bu yüzü hem sörf cennetinin içinde yer alıyor hem de Alaçatı şehir merkezine yakınlığıyla sosyal hayatla iç içe olmayı sağlıyor.
Port Alaçatı Marina’nın restoranları ve eğlence mekânları ile de göz kamaştırıyor. Çeşme Marina’da olduğu gibi, burada bulunan restoranlar da sadece yatçılara değil geniş bir müşteri kitlesine hitap ediyor. Alaçatı Port ve akşam eğlenceleri için hazırlık yapan mekânları görüp, fotoğrafladıktan sonra Çeşme’ye hareket ediyoruz.
Alaçatı
Çeşme’nin en güzel yerlerinden biridir Alaçatı Çarşısı. Diyor rehberim Ahmet. Yerli ve yabancı turistlerin öncelikli ziyaret yerlerinden biri olup, geceleri bambaşka, masalımsı bir havası vardır. İğne atsan yere düşmez deyiminin geçerli olduğu yerdir geceleri Alaçatı Çarşısı.
Antik Çağda adı ‘Agrilia’ olan Alaçatı, Batı Anadolu tarihindeki İon Medeniyetinin tam merkezinde yer alır. En yakın İon kentleri, bugün Alaçatı’nın bir köyü olan Ildırı-eski adı Erythrai, Sakız Adası- Chios ve Urla İskelesi-Klazomenai’dir. Alaçatı’nın dar sokaklarını restore edilmeye başlanmış asırlık eski taş Rum evleri süsler. Koruma altına alınmış tarihi mimari dokusuyla Alaçatı, Ege’nin en iyi korunmuş kasabasıdır. Yaz aylarında çok yoğun ve hareketli olan Alaçatı’da, sakin güzelliği sevenlerin tercihi, yazdan bir farkı olmayan ilkbahar ve sonbahar aylarıdır.
Alaçatı Çarşısı’nda Hint ve Çin malları, suni deri, imitasyon markalar bulabileceğiniz ürünler arasındadır. Ana sokaktan çıkıp sokaklara girince eski güzel Rum evlerini görmek mümkün. Turizm bakımından kendini oldukça geliştirmiş ilçede ulaşım zor değildir. Sokaklarında tipik ege mimarisinin izlerini gösteren çeşmeler göze çarpar. Ege’nin sıcak havalarında serinletsin diye insanlar sokaklara çeşmeler yaptırmıştır. Kabadayı Çeşmesi, Kandıra Çeşmesi, Maraş Çeşmesi, Mimar Memed Çeşmesi, Şekerci Çeşmesi, Halk Çeşmesi, Yeni Belediye Çeşmesi bunlardan bazılarıdır.
İzmir Çeşme
Çeşme, şifalı sıcak sularının yanı sıra olağanüstü sayılabilecek kalitede kumun, güneşin ve berraklığın kucaklaştığı şirin bir tatil beldesidir. Gemiciler tarafından küçük liman diye adlandırılmıştır. Zamanla çoğalan ve buz gibi suların aktığı çeşmelerinden dolayı da yöreye Çeşme denilmiştir.
29 km’lik Çeşme kıyı şeridi boyunca göreceğiniz Birbirinden güzel plajların yer aldığı 29 km’lik bir kıyı şeridi bulunmaktadır. Her zaman tertemiz denizi, eşine az rastlanır yumuşacık kumsalları ve bunalmadan istediğiniz bronzluğa ulaşabileceğiniz güneşiyle kucaklar konuklarını. Dingin bir denizde serinleyip sonra da sımsıcak kumsal da sakince güneşlenmek mi, bir yat kiralayıp adaları gezmek mi, dalış tüpünüzü takıp derinlerdeki zenginliği keşfetmek mi yoksa sörf tahtanızı alıp rüzgârla dans etmek mi istiyorsunuz? Düşlemeniz bile yeter. Çeşme hepsini önceden düşünmüş ve her bir plajını farklı bir alternatif olarak hazırlayıp hizmetinize sunmuştur sanki. Konakladığım Çatalazmak mevkiindeki site ve sakinlerinin denize girdikleri Güvercinlik koyu da bunlardan biri…
Yolunuz düşerse, Çeşme’ye ulaştığınızda karşınıza çıkacak ilk şey Osmanlı döneminde yapılan ve bugün müze olarak kullanılan Çeşme Kalesi’dir. Limanda yer alan kale, ticaret ve savaş gemilerini olabilecek saldırılara karşı korumak amacıyla yapılmıştır. Günümüzde Çeşme Arkeoloji Müzesi’ni de barındıran kalede, Erythrai, Alaçatı ve Kalemburnu bölgelerinden çıkarılan eserler sergileniyor. Urla ya da Çeşme Yarımadası tarihi ile doğrudan bağlantılı olan Çeşme’nin kuruluş tarihi, kesin olmayan bilgilere göre, M.Ö. 5 000 yılına kadar uzanmaktadır.
Urla
Urla çok eski bir yerleşim merkezi özelliğindedir. Tarihi M.Ö. 2000 yıllarına kadar uzanır. Urla’nın o devirlerdeki adı Klazomenai’dir. M.Ö. 2000 yıllarının sonlarında Ege göçleri sonucu, Dor’ların orta Avrupa içlerinden aşağıya, Yunanistan’a inmeleri ile Yunanistan’da oturan İon’lar Anadolu’ya geçerek İzmir Körfezinden Mandalya Körfezi’ne kadar uzanan bölgede yerleşmişlerdir. O devirlerdeki kargaşadan dolayı Anadolu’ya gelerek yeni kentler kurmuşlar. Hatta Hititler gibi büyük devletler bile bu kargaşadan etkilenmiştir. Bu bölgeye İonia adını vermişler. İon kolonizasyonu olarak adlandırılan bu olay, zamanla yayılmış ve Smyrna (Eski İzmir) ve Phokaia (Eski Foça) Aiollerin elinden koparılıp alınmış ve birer İon kent devletine dönüştürülmüştür.
Klazomenai antik kentinin kalıntıları Urla’nın İskele mahallesinde bulunmaktadır. Şu anda kazılar halen devam etmektedir. Bir kısmı Karantina Adası üzerinde bulunmaktadır. Çıkarılan önemli kalıntılardan birisi de o devirlerde kullanılan bir zeytinyağı fabrikasıdır. Ağaçlı yolun (Mithat Paşa Caddesi) İskele tarafında, batısında bulunmaktadır. Klazomenai M.Ö.188’de Roma’nın Pergamon Krallığı’nın müttefiki olarak yer aldığı, Suriye Krallığı ile yapılan Apemai barışından sonra, Romalılar tarafından özgür bırakılan şehirler arasında yer alır. Ayrıca Uzunada da Klazomenai’a eklenmiştir. Arkeolojik bulgular Klazonmenai Kentinde yerleşimin en geç M.S. 5. yüzyıl başlarına kadar devam ettiğini göstermektedir. Bizans döneminde Piskoposluk listesinde adı geçen Klazomenai kentinin bazı arkeolojik deliller ışığında eski kent arazisi içinde kalan ve günümüzde Gülbahçe olarak adlandırılan yerde bulunmaktadır.
Helenistik-Roma döneminde anakara boşaltılmış ve Karantina Adası’ndaki yerleşim önem kazanmıştır. Karantina Adası’nın doğu kıyısındaki modern plajın içerisinde Helenistik-Roma dönemi villaların duvarları ve deniz içindeki temelleri gözlenebilmektedir. Adanın kuzeyindeki tepenin en yüksek noktasında bir tapınak bulunmaktadır. Bu tapınağın terasının kuzeyindeki bir yığıntıdan Arkaik dönem oturan kadın heykelciklerinin Helenistik dönem kopyaları elde edilmiştir. Karantina Adası’nda çıkarılan çeşitli arkeolojik eserlerden yerleşimin M.S. 5. yüzyıla kadar devam ettiğini göstermiştir. Türkler 1071 Malazgirt Savaşından sonra Anadolu’ya daha sistemli bir şekilde yerleşmeye başlamışlardır. Kendi Türk-İslam kültürlerini Anadolu’da yerleştirmiş ve karşılıklı kültür alışverişiyle Anadolu uygarlığı ortaya çıkmıştır.
İzmir İli, Urla İlçesi, İskele Mahallesi sınırları içinde yer alan, Oniki İon kenti arasında anılan, Klazomenai kentinin kalıntıları denize komşu tarlalarda ve kıyıya yakın Karantina Adası üzerinde bulunmaktadır. Klazomenai kentinin kuruluşu da İonlar’ın batı kıyılarına yerleşmeleri sürecinin geç bir evresine rastlar. Antik çağda bir yarımada üzerinde olduğu anlaşılan kent, bugün doğudaki ve batıdaki körfezlerin dolması ile bu özelliğini kaybetmiştir. Hellenistik ve Roma dönemi kentinin üzerinde yer aldığı ada, 18.-19. yüzyıllar boyunca İzmir’e gelen gemilerin karantina amacıyla bekletildiği dönemden kalan adıyla Karantina Adası olarak bilinmektedir. Eskiden Yolluca Ada ve H.İoannis isimlerini de taşımış bu adada bugün Urla Devlet Hastanesi ve Sağlık Bakanlığı’na ait yapılar bulunmaktadır.
Gülbahçe
Urla’nın en güzel sahil köylerinden biri olan Güzelbahçe, Urla’nın bir mahallesi olarak karşımıza çıktı. İzmir İleri teknoloji Enstitüsü Kampüsü Güzelbahçe Mahallesi sınırları içerisindedir. Bu durum Güzelbahçe’ye bir üniversite yerleşkesi görünümü kazandırmaktadır. Gülbahçe kıyılarında konuşlanmış olan turistik yerler Avrupa kentlerini aratmayacak donanıma sahip görünüyor. Cote D’Azur’un İtalya sınırında bulunan, Amerikalı ve Avrupalı zengin emeklilerin yeri olan Menton aklıma geldi Gülbahçe kıyılarını gezerken. Gülbahçe’nin güneyinde, Tatar Deresinin denize ulaştığı yerde bulunan ılıcanın çok ünlü olduğunu öğreniyoruz yöredeki insanlardan.
Güzelbahçe sahilini gezerken rahmetli Tanju Okan’ın Ege’ye bakan bir heykeline rastlıyoruz. Dili olsa da konuşsaydı Urla’nın Gülbahçe Mahallesi ve İskele yöresini şöyle tanımlardı eminim.
“Ben Urla ve mahallelerim… Gülbahçem…İzmir’in engin ve dingin bölgeleri olup; sakin, sade, özlemli birer kaçış noktası… Seferihisar, Karaburun en yakın iki dostum. Çeşme hiç büyümeyen, haylaz oğlum… O’nun o haylazlığı, telaşı, kalabalığı başımı döndürür. Gençlik işte… Çeşme’nin gençliğiyle, benim olgunluğumu karşılaştırırlar… Bir teraziye koyup tartarlar… Kırılmam, üzülmem, sadece tebessüm ederim
Dile kolay kimler geldi, kimler geçti topraklarımdan… Hepsinden bir iz, hepsinden bir ses, bir kelime kaldı… Nobel Ödüllü Şair Yorgo Seferis burada doğdu. Çocukluğunun en güzel, en renkli günlerini Kilizman’da yani İskele Mahallesi’nde geçirdi. Kilizman mı ne? İskele Mahallesi’nin üzerine kurul olduğu antik kent.
Sonra Necati Cumalı… ‘’Susuz Yaz’’, ‘’Zeliş’’, ‘’Tütün Zamanı’’ eserlerinde hep Ege’den, Ege insanından bahseden yazar. Bu toprakları ne çok sevmişti. Yaşadığı ev şimdi ‘Necati Cumalı Anı ve Kültür Evi’ olarak kapılarını sevenlerine açıyor.
Ve tabi ki Tanju Okan… Yaşamının son yıllarını kollarımda geçirmiş, bedenimde huzur bulmuştu. Sanki ‘Ben gitmedim… Hep buradayım, seninleyim, sizinleyim…’ dercesine heykeli iskelede durur.’’ (alıntı)
Tanju Okan’ı huşu içinde dinledikten sonra, rotamızı Karaburun’a çeviriyoruz. Bakalım orada nelerle karşılaşacağız.
İzmir Karaburun
Karaburun konumu itibari ile açık denize baktığı için, suyu devridaim içindedir. Bu nedenle temiz bir denize sahiptir. Şiddetli Lodos ya da poyraz etkisinde dalgalı ve çalkantılı durumlar dışında, deniz çok berraktır. Dik dağlık yapısı gereği kumsaldan çok kayalık yapıya sahip olan Karaburun, su altı zenginliği açısından dikkat çekmektedir. Bu yapısı ile tüplü ve tüpsüz dalış meraklılarının ilgisini çekmektedir. Balıkçılık ile ilgilenenler için de birçok imkân sunmaktadır.
Her ne kadar doğal zenginlikleri itibari ile tatil turizminin tüm imkânlarına sahip olsa da, turistler açısından tenha denilebilecek bir durumdadır. Bunda en büyük etmen olarak çok virajlı ve dar yollara sahip olması gösterilmektedir. Tabii ki bu girintili çıkıntılı kıyı şeridi virajlar yanında birçok irili ufaklı koyları da beraberinde getirmektedir.
Turizm sayfiye ağırlıklı olsa da, bahar aylarında açan yüzlerce çeşit çiçekler temiz hava ve doğa meraklılarını kendine çeker. Özellikle kelebek ve çiçek fotoğrafçılığının yanı sıra trekking ile ilgilenen yerli turistlerin vazgeçilmez ziyaret noktalarından biridir Karaburun yöresi.
Turist potansiyelini daha çok yazlığı olan yerli turistler oluşturmaktadır. Yabancı turistlere fazla rastlanmamaktadır. Buna bağlı olarak yazlık eğlenceye yönelik tesisleri sınırlıdır. Özellikle İskele mevkiinde deniz kenarındaki balık restoranları ve birkaç kafe dışında fazla tesis yoktur. İskele mevkiinin kuzeybatısında yaklaşık yarım mil açığında bulunan Büyük Ada turizme açık olup, ancak tekne kiralama ile ya da yerel halkın kendi tekneleri ile sağlanabilmektedir.
Adada herhangi bir turistik tesis bulunmamakta sadece kuzey ucunda çakarlı deniz feneri bulunmaktadır. Adada ayrıca küçük keçi sürüsü de bulunmaktadır. Keçilerin mevcudiyeti ve sert hava koşulları yüzünden adada ağaç yetişmemekte, sadece maki tipi bitki türleri yetişmektedir. Adanın güneyinde poyrazdan korunaklı küçük bir koyu ve plajı vardır. İlçede üç adet turistik otel bulunmaktadır. Bunu dışında konaklama için ağırlıklı olarak butik tip pansiyonlar, pansiyonlar ve ev pansiyonculuğu kullanılmaktadır. Yaz aylarında öğleden sonra başlayıp hava kararıncaya kadar her gün düzenli esen imbat rüzgârına sahiptir.